İhsan Fazlıoğlu: "Modern bilim: Sahih bir itikad arayışı"
Anlayış Dergisi (Sayı 18)
Aralık 2004 |
Türkiye'de lise eğitimi almış hemen hemen her kişi 'Kopernik Devrimi' ifadesini duymuştur. Özelde astronomi genelde bilim için bir dönüm noktası olduğu kabul edilen böyle 'sade' bir tamlamanın bile insanların 'hayat'larını kurduğu kavram-örgüleri ile ne kadar ilişkili olduğu, ifadenin okumuşlar nezdinde çağrıştığı muhtevayı tasavvur ederek tespit edilebilir. Denebilir ki, her Türk okumuşu bu ifadenin modern dünyayı ima ettiğini, "herşeyin bununla başladığını ama asla bitmediğini...." düşünür. Öyleyse bu ifadeye biraz daha yakından bakmayı deneyelim. Eğer devrim mevcut olandan tamamen farklı bir tasavvur getiren, eskiyi tarümar edip değiştiren, sonra'da inşa ettiği önce'de bulunmayan bir 'şey' ise ilk sorumuz şu olmalıdır: Kopernik, astronomi'de ne tür bir devrim yapmıştır?
1957'den bu yana sürdürülen araştırmalar göstermiştir ki, Kopernik astronomosi 'teknik' anlamda 'yeni' hiç bir şey getirmemiştir. Kopernik astronomisinin içerdiği tüm modeller, Mueyyeddin Urdî, Nasiruddin Tusî, Kutbuddin Şirazî ve İbn Şatır olmak üzere, Merağa matematik-astronomi okulunun geliştirdiği modellerdir. Nitekim, Kopernik etrafında örülen 'efsane'yi ilmî çalışmalarında resmeden Otto Neugebauer ile ömrünü bu konuya hasreden arkadaşı Noel Swerdlow, Kopernik'i "Merağa okulunun en büyük takipçisi" olarak adlandırmışlardır. Öte yandan Kopernik astronomisinin teknik matematik içeriği, bırakınız İslam dünyasındaki astronomiyi, Batlamyus astronomisine oranla bile 'geri'dir. Alexander Koyré'nin, "Kopernik astronomisinin ihtişamı 'equant' sorununu ortadan kaldırmasıdır" iddiasına gelince Neugebauer bu 'kaldırma'yı 'kuvvetlendirme' fiiliyle değiştirmiştir. Bu çalışmalardan sonra, yukarıdaki çıkarımlara şöyle bir yanıt verilmiştir: Kopernik astronomi'de değil kosmoloji'de devrim yapmıştır. Bu devrimden kasıt da Güneş'i merkeze almasıdır. Astronomi tarihine ilişkin basit bir donanımı olan her kişi şunları bilebilir: Yermerkezli matematiksel bir modelde, Güneş'e ilişkin bir vektörü Yer'e çevirmek, basitçe söylenirse Güneşmerkezli modeli verir. İkincisi tarihteki tüm birinci sınıf astronomlar küresel bir evren sisteminde matematiksel açıdan herhangi bir noktanın merkez olarak alınabileceğini kabul eder. Üçüncüsü, Aristarkhos'dan (M.Ö. III. Yüzyıl) itibaren pek çok astronom Güneş'i merkez olarak almıştır. Birunî'nin verdiği bilgilere göre bazı müslüman astronomlar yalnızca benimsemekle kalmamış, bu kabule uygun başta usturlap olmak üzere pek çok astronomi aleti de yapmıştır. Tüm bunlardan daha önemli olarak, Güneşin merkeze alınması, "Evrensel Çekim Yasası" bilinmiyorsa bilimsel değil felsefî, hatta itikadî bir kabuldur. Şimdiye kadar ortaya konulan çıkarım doğru ise şu soruyu sormak hakkımızdır: Öyleyse 'Kopernik Devrimi' hala var mıdır? Kanımca vardır ve zaten tarihte, Kopernik'in eylemine 'devrim' denmesi, birazdan açıklayacağımız özelliğe dayanır/'idi'. Nedir öyleyse bu eylemi devrim yapan özellik? Bu soruya yanıt vermeden önce, bir kavramı, 'Kilise' kavramını açıklamak zorundayız. Bilindiği üzere, Avrupa felsefe-bilim tarihinde 'Kilise' yalnızca bir kurumun adı değildir. Kilise, kısaca denirse, Tanrı'ya, Evren'e, Doğa'ya, İnsan'a kısaca 'herşeye' arkasından bakılan bir prizma'nın bir Sistem'in adıdır. Bu sistem binlerce yıl boyunca oluşturulmuş kollektif bir akıl, bu aklın kullanımından ortaya çıkan kollektif bir yöntem ve bu yöntemim ürettiği bilgiyi denetleyen kollektif bir ölçüttür. Her kişi, neye ait olursa olsun, ne tür olursa olsun ve ne amaçla olursa olsun her türlü bilgiyi bu kollektif aklı kullanarak, bu kollektif yöntem içerisinde ve bu kollektif ölçütle değerlendirerek, kısaca bu kollektif sistemin süzgecinden geçirerek elde etmek zorundadır. İşte, kendisi de sistemin bir 'görevli'si olan Kopernik'in eylemini devrim yapan, 1543'de yayımlanan De revolutionibus orbium coelestium adlı eseriyle 'Sistem'in aklı, yöntemi ve ölçütü dışında, bir kişi olarak, Evren'i bilme çabasıdır. Dolayısıyla, hemen söyleyelim ki, 'Kopernik Devrimi', astronomik ve kosmolojik değil, esas itibariyle teolojik'tir. İşte bu nedenle Kopernik'in devriminde, her konu'da Sistem'den daha doğru bilebileceği iddiası 'gizli' olarak vardır. Nitekim Galileo, bu iddiayı kendisine esas alarak, Sistem'in aklı, yöntemi ve ölçütü olmaksızın herşey hakkında daha doğru bilgi üretilebileceğini söylemiş ve bu görevi de 'Doğa bilimleri' adını verdiği yeni-Sistem'e yüklemiştir. Bu ifadelerden hareketle modern batı felsefesenin niye bilgi merkezli olduğu; çağdaş düşüncede bilim'i eleştiren Feyerabend gibi düşünürlerin niçin bilim'e Kilise dedikleri gibi pek çok noktaya gidilebilir; ama özellikle Kant'ın kritik felsefesine 'Kopernik devrimi' demesi yukarıda dile getirilen düşünceler açısından yeniden yorumlanmayı hakkediyor. Öte yandan modern düşüncede 'doğal' kelimesinin daima kullanılması [doğal hukuk, doğal ahlak vb..] yine bu tespitle son derece yakından alakalıdır. Yazımıza 'Kopernik Devrimi' ifadesinin bugün nasıl anlaşıldığı sorusuyla başladık, ama aslında nasıl anlaşılması gerektiği, daha doğru bir deyişle gerçekte nasıl olduğu yanıtına ulaştık. Söylenmek istenen şudur: Egemenlerin yazdığı tarihin bize empoze ettiği kavram-örgülerinin çok zararsız gözüken ifadelerde bile 'hakikat'i [gerçeklik'i ve doğruluk'u] nasıl çarpıttığı açıktır. 'Bilim', Kopernik ve ardılları için Kilise'ye yani Sistem'e karşı bir duruş, hatta sahih bir itikad arayışı idi. Newtoncu kiliseler ve bu kilislerde görev yapan Newtoncu din adamları derinden derine Sistemle savaştılar. Sonuç, bin yıllık Sistem'in bu devrimi dönüştürmesiyle sonuçlandı. Direnenler sahih itikadlarını korumak için ya ateist ya da teist olmak zorunda kaldılar. Gerçekten de bu Sistem'in cenderesi içerisinde yaşayan bir kişi için sahih itikad arayışının başlangıç noktası reddediş, en azından kritiktir. Bu tespit bugün için de geçerlidir: İnancı bilginin önüne koyan ve herşeye yayan bir zihniyet en nihayetinde reddedilme eylemine muhatab kalacaktır. Bu sonuç 'bilimsel bilgi' için de geçerlidir: İnsanı yalnız başına safi 'inanç' ya da safi 'bilgi' veya safi 'aşk' kabul etmek insanı tek-boyuta indirgemek demektir. Halbuki insan abid, natık ve aşıktır; sahih itikad budur çünkü. Şimdiye kadar bir noktayı açıklamayı hep erteledik: Kopernik ve hatta Galileo'nun doğa'nın bilgisi sözkonusu olduğunda Sistem'e karşı dururken, dayandıkları 'bilme tarzı', yani sahih itikad arayışındaki yöntem'leri ne idi: "Gözlemle uyumlu hesap". Bu ilke nereden geliyordu: Evreni idrak için yeni bir bilme tarzını geliştirmeye çalışan Merağa Okulu ve takipçilerinin çalışmalarından. Öyleki Ali Kuşçu, İbn Nakib ve Şemseddin Hafrî, evreni ilmî idrak için 'yeni-bir-metafizik" ve "yeni-bir-fizik" kurmaktan bile bahsediyorlardı. Çünkü Biz'de Kilise yoktu; Sistem yoktu. Şimdi mi? Şimdi ise "Biz" yok. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder