Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu: "Teorik düşünce, din, kavim, ırk, zaman ve mekan tanımaz"


Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu, bir dersinden alıntıladığımız bu bölümde, tarihimizin her boyutuyla genel kültürümüzün bir parçası haline getirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Ayrıca hocamız, bilim tarihi çalışmalarında düşülen yanlışlığın altını çizerken, gidilmesi gereken yolu ise, 'Eğer bunu da aşmamızın tek yolu, kültürümüzle irtibatımızı sıkı tutmak ve bunu överek-söverek değil, bilerek yapmak; olanı yok, yok olanı da var göstermeden...' cümlesi ile işaret ediyor. Hocamızın konuşmasını istifadenize sunuyorum. Yararlı olması dileklerimle..Muhammet Negiz




Kendi tarihimizi uzmanlık konusu olmaktan çıkarıp genel kültürün bir parçası haline getirmemiz lazım. Çünkü bazen bir yerde konuştuğum zaman şöyle diyorlar; "Hocam bunları yaz, okuyalım." Ben, Çin tarihinden bahsetmiyorum ki!

Çin tarihini yazarım, okursun. Uzmanıyımdır. Bir uzmana dersin ki; "Ya şu çalıştığın konuda bir kitap yaz." Bunları bizim genel kültür haline dönüştürmemiz lazım. Bunun için de okumak gerekiyor arkadaşlar. 

İnanın!
Bunları bildiğiniz zaman, şahsiyetiniz güçleniyor. İnsan, tarihi ile ilişkiye girerek şahsiyetini olgunlaştırır. Öbür türlü zayıf olursunuz. Bunu yurtdışında göreceksiniz. Mensubiyeti güçlü olan, aidiyeti güçlü olan bir insanın yurtdışındaki duruşu ile -ben yüz metreden anlıyorum- bundan haberdar olmayan, Türkiye'den giden bir arkadaşın duruşu arasında dağlar kadar fark var.

Biri, neyi temsil ettiğini biliyor. Nasıl bir Pigme kabilesi, Bantu kabilesine mensup olmadığına biliyor. Büyük bir kültürü, medeniyeti temsil ettiğini biliyor... Öbürü, zavallı. Yılan gibi kıvrılarak kendine yol buluyor. Karşı taraf da zaten onu muhatap almıyor. Tarih hem ibret, hem de kuvvet verir insanlara. O tarihi bilirsiniz, ondan kuvvet devşirirsiniz. Bu, kesinlikle övgü ve sövgü mantığı değildir arkadaşlar. Övcü ve sövgü, cehaletin iki yüzüdür. Bilgi kastediyorum... Bilerek...

Yoksa, şunu demiyorum. Çok, böyle şovenist biçimde, 'tarihimiz' de. Dıgıdık tarihinden bir şey çıkmaz. Atalarımız dıgıdık gitti, dıgıdık geldi. Bu artık, bir tarafa konulmalı. Tarihimizi öyle bir anlatıyoruz ki, pazularımız maşallah!Vücudumuz üçgen, kafamız küçük...

Entelektüel tarihimizi, sanat tarihimizi, mimari tarihimizi, maddi kültürümüzü muhakkak ayrıntılı bir şekilde genel kültürümüzün bir parçası haline getirmek zorundayız. Aksi takdirde, bu iş böyle gitmez! 

Şimdi, anlattığımız bu kronolojik şematizm ve isimler içerisinde 13. yüzyılda bunlar ne yaptılar? Entelektüel adına, felsefe adına, bilim adına... Benim yine kişisel kanaatim; 13. yüzyıl, İslam dünyasının en ama en entelektüel zirvesidir. Sadece bizim için değil -Bizans bilimini anlatacağım zaman göreceğiniz üzere- ortak kültür havzası için...

Bilim tarihi genelge arkadaşlar, ya kahramanlar üretmek için, ya da öncelik iddia etmek için çalışılıyor insanlar tarafından. Böyle bir psikolojimiz var. İşte, 'senin Newton'un varsa, benim de İbni Sina'm var.' Bu doğru değil. Batı ile bizim aramızda çok büyük bir fark yok. Aynı kültür havzasının çocuklarıyız, üyeleriyiz. Aynı kültür havzası... 

Hepimiz, Sümerler'den başlıyoruz...  Babiller'den... Mısır'dan... Anadolu kültürlerinden... Yunan'dan... Efendim... İslam dünyasından... Bizans'tan... Orta Çağ Avrupa'sından... Modern dünyadan... Bu, çok psikolojik bir sıkıntı yaşamaya gerek yok arkadaşlar...  Bu, insanlığın ortak üretimidir. 

Politik ve ideolojik argümantasyonlar moralinizi bozmasın. Zihni faaliyetimiz açısından, Taşköprülüzade'nin dediği üzere; "Teorik düşünce, din, kavim, ırk, zaman ve mekan tanımaz. İnsan aklının ortak bir ürünüdür." Atalarımız bu konuda son derece rahattılar. Buldular ve aldılar. Hiç sıkıntı yaşamadılar. Batılılar yaşadı. Sakladılar. İbni Heysem'in kitabı 50 yıl bir Latin'in adı ile bilindi. Çünkü intihal etti. Böyle bir sıkıntı yaşamamıza gerek yok. Einstein, ne güzel işte, entelektüel insan... İcat etmiş, bulmuş teori. Okuruz. Yani burada Yahudi'ymiş... Yok Almanmış... Bu bizim için... 

Bakın!


Allah aşkına! Şu Katolik ve Protestanlığı bırakalım ya! Bizim hiçbir kavramımızın bizim kültürümüze ait kökü yok. Din kavramı bile! İslam kavramı bile! Tanrı kavramı bile İslami değil! 


Hep söylediğim bir söz var; 'Müslümanca inanıyor, Katolikçe düşünüyor ve Protestanca yaşıyoruz.' Bundan kurtulmamız lazım. Eğer bunu da aşmamızın tek yolu, kültürümüzle irtibatımızı sıkı tutmak ve bunu överek-söverek değil, bilerek yapmak; olanı yok, yok olanı da var göstermeden... 

Tamam mı?

Tasvirimizi ve tahlilimizi doğru yaparak bunu çözmemiz lazım...

*Yapılan alıntılarda link eklemeniz bu platforma yönelik farkındalığın artmasına katkı sağlayacaktır. İlginize teşekkür ederim.

NOT: Konuşmanın tamamını dinlemek için ♫FAZLIOĞLU RADYOlinline tıklayınız. 
Hocamıza ait benzer konuşmaların kaydını bu platformda yayınlanmak üzere mnergiz@live.com adresine gönderebilirsiniz.
Muhammet Negiz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts