İhsan Fazlıoğlu: "İthâf'tan Enmûzec'e Fetih'ten Önce Osmanlı Ülkesi'nde Matematik Bilimler"

İhsan Fazlıoğlu: "İthâf'tan Enmûzec'e
Fetih'ten Önce Osmanlı Ülkesi'nde Matematik Bilimler" ¹

Uluslararası Molla Fenarî Sempozyumu, 04 - 06 Aralık 2009, Bursa'da sunulmuştur. 

ÖZET

İslâm Medeniyeti'nin doğal bir devamı olan Osmanlı felsefe-bilim hayatının teşekkül döneminin çerçevesini kendi değişkenleri açısından belirlemek oldukça zordur. Ancak bu dönemin en önemli özelliklerinden birisi, yerleşik bir medeniyet içerisinde her yeni teşekkül eden siyasî oluşumlar gibi, o medeniyetin dilini öğrenmek için, dil ağırlıklı bir eğitim yapılması ve bu sahada eser telif edilmesidir. Öte yandan sosyal hayatı da ilgilendiren matematik bilimlerde, daha çok, misaha (uygulamalı geometri), vakit tayini, astronomi âletlerî, muhasebe matematiği gibi uygulamalı bilim dallarına ilişkin eserler söz konusudur. Yine de, dahilî ve haricî değişkenlerin etkisiyle, ilk dönem Osmanlı düşünce hayatının irfânî ve kelamî bir yönelimi olduğu söylenebilir. 

Davud Kayserî'nin (ö. 751/1350) kurucusu olduğu bu çerçeve, devam ettirilmekle birlikte, Mehmed Fenârî (ö. 834/1431) ve öğrencileri tarafından, mantık ve usul başta olmak üzere zenginleştirilmiş; özellikle kelamî vurgusu artırılmıştır. Semerkand matematik-astronomi okulunun üyeleri eliyle, İstanbul'un hemen fethinden önce başlayan ve fetihten sonra artarak devam eden ve Fatih Sultan Mehmed'in özel siyasetiyle mesafe alan matematik bilimlerin, Davud Kayserî-Mehmed Fenârî dizgesindeki yeri nedir? Bu bildiride, Mehmed Fenârî'nin Manzûme'si [el-Işrûn kıta fi işrîne ilmen] ve oğlu Muhammed Şah'ın (ö. 839/1436), 25 Zilkade 824/21 Kasım 1421'de ona yazdığı Şerh [Şerh el-manzûme, Şerh el-elğâz, Şerh manzûmet el-elğâz] ile yine Muhammed Şah'ın 6 Şevvâl 827/1 Eylül 1424'de, babasının sağlığında, kaleme aldığı, tespitlerimize göre, İslam felsefe-bilim tarihinde ilk defa bu adı taşıyan, Enmûzec el-ulûm tibâken li-el-mefhûm'da matematik bilimlerin [ulûm el-riyâdiyye, ulûm el-talîmiyye] yeri üzerinde durulacak; bazı bilim dallarının içeriklerinden örnekler verilecektir. İnceleme, söz konusu eserlerin kaleme alındığı tarihî bağlama geri gidilerek yürütülecek; böylelikle, Fetih'ten önce, daha önce tespit ettiğimiz Davud Kayserî'nin enmûzec tarzındaki İthâf el-Suleymânî fi ahd el-Orhânî adlı eseri ile Enmûzec el-ulûm arasında, Osmanlı coğrafyasındaki matematik bilimlerin seyri ve seviyesi tespit edilmeye çalışılacaktır.

Konu, tümdengelim yöntemi kullanılarak, birbirinin içerisinden çıkan altı aşama içerisinde, ama kısaca, ele alınacaktır: Arkaplan'da matematik bilimler açısından Osmanlı Beyliği'nin devr aldığı miras neydi ve Devletleşme sürecinde, Mehmed Fenarî (ö. 834/1431) ve çevresi ne gibi bir harektlenmeye neden oldu? İkinci aşamada, Fenarî çevresinin bir üyesi olarak, Mehmed Şah (ö. 839/1436) kimdir? Üçüncü aşamada bir alta daha inilip, şu sorulara yanıt aranılacaktır: Kadim dönemde matematik bilimlerin tanımı, türleri ve kullanım amaçları nedir? Daha sonra, dördüncü aşama olarak, Mehmed Şah, Enmûzec'i niçin yazdı, hangi matematik bilimleri ele aldı ve her biri hakkında ne tür bilgiler verdi? Beşinci aşamada, yine, Mehmed Şah, Şerh el-manzûme'yi niçin yazdı ve matematik bilimlere ilişkin ne tür malumat verdi? Son olarak, altıncı aşamada, Mehmed Şah'ın Şerh el-manzûme ile Enmûzec'inin ve matematik bilimlerde verdiği bilgilerin Osmanlı feslefe-bilim tarihi için değeri nedir soruları üzerinde durulacak; özellikle sayı tanımı konusu, kısaca, yorumlanmaya çalışılacaktır.

I. Osmanlı Beyliği'nin matematik bilimler açısından arkaplanı ve Mehmed Fenarî ile çevresinin değişimdeki yeri

Siyasî ve içtimaî açıdan Osmanlı Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti'yle Beylikler'in tabii bir devamı olarak tarih sahnesine çıktı. Özellikle Moğol baskısı sonucunda medenî seviyesi yüksek olan yerleşik nüfusun Batı Anadolu'ya doğru hareket etmesiyle başta Osmanlı Beyliği olmak üzere Batı Anadolu beylikleri tarımla uğraşan nisbeten kültürlü bir tabana sahip oldu. Yine de, farklı siyasî teşekküllere karşın, Orta-Asya - İran - Anadolu coğrafyaları İlhanlılar'dan itibaren sürekliliğini ulemanın sağladığı, ortak bir kültür havzası oluşturdu. İşte ilk Osmanlı tecrübesi de bu kültür havzası içerisinde ortaya çıktı .

Osmanlı matematikçileri de doğal varisleri olarak İslam matematiğinin bu alandaki mevcut birikimini muhtelif yollarla ve süreç içerisinde tevarüs ettiler ve kullandılar. Kuruluş döneminde Osmanlı matematiğinin, özellikle Merağa matematik-astronomi okulu mensuplarının ürettiği metinlerden beslenen, Farisî-İlhanlı etkisinde teşekkül eden Anadolu Selçuklular ve Beylikler dönemindeki birikime dayandığı bilinen tarihî bir husustur. Anadolu coğrafyasında carî olan muhasebe sisteminin hem Farisî-İlhanî maliye-muhasebe usulü hem de bu sistemi yürüten kişilerin Farisî-İlhanî kökenli katipler olması bu tarihî hususun en önemli kanıtlarıdır.

Merağa matematik-astronomi okulu mensuplarının telif ettiği eserler yanında, Osmanlı öncesinde kaleme alınmış, ancak bu dönemde Anadolu ve Osmanlı coğrafyasında istinsah edilmiş doğrudan matematik sahasına ait kitaplar; ilk Osmanlı müderrisi Davud Kayserî'nin hem Tokat/Niksar'da aldığı matematik eğitimi hem de Orhan Gazî'nin oğlu Süleyman Şah'ın konağında katıldığı 'huzur dersleri'ndeki ilmî tartışmaları kaydettiği eseri İthâf el-Suleymânî fi ahd el-Orhânî adlı eserindeki matematik bilgiler; Aşık Paşa-zade'nin Tarihi'nde zikrettiği 'defter tutma' olayı; Osmanlı matematiğinin oluşumunun toplumsal ve siyasî gelişimle paralel gittiğinin birer delilidir.

Bu genel ve çok az dökümana dayanarak yapılan yoruma rağmen, Mehmed Fenarî öncesi Osmanlı matematiğinin içeriğini ve seviyesini tespit etmek oldukça zordur; çünkü çok çeşitli nedenlerle, kaynak sıkıntımız söz konusudur. Yine de, mevcut malzemeyi değerlendirdiğimizde, bu dönemde ağırlıklı olarak verilen dil eğitiminin yanısıra, hesap, mesaha, vakit tayini, muhasebe matematiği ve tıb gibi uygulamalı bilimlerin de, toplumsal ihtiyaçlar nedeniyle, tatbikî/uygulamalı yönlerinden dolayı dikkate alındığı söylenebilir.

Osmanlı felsefe-bilim hayatında, ilk ciddi dönüşüm, Sultan Yıldırım Bayezid'in siyasetiyle başlamıştır. Onun beylikten devlete giden süreçte takip ettiği merkezî siyaset gereği klasik yüksek İslam kültürünü, kendi ülkesinde inşa etmeye yönelmesi, bu nedenle de Mehmed Fenarî'yi davet etmesi, medreseler için, bugün elimizde olmasa da ilk müfredat düzenlemesini yapması, bu açıdan önemlidir . Fenarî ve çevresinde toplanan bilginler Osmanlının yüksek seviyeli ve sürekliliği olan ilk entelektüel üretimini yapmıştır denebilir. Mantık, usul ve matematiğin yavaş yavaş yer bulduğu bu süreçte Fenarî, Kayserî çizgisindeki irfanı da devam ettirmiştir. Onun yetiştirdiği öğrenciler ve çevresi Osmanlının daha sonraki entelektüel gelişiminde ciddi tesirde bulunmuştur. Matematik bilimler açısından baktığımızda, bilinen ilk Osmanlı matematik eseri, Yıldırım Bayezid döneminde Ali b. Hibetullah (824/1421'de sağ) tarafından kaleme alınan ve maalesef zamanımıza gelmeyen Hulasat el-mihnac fî ilm el-hisâb'tır. Öte yandan Fenarî ile aralarında karşılıklı hoca-talebe ilişkisi bulunan; ayrıca oğlu Mehmed Şah'a da ders vermiş Abdurrahman Bistamî'nin (ö. 859/1455) divan katipleri ve muhasipler için yazdığı, yine günümüze ulaşmayan iki önemli eseri de bu dönemde telif edilmiştir . Matematik bilimlerin bir alt bölümü olan ve dönemin yüksek matematiğini belirli bir oranda gerektiren ilm-i hey'et(astronomi) konusunda, başta Fenarî'nin matematik bilimlerde danıştığı, hem öğrencisi hem de oğlu Mehmed Şah'a astronomi okutmuş Abdülvacid Kütahî'nin (ö. 838/1435) eserleri, Ahmed- i Daî'nin tercümeleri, (824/1421'de sağ), Hasan Komanatî'nin (832/1428-9'da sağ) çalışmaları ile Muhammed b. Ömer el-Bağdadî (ö. 820/1417), Abdulvahhab el-Mâridânî (823/1420'de sağ) ve Hüseyin el-Konevî (833/1429'da sağ) gibi diğer isimler Bursa'da, Fenarî'nin çevresinde yavaş yavaş, matematik bilimlerle, çok sistematik olmasa da, uğraşan bir öbeğin oluşmaya başladığını göstermektedir .

II. Mehmed Şah Fenarî

Tam adı, Ebu'l-Berekât Fahreddin Mehmed Şah b. Mehmed b. Hamza b. Mehmed b. İsa el-Fenarî er-Rûmî el-Hânefi olan Mehmed Şah, ilk tahsilini aldığı babası Mehmed Fenarî'nin en büyük oğludur. Hocaları arasında, Bursa Manastır Medresesi'nde müderrislik yapan Molla Yegan diye bilinen Muhammed b. Armağan (ö. 840/1436-7) ve Kütahya Vâcidiye Medresesi müderrisi Abdülvâcid Kütahî (ö. 838/1435) bulunur . Abdülvâcid'den, Esirüddin Ebherî'nin (ö. 663/1265) Hidâyet el-hikme'sini okudu ve ilm-i usturlâbı tahsil etti. Nitekim, Abdülvacid, usturlâb ve kullanımı konusunda, daha önce kaleme aldığı 552 beyitten müteşekkil Manzûme fi marifet el-usturlâb isimli manzum eserini Mehmed Şah için Şerh etti . Mahmud Kefevî ise, Abdülvâcid'den ilm-i hey'et (astronomi) ve ilm-i nücûmu okuduğunu özellikle belirtir . Bu açıdan bakıldığında, Abdülvâcid'in, Mahmud Çağminî'nin el-Mulahhas fi ilm el-hey'e adlı eseri üzerine kaleme aldığı şerhin dibacesinde, telif gerekçesi olarak, metni mübtediler için kolaylaştırmak olduğunu söylemesi ve sık sık öğrenci vurgusu yapması anlam kazanır. Kanaatimizce, yazar Şerh'ini, muhtemelen, aralarında Mehmed Şah'ın da yer aldığı, öğrencilere astronomi okuturken ve onların isteği üzerine kaleme almıştır .

Henüz onsekiz yaşındayken Sultan Çelebi Mehmed tarafından Bursa'da inşa ettirilen Sultaniye Medresesi'ne müderris tayin edilen Mehmed Şah, babasının makamından dolayı böyle bir görevin kendisine verildiği söylentilerine karşı, ilk dersini halka açık olarak yaptı. Dersini dinleyen âlimlerin muhtelif sorularına verdiği cevaplarla bu göreve hakkıyla tayin edildiğini gösterdi.

1419 yılında babası Molla Fenârî'yle birlikte hacca giden Mehmed Şah, dönüşte Mısır ve Kudüs'e de uğrayarak 1424 senesinde Anadolu'ya geri döndü. 839/1435-6 yılında da Bursa'da vefat etti.

Döneminin ileri gelen âlimlerinden birisi olan Mehmed Şah, babasının gölgesinde kalmadı; ilmi vukufiyetini göstermek için babasının pek çok eserine şerh kaleme aldı. Aklî ve naklî ilimlere vukûfiyeti devrinin ulemâsı tarafından da tasdik edildi. Kanaatimizce, elimizdeki metinlerin ışığında, matematik bilimlerde, Mehmed Fenarî'den daha iyi yetişmiş bir isimdi.

III. Matematik Bilimler

İslâm medeniyetinde hem dinî hem idarî hem de içtimaî hayatta hedeflenen mükemmellik, dolayısıyla dinî ve içtimaî meşruiyet bir yönüyle matematik bilimlere ve bunu sağlayan âletlere dayanır. İbadet zamanlarının ayarlanması, Mekke'de bulanan Kabe'nin geometrik-trigonometrik yönünün tayin edilmesi, başta Ramazan ayı olmak üzere dinî ay ve günlerin başlangıç ve sonlarının belirlenmesi, tereke ve miras hesaplarının yapılması, arazî ölçümlerinin ayarlanması, nizam-i devlet için mâliye işlerinin düzenlenmesi ve mimarî gibi pek çok konunun matematik bilimleri gerektirdiği izahtan varestedir . Bu çerçevede kadim devirde matematiğin üç yönlü bir işleve sahip olduğu söylenebilir. Birincisi aritmetik yahut geometrik yaklaşımları esas alan felsefî tavırdır. Bu tavır varlığı sayısal(adedî) veya geometrik(hendesî) tasavvur etmeye yöneltmiş, bu da başta sayısal(adedî) ya da geometrik(hendesî) sayılar teorisi olmak üzere pek çok matematik teoremin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. İkincisi, sayısal ve geometrik matematiğin başta astronomi olmak üzere diğer bazı disiplinlere uygulanmasıdır. Bu yön, özellikle astronomi disiplininin gerektirdiği pek çok yeni matematik tekniğin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Üçüncüsü matematiğin hem aritmetik hem de geometri yönünün sosyal ve siyasî hayatta arazî ölçümü, vergi sistemi, mesafe ölçümü gibi pek çok konuda kullanılmasıdır .

Bilindiği üzere, klasik ilim tasnifinde, nazarî ilimler üçe ayrılır: Fizik, matematik, metafizik. Bu tasnifin mantığı, hem kosmolojiye hem nefsin kognitif yapısına, hem de her bilimin konusunun (cinsinin) değeri ile nesnelerinin özelliklerine bağlıdır. Matematiğin de orta-da bulunmasının nedeni bu özelliklerden kaynaklanmaktadır. Ancak bu makale çerçevesinde bu konunun ayrıntılarına girmeden, matematik bilimlerin asıl ve fer'i alt dallarına işaret edeceğiz. Matematiğin, süreksiz niceliği konu alan aritmetik(sayılar teorisi) ve sürekli niceliği konu edinen hendese(geometri) gibi saf iki alt disiplini yanında, hem her iki saf matematik disipliniyle hem tabiyyatla ilişkili olduğu için karışık denilen astronomi (hendese, hisab ve doğa felsefesiyle ilgilidir) ve musiki (aritmetik ve doğa felsefesiyle ilgilidir) gibi iki alt alanı vardır. Bu iki saf ve iki karışık alan, birlikte dört asıl matematik disiplinini oluştururken her birinin farklı fer'î alt dalları bulunur. Mehmed Şah, aşağada işaret edileceği üzere, matematik bilimlerin hem dört asıl disiplinini hem de her bir aslı disiplinin bazı fer'î alt dallarını konu edinir.

IV. Enmûzec ve matematik bilimler

Mehmed Şah, Enmûzec el-ulum adlı eserini 6 Şevvâl 827/1 Eylül 1424'de, babasının sağlığında kaleme aldı . Eserinin dibacesinde, Fahreddin Râzi'nin (ö. 606/1209) Hedâik el-envâr fî hekâik el-esrâr adlı, altmış ilimden bahseden, Farsça eserinden faydalandığını belirterek ; Razî'nin bu eserin Arapça versiyonunu hazırladığını 'duyduğunu', ancak kendisinin bunu elde edemediğini söyler.

Eserini, Harezmşahlardan Alaaddin Tekiş'e ithaf eden Râzî, felsefî zemine dayanan bir ilimler tasnifi vermemekle birlikte, çeşitli ilim dallarının temel kavramları ve içeriklerini sistematik bir biçimde ele alır. Mehmed Şah ise, dibacede, Tanrı'ya şükür niyetiyle bütün ilimlerden örnekler ihtiva eden bir eser yazmaya karar verdiğini belirterek, Fahreddin Râzi'nin eserine kırk ilim daha ilave ettiğini, böylecek aklî ve naklî yüz değişik ilmi eserinde bir araya getirdiğini söyler.

Tespitlerimize göre, İslam felsefe-bilim tarihinde ilk defa bu adı taşıyan eser, Mehmed Şah'ın Enmûzec el-ulûm tibâken li-el-mefhûm adlı bu eseridir. Nitekim, Farsça numûde veya numûne kelimelerinin Arapçalaşmış hali olan enmûzec 'misal ve örnek' manasına gelir. Ancak Mehmed Şah, Razî gibi, ilim dallarının temel kavramları ve içeriklerini sistematik bir biçimde vermez. Tersine, her ilmin başlığı altında, asl kavramıyla o ilmin bazı temel konularını ele alır; işkal ve hall kavramlarıyla o ilme ait bazı sorunları çözümler. Dolayısıyla, çoğunlukla, ilimler için tanım vermez, sistematik bir ilimler sınıflandırması da yapmaz. Mehmed Şah'ın Enmûzec'i ile Râzî'nin Hedâik'i arasındaki ilişkiye gelince, yukarıda işaret edilen özellik yanında, şunlar söylenebilir: Enmûzec, ilgili kısımlarında bile, birebir Hedâik'in çevirisi değildir; Mehmed Şah, eseri ana kaynak olarak kullanmasına karşın, Razî'den sonra, özellikle Merağa matematik-astronomi okulu çevresinde vuku bulan gelişmeleri dikkate alır. Bu durum yalnızca matematik bilimlerde görülmez; örnek olarak, mantık bölümünde, tamamen farklı olarak muveccehat (modal) mantığı inceler (İlm el-mantık: 126a-129a). Denebilir ki, Enmûzec, aşağıda üzerinde durulacak Şerh el-manzûme ile birlikte, o dönemde ilim kamuoyunda mütedavil olan pek çok klasik esere dayaranarak, yine, pek çok ilmin içeriğinden, sistematik olmayan bir tarzda, bahseden, Osmanlı döneminde kaleme alınmış ilk eserdir.

Enmûzec'in diğer özellikleri şöyle sıralanabilir: Mehmed Şah, ilk olarak kelam ilmini ele alır. Nitekim, Hâşiye alâ tefsir el-fâtiha li-el-Beydâvî adlı eserinin müellif nüshasında, kendisine "Tefsir ilmi şerefi itibariyle en üstün ilim olması gerekirken kelâm ilminin üstün olmasının sebebi nedir?" diye sorulduğunu, kendisinin de buna, "Kelâm ilminin üstün olmasının sebebi, malumatının şerefi itibariyle değil, mevzuunun umumiyetine itibarladır" diye yanıt verdiğini belirtir . Benzer biçimde, aşağıda üzerinde durulacak, Mehmed Fenârî'nin Manzûme'si ile Mehmed Şah'ın Şerh'inde de ilk olarak ilm-i kelam incelenir. Bu ifade, Osmanlı nazarî yönteminin kelamî olduğuna ilişkin tespitle uyum içerisindedir .

Öte yandan Mehmed Şah, eserinde hakâyık, maârif ve menâzil ilimlerine de yer vermiştir. Bu durum da Kayserî eliyle Osmanlı Devleti'nde yerleştirilen ve Fenarî tarafından pekiştirilen kelâmî-irfânî ilim anlayışına ve vahdet-i vücud nazariyesine işaret eder.

Son olarak, Mehmed Şah'ın eserinde gizli ilimlere fazlaca yer vermesi, hem dönemin genel yönelimiyle hem de gizli ilimleri kendisinden tahsil ettiği Abdurrahman Bistâmî'nin etkisiyle açıklanabilir .

Enmuzec, ister içeriği ister adıyla bu özelliği taşısın, bir kaç nedenden dolayı kaleme alınır. Bunlardan birincisi bir bilginin değişik ilmî sahalarda kamuoyuna kendi ilmî kudretini göstermek için döneminin çeşitli ilimlerine ait bazı sorunları ele alıp çözmesi; ikincisi bir bilginin kamuoyunu ilimlerin içeriklerinden ve çeşitli sorunlarından haberdar etmek istemesi; üçüncüsü bir âlimin, ilim taliblerini muhtelif ilimlerin önemli konularıyla tanıştırmak istemesidir. Mehmed Şah'ın eseri, 'usta işi derleme" bir eser olmasından dolayı, kanımızca, her üç maddeyi de kapsamaktadır. Yazarın, özellikle, 'tibâken li-el-mefhûm' terimiyle, en azından belirli bir kesime hitaben, anlaşılabilirliği ön-planda tuttuğu söylenebilir.

Mehmed Şah, Enmûzec el-ulum'da sırasıyla: İlm-i hey'et (158a-161b) [teorik astronomi]; ilm-i mekâdir el-ulviyyât (163b-165b) [gök cisimlerinin her birinin diğerine uzaklığı]; ilm-i mûsikî (165b-166b); ilm-i hendese (166b-169a), ilm-i eskâl (169a-170a) [cevherlerin özgül ağırlıkları]; misâha (170a-171a) [uygulamalı geometri]; ilm-i aritmâtikî (171a-172a) [sayılar teorisi]; ilm-i meftuh (172a-172b) [hisab-i hevaî], ilm-i el-cebr ve el-mukâbele (172b-174a); ilm-i hisab el-hind (174a-175a); ilm-i ukûd (175a-175b) [parmak hesabı]; ilm-i uker (175b-176b) [Küreler]; ilm-i uker-i muteharrika (176b-178a) [Hareketli küreler]; ilm-i menazır (178a-181a) [optik]; ilm-i vefk (192b-194b) [sihirli kareler]; ilm-i usturlab (184a-184b) ilimlerini ele alır. Burada, astronomi ve onunla ilgili diğer bilim dalları haricindeki matematik ilimleri kısaca gözden geçirip, Mehmed Şah'ın verdiği bilgileri, fazla ayrıntıya girmeden tanıtmaya, bazı bilgileri ise açıklamaya çalışacağız.

İlm-i musikî: Pitagoras, demircilerin çekiçlerini mutenasib bir biçimde vurmalarına dikkat kesilir ve sesler arasındaki munasebat'tan hareket ederek, bir âlet icad eder. Daha sonra gelen hukema onu takip eder ve bu ilmi geliştirir. En nihayetinde, Aristoteles gelerek Organon'u kaleme alır. Bilindiği üzere, organon'un anlamı da âlettir; modern ve çağdaş araştırmaların gösterdiği gibi, Aristoteles, mantık bilimini, Eudoxos'un hendesî oran-orantı teorisini dile uygulayarak kurmuştur: Kavramların birbirine oranı; kavramlardan kurulu önermenin hem parçaları arasındaki oranı hem de önermelerin birbirine oranı... Mehmed Şah, hem Pitagoras'ın şahsına hem de musikî'ye dinî bir renk verir. Burada musikî üzerinde ayrıntılı durmayacağız; musikideki nazarî incelemelerin sayılar teorisindeki oran-orantı sistemine dayandığını belirtmekle yetineceğiz. Nitekim, Eskiçağ'dan beri mûsikinin bir matematik bilimi sayılması mûsikinin adedî sayılar teorisinden, özellikle oran-orantı kavramlarından hareketle kurulmasından dolayıdır. Bu sebeple oran-orantı teorisi genel hesap kitaplarında ve müstakil yazılan pek çok risâlede ele alınmıştır.

İlm-i hendese: Kadim gelenekte hendese "doğru parçası, yüzey ve cisim gibi sürekli niceliklerin araz-i zatiyyelerinin havassını konu alan" bir bilim dalı olarak tanımlanır. Mehmed Şah, eserinde, bu ilim çerçevesinde Euklides'in Elemanlar'ının birinci kitabının kırk yedinci teorisi üzerinde durur. Özel olarak arus diye isimlendirilen teori, dik açılı üçgenlerin özellikleri ile ilgilidir ve günümüzde dik açılı bir üçgenin hipotenüsü ile iki dik kenarı arasındaki ilişkiyi veren 'Pitagoras bağıntısı' olarak bilinir.

Buna göre, bir dik açılı üçgende iki dikkenarın karesinin toplamı, hipotenüsünün karesine eşittir. Mehmed Şah, bu teoriyi incelerken, hendesî ispatı kullanır; ayrıca, ispatta kullanılan ve Elemanlar'da atıf yapılan diğer teoremleri de verir: Birinci kitabın, 26. Teorisi; 41. Teorisi gibi; bu çerçevede parallellik kavramını da ayrıntılı bir biçimde inceler.

Bu durum, Fenarî'nin öğrencisi Kadı-zade'nin Şerh eşkal el-tesis'te paraleller postulasına niçin bu kadar yer verdiğini açıklayabilir. Belki de, Merağa matematik-astronomi okulu'nun kurucu ismi, Nasireddin Tusî'nin, Esirüddin Ebherî'nin ve Alamuddin Kaysar'ın çalışmaları, Fenarî'nin çevresindeki eğitimde dikkate alınıyordu ve bunun neticesinde böyle bir ilgi uyandı. Nitekim Kadı-zade Şerh'inde Ebherî'nin düşüncelerini kullanır. İlginç olan, Mehmed Şah'ın, hendese bahsinde de, işkal başlığı altında oran-orantı teorisinin hendesî yorumuyla ilgili bir konuyu ele almasıdır. Yine, hem Fenârî hem de Mehmed Şâh, aşağıda incelenecek Şerh el-manzûme'de de, oran-orantı(nisbet) teorisine özel bir önem verirler. Bu musikî bölümünde değindiğimiz oran-orantı teorisinin matematiksel düşüncedeki merkezî yerine işaret eder.

Bilindiği üzere, Osmanlı döneminde teorik anlamda geometri, Nasîrüddîn-i Tûsî'nin Tahrîr usûl el-hendese'si ile İbn Sertâk'ın el-İkmâl fi el-hendese'si çerçevesinde ele alınmıştır. Geometrinin mesâha, hiyel ve astronomiyle ilgisi sebebiyle daima dikkate alındığı açıktır. Ancak bundan daha önemlisi, İbnu'l-Heysem'den itibaren geometri mantıkla beraber doğru ve kesin bilginin bir aleti olarak okutulmaktaydı. Bilhassa hem İbn Sînâcı hem de kelâmî tabiat felsefelerinin farklı geometrik tasavvurlara dayanması, sistemlerini temellendirmek için büyük oranda geometrik delilleri kullanmaları bu disipline özel bir önem verilmesine sebep olmuştur. Öyle ki varlık ve evren üzerine yürütülen pek çok iddia hendesî temsillerle gösterilmekteydi .

İlm el-eskal: Onsekiz cismin özgül ağırlığı ve Archimedes'in hidrostatik tecrübelerine ilişkin kuralını verir.

İlm-i misaha: Genel olarak çizgileri [hutut], yüzeyleri [sutuh] ve hacimleri [ecsam] 'ölçme' yollarını/yöntemlerini öğreten ilim dalıdır. Mehmed Şah, bu bölümde, daire, yarım daire, daire parçası ve hilal'ın alanını inceler. Bu çerçevede, çap, yarı çap, yay, kiriş ve ışın terimlerini tanımlar. Hesaplamalarında, yaygın olan Archimedes'in ? sayısı değerini kullanır. İşkal ve hal kısmında ise, yamuk'un tanımı ile dik yamuk ve ikiz kenar yamuk arasındaki farkı ele alır.

İlm-i aritmâtikî: İlm- aded de denilen bu ilimde, sayıların hassaları incelenir. Mehmed Şah, önce çok bilinen bir sayı tanımını verir:

daha sonra birinci fasılda sayıların hassalarından, tam, zaid ve nakıs sayıları:

Eğer 'nin tam bölen parçaları veya fiili bölenleri, " " sayısının kendisi hariç, ile gösterilirse, bölenlerin toplamı olarak yazılabilir. Bu durumda 'i, eğer >n ise artık/zaid, olarak isimlendirir

İkinci asılda, sayıları, çift [zevc] yani ve tek [ferd] yani olarak bölümler; akabinde çift sayının üç türünü verir:

1. Çift-çift [zevcu'l-zevc]: .
2. Çift-tek [zevcu'l-ferd]: .
3. Çift-çift-tek [zevcu'l-zevc ve'l-ferd]: .

Akabinde tek sayıyı da iki bölümde tanımlar:

1. Asal olan tek sayı; 7 gibi.
2. Bileşik [murekkeb] olan tek sayı: gibi.

İlm-i meftuh: Sayıların gösteriminde parmak boğumları kullanıldığı için hisab el-akd veya ukud, parmaklar kullanıldığı için hisab el-isbia, eller kullanıldığı için hisab el-yed, işlemler zihinde yapıldığı için hisab el-zihnî, işlemlerin yapılışı sanki hava boşluğunda yer kaplıyor hissi verdiği için hisab el-hevâî adını alan bu hisab sistemi, İslam medeniyetinde kullanılan hisab el-hindî yanında ikinci büyük hisab sistemi olarak kabul edilmektedir. Müslümanlar hisab el-hindî'yi tevarüs edip gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra bile hisab el-akd denilen bu hisab türünü, işlemleri tahta ve toprağa bağlı olmaksızın zihinsel olarak icra edildiğinden, kullanmaya devam etmişlerdir. Mehmed Şah, eserinde, yalnızcayı çarpmayı ele alır ve müfred ile mürekkeb sayıların çarpımını, müfred(tekil) x müfred, müfred x mürekkeb(bileşik) ve mürekkeb x mürekkeb mertebeli olmaları bakımından inceler.

İlm-i cebr ve el-mukabele: İslam matematik tarihinde denklemlerin düzenlenme, incelenme ve çözümlenmesine verilen bir ad olup "denklem yoluyla bilinenlerden bilinmeyen niceliklerin çıkarılması yöntemini öğreten ilim" diye tarif edilir. Bu nedenle, Mehmed Şah, öncelikle, cebrin temel kavramlarını/niceliklerini verir: Mal: ( ), Şey(cezr): ( ), Aded: 'a'. Daha sonra cebirde kullanılan temel yöntemleri, örneklerle gösterir :

Cebir: Cebir, eşitliğin her hangi bir tarafında bulunan negatif (müstesna) bir terimin diğer tarafa aynısı eklenmek suretiyle izâle edilmesidir; yani f(x), g(x), h(x) tek terimli olmak üzere eğer f(x) - h(x) = g(x) › f(x) - g(x) + h(x) olmasıdır.

Mukâbele: Mukabele ise eşitliğin her iki tarafında bulunan benzer terimlerin çıkarma yoluyla izâlesidir; yani f(x), g(x) tek terimli ve a ile b sabit sayılar olmak üzere eğer f(x) + a=g(x)+b= › f(x) = g(x) + (b-a) olmasıdır.

Redd: Red, f(x) tek terimli ve a ile b sabit sayılar olmak üzere af(x) = b › f(x) = b/a olmasıdır.
İkmâl: İkmâl, f(x) tek terimli ve a ile b sabit sayılar olmak üzere af(x)/a = b › f(x) = ab olmasıdır.
Redd ve ikmâl'in amacı, denklemde birinci terim olan ax'in a = 1 olacak şekilde düzenlenmesidir.
İkinci asıl'da, cebirsel nicelikler arasındaki çarpma ve bölme; üçüncü asılda ise toplama ve çıkarma kurallarını örneklerle zikr eder. Burada bir fikir oluşturması açısından çarpma ve bölmeye ilişkin bazı lafzî kurallar günümüz matematik diliyle şöyle verilebilir:

Çarpma:
1.
2.
3.
4.
5.
6. Çarpma'ya göre pozitif ve negatif işaretler:

7. sayı olmak üzere.
8.
9.

İlm-i hisab-i hindî: Bu hisab sisteminde kullanılan rakamlar (hurûf) Hind kaynaklı olduğu için hisab el-hindî, tahta içinde toz üzerinde icrâ edildiğinden hisab el-ğubâr, aynı şekilde tahtadan yapılan ve içinde toprak olan bir düzenek kullanıldığından hisâb el-taht ve el-turâb, bazen toprağın yerini kum aldığından hisab el-taht ve el-reml [veya mîl] gibi adlar ile anılan ve İslam medeniyetinde süreç içerisinde kullanılan en önemli hisab sistemidir. Mehmed Şah, bu hesap sistemini Hakîm Hâvi/uş adlı birisinin icat ettiğini söyleyerek konuya girer; akabinde ondalık sayı sistemi ve basamak fikrini tanıtır. İlginç olan burada da yeni bir sayı tanımı vermesidir; bu tanıma göre "Sayı: bir şey'in kendisiyle bölünebildiği niceliktir" ve sonsuzdur. Hindî sisteme göre rakamları'nın sembollerini verdikten sonra, sayının hakikî değeri ile mertebe/basamak değerini tekrar vurgular. Akabinde Mehmed, Şah, birinci asılda, sembolik örneklerle toplama ve çıkarma; ikinci fasılda, iki kat alma (tadif), ikiye bölme (tasnif); üçüncü asılda da hindî sistemde kesirlerin sembolik gösteriminin kuralını verir.

İlm-i ukûd: Hisab-i hevâî'nin bir alt dalı olmakla birlikte, ticârî nedenlerle, gelişmiştir. Bu hesapta, işlemler yine hevâî tarzda yürütülürken, temsil/gösterim parmak ve boğumlarıyla yapılmaktadır. Mehmed Şah, bu tekniği, özellikle, Endülüs ve Kuzey Afrikalıların geliştirdiğine 'tarîk el-meğâribe' diyerek işaret eder ve tekniğin içeriğini anlatır. Özellikle birler, onlar, yüzler ve binler basamaklarına mensup sayılarla yapılacak işlemlere örnekler verir.

İlm-i uker: Küre, kadim hendesenin en önemli konularından birisidir; hem kosmos'un hem alem-i ulvî'deki ecrâm'ın hem de dört unsurun kürevî olduğu şeklindeki metafizik ve fizik kabul küreyi hendesî incelemelerin yanısıra, doğa felsefesinin ve ilahiyatın en önemli konularından birisi kılmıştır. Mehmed Şah, üç asılda, Bithynia'lı Theodosius'un (ca. 160 BC-ca. 100 BC), Sphaerics [K. fi el-Kure] adlı eserinin, Arapça tercümesinin, muhtemelen Nasireddin Tusî'nin Tahrir'inin, birinci makaelesinin beşinci, ikinci makalesinin birinci ve yedinci teoremlerini örnek olarak alıp ispatlarıyla birlikte verir.
İlm-i uker-i muteharrika: Hareketli küreler teorisi, bir önceki ilmin devamı olarak, özellikle astronomi biliminde kullanılan kinematik-geometrik modeller için önemli konuları içerir. Mehmed Şah, fazla uzatmamak için bu konuda en çok ihtiyaç duyulan konulara yer verdiğini özellikle belirtir. Akabinde, Pitane'li Autolycus'un (c. 360 BC-c. 290 BC), bu sahadaki ilk eser kabul edilen, On the Moving Sphere [K. fi el-Kuret el-muteharrike] adlı çalışmasının, yine muhtemelen Tusî'nin Tahrir'inin, birinci, üçüncü ve beşinci teoremlerini ispatlarıyla birlikte verir.

İlm-i menâzır: Hendese'nin bir alt dalı kabul edilen ilm-i menâzir'e Mehmed Şah, bir asılda nisbeten geniş bir yer vermiştir. Mehmed Şah, öncelikle, fizikçilerin(tabiiyyun), matematikçilerin (riyaziyyun) ve her iki görüşü de eleştiren diğer bir grubun görme teorilerini, her bir yaklaşımın delillerini ve bu delillerin eleştirilerini zikrederek verir. Akabinde de Fahreddin Razî'nin görmeyi özel bir tasavvur kabul ederek, görme bilincini hâlet izâfiyye olarak tanımlamasını ele alır. Daha sonra, işkal ve hal başlığı aşlında suda görme ve yansıma olayını yine uzunca bir şekilde inceler.

İlm-i vefk: Gizli ilimlerden olmakla birlikte, kadim Çin geleneğinden kaynaklandığı için, sihirli karaleri, dolayısıyla bir tür sayılar teorisi konularını içerir.
V. Şerh el-manzûme ve matematik bilimler

Mehmed Şah'ın, yukarıda da işaret edildiği üzere, Enmûzec'inin tanıtılmış ve içeriği hakkında bilgi verilmiş olmasına karşın, Şerh el-manzûme'si, şimdiye değin, ayrıntılı bir tanıtıma konu olmamıştır. Bu nedenle, aşağıda, hem Fenârî'nin Manzûme'sinde hem de Mehmed Şah'ın Şerh'inde verilen bilgilerin, ilk defa olarak ayrıntılı bir dökümü verilmiş; bazı bölümlerin kısa değerlendirilmesi yapılarak, önemli bazı hususlara işaret edilmiş; ayrıca matematiğe ilişkin kısımlar üzerinde durulmuştur. Şerh el-manzûme'nin, önce kalem alınmış olmasına karşın, bu yazıda Enmûzec'ten sonra incelenmesi içerdiği matematik bilgilerin hem hacim hem de içeriğinin az olması nedeniyledir.

Mehmed Şah'ın Şerh el-manzûme'nin dibâcesinde verdiği bilgiler dönemin tarihî gerçekliğiyle ilişkilendirilince ortaya şu manzara çıkar : 804/1402 tarihinde Mehmed Fenârî, Ankara Savaşı'nda esir düşer; Osmanlı Ülkesi ise Fetret Devri'ne girer. Serbest bırakılan Fenârî, 805/1403'de Karaman'a geçer. Nitekim Mehmed Şah, bu durumu, "durumlar karışınca ve olaylar üst üste gelince, Karaman Ülkesi'ne gidilmeye karar verildi" diyerek belirtir. Karaman uleması, Fenarî'nin ilmî seviyesini tahfif eder. Mehmet Şah bu durumu, "Onların pek çoğu, ilimlere ait bazı sorunları tahsil edince, öncekilerin(evâil) ve sonrakilerin(evâhir) tüm ilimlerini kuşattıklarını zannettiler" diyerek betimler. Bunun üzerine, Fenârî, yirmi ilim dalına ait yirmi sorunu yirmi kıta halinde içeren bir manzûme kalame alır ve her bir ilim dalına da kendi icat ettiği bir ad verir. Karaman uleması ise, Fenârî'nin manzumesini bilmece(luğz) olarak görür ve yanıt veremez. Mehmed Şah, kendisinin uzun bir müddet bu manzûmeyi şerh etmek istediğini, ancak vakit bulamadığını, daha sonra ise, istediği zamanı bulup eseri kaleme aldığını belirtir. 25 Zilkade 824/21 Kasım 1421'de yazılan Şerh, 6 Şevvâl 827/1 Eylül 1424'de kaleme alınan Enmûzec'den yaklaşık üç yıl önce telif edilmiş demektir. Kaynaklara göre, Fenarî, oğlu Mehmed Şah ile birlikte, Osmanlı Ülkesi'nde Şeyh Bedreddin olayı'nın yarattığı ortamdan uzaklaşmak için, 1419 - 1424 tarihlerinde Hac gittiğini, oradan Mısır'a uğradığını ve Küdüs'ü ziyaret ettiğini belirtir. Bu nedenle, Mehmed Şah, Şerh el-manzûme'yi, bu seyahat süresince ve -belki de- babasının gözetimi altında yazmıştır denebilir. Nitekim eserde babası Fenarî'ye yaptığı atıflarda "sellemellahu" tabirini kullanması, eseri Fenârî'nin sağlığında yazdığını gösterir.

[Şerh el-manzûme, İstanbul Üniversitesi, AY, nr. 4444, müellif nüshası, ferağ kaydı]

Mehmed Şah, öncelikle Manzûme'de babası Fenârî'nin beytini zikreder; akabinde yine bir beyitle yanıt verir. Daha sonra ise, verdiği yanıtı örneklerle, kaynaklara atıf yaparak, ayrıntılı inceler.

Dibâce [yaprak 1b-4b]: Yazar, yukarıdı işaret edilen tarihî olaylara telmihte bulunurak, eserin yazılış nedenini verir. Ayrıca, hamdele ve salvele cümlelerinde temel kaynaklarına işaret eder. Buna göre, Mehmed Şah, Şerh'inde, Metâlî, Sahâif, Tevâlî, Mevâkıf, Meârif, Ebkâr el-efkâr ve Tadil el-ulûm gibi önemli kelâm eserlerinin adlarını zikr eder. Ayrıca, Beyzavî, Teftâzânî, Râğıb el-İsfehânî, Nesefî, Zemahşerî ve Fahreddin Râzî'yi kullanır. Hem dibâcede hem de eserin diğer bölümlerinde dikkati çeken en önemli nokta, Şerh el-mevâkıf'a atıf yapılmamasıdır. Bunun nedeni Fenârî'nin, Teftâzânî lehine, Seyyid Şerif aleyhine takındığı tutum olmalıdır.

1. Mebânî(ilm-i kelâm) [yaprak 4b-9a]: Cisimlerin zamanda oluşu (hudûs el-ecsâm el-zemânî) konusu, kelamcılar ile meşşâiler arasındaki tartışmalar dikkate alınarak işlenmiştir. Konu, hudûs-i âlem, illet - malûl, teselsul, hareket, sukûn, zaman, felek ve ezelî hareketi, sayı, sayısal bölünme, teklik, çiftlik, eşitlik, çokluk, azlık, sınırlılık ve itibâr gibi ilgili temel kavramları kuşatacak biçimde genelleştirilmiştir.

Öncelikle bir örnek olması bakımından, hem Fenârî'nin hem de Mehmed Şah'ın beytini verilebilir:
??? :
??? ??? ?????? ??? ??? / ???? ??? ???? ????
??? ??? ?????? ??? ??? / ???? ????? ???? ????
??? :
????? ???????? ?? ???? / ?????? ?? ??? ???? ?? ????
??? ??????? ?????? / ???? ?????? ?? ??? ????

Kadîm nazarî hikmet mantıklaştırılmış dile dayandığı için, inceleme, kıyas nazariyesinin yapısı üzerinden yürütülür. Genel olarak, büyük önerme (kubra), küçük önerme (suğra) ve orta terim (vusta) ile çıkarım sonucu (matlub) mantıksal akıl yürütme süreçleri açısından incelenir; tasdikatın maddesini oluşturması bakımından, kavram ve tanıma, yani tasavvurrurata da müracaat edilir.

Mehmed Şah, incelemesinde, Teftâzânî'ye ve Şehâbeddin Sühreverdî'ye (Sahib-i İşrâk) atıf yapar; "biz deriz ki" vurgusuyla kendi görüşlerini verir. Bu bölümde dikkati çeken özelliklerden birisi, Mehmed Şah'ın hads kavramına vurgusudur. Ona göre, hads gücü (el-kuvve el-hadsiyye) sahibi, sorunların incelenmesinde, istidlâl-i aklın yetersiz kaldığı durumlarda, bazı incelikleri daha kolay anlar (8a, 8b).

2. İbâne (ilm-i tefsîr) [9a-11a]: Tefsir'deki bazı sorunları, soru - yanıt yöntemiyle inceleyen Mehmed Şah, Sekkâkî, Zemahşerî, Râzî, Teftâzânî gibi kaynakları kullanır. Bu kısımda dikkati çeken en önemli noktalardan birisi, Mehmed Şah'ın Cemâleddin Âksarâyî'ye hitab etme tarzı ve gösterdiği saygıdır. Üstad diye hitap ettiği (10a, 10b, 11b) Âksarâyî'nin bazı görüşlerine babası Fenârî aracılığıyla işaret eder. Bu hitap tarzının nedeni açıktır; çünkü baba Fenârî, 768-770/1367-1369 tarihlerinde Âksarâyî'den okumuş ve îcâzet almıştır.

Tefsir bölümündeki tartışmalarda dahi mantık ilmi devrededir; nitekim, konu kavramı etrafında yapılan incelemede, Mehmed Şah, "Mantık biliminde olduğu gibi, konunun konuluğu, yüklemin yüklemliliğinden farklıdır; çünkü her biri zorunluluk (vucub) ve mümkünlük (imkân) açısından değişiktir (11b)" der.

3. Hidâye (ilm-i hadîs) [11a-13a]: Hadis ile ilgili bazı sorunlar, muhtelif hadis eserlerine dayalı olarak incelenir.

4. Mesmû (ilm-i kiraat) [13a-23b]: Nisbeten uzun olan bu bölümde, Mehmed Şah, kıraat ilminin bazı sorunlarını, Razî, İbn el-Hâcib, İsfehanî, Cassâs, İbn Abbâs, Gazalî, Zemahşerî, Beyzavî, Fenârî gibi kaynakları kullanarak inceler. Bunun nedeni açıktır; çünkü bu dönemde İbn Cezerî (ö. 833/1429) tarafından Bursa'da, Osmanlı kıraat geleneği inşa edilmeye başlanmıştı. Mehmed Şah, ayrıca, Fenarî'ye nisbetle, Keşşaf'ta bazı konuların ayrıntılarında düzensizlik bulunduğunu ve bir anlam ifade etmediğini belirtir (22b).

5. Meşrû (Edillet el-kulliyye) [23b-25b]: Bu kısımda tikel olgu ve olaylara ilişkin yargıların, tümel kanıtlardan nasıl çıkarılabileceğini, dolayısıyla tümel kanıtın ne olduğunu inceler. Başka kaynakların yanısıra babasının telif ettiği usul-i fıkıh kitabı Fusûl el-bedâyi'ye yazdığı Şerh'e atıf yapar. Bu durum, Mehmed Şah'ın Şerh fusûl el-bedâyi'yi, Şerh el-manzûme'den önce yazdığını gösterir.

6. Mecmû (makûl - menkûl) [25b-28a]: Mehmed Şah bu bölümde bir fıkıh/hukuk sorununun (naklî), nasıl aklî (makûl) bir zemine geri gidilerek çözülebileceğini ve temellendirilebileceğini gösterir. Bunun için öncelikle, makulu zikreder ve mâhiyet'in mutlak, mahlût ve mucerred olarak bölümlenmesi ile bir şey'in bi-şart şey, bi-şart-la-şey ve la-bi-şart şey biçiminde üçe ayrılmasını inceler; akabinde, bu tartışmalara dayanark, su'yun mahiyet durumunu, mutlak, mukayyet ve nefs el-emr cihetinden inceler. İncelemesinde, Fahrulislam Pezdevî'ye ve Hidâye gibi kaynaklara atıf yapar.

7. Hurûf (Teârud-i edille) [28a-29b]: Fıkıh'ta birbirleriyle çelişen farklı kanıtların incelenemesiyle ilgili bazı sorunlar ele alınır. Kitâb el-istihsân ve el-Siyer el-kebîr gibi eserlere atıf yapılır.

8. Cevâhir (ilm-i metn-i luğat) [29b-31b]: Bu bölümde, ilm-i arabiyye, başka bir adıyla, ilm-i âdâb'ın on iki alt disipline ayrıldığına işaret yanında konuyla ilgili bazı sorunlar Zemahşerî ve Sekkâkî gibi kaynaklar kullanılarak incelenir. Bu kısmın ilginç bir yönü, yukarıda işaret edilen Seyyid Şerif'e, dolaylı olarak, atıf yapılmasıdır. Bu atıfta, daha sonra, Seyyid Şerif'e yönelik, Osmanlı bilginlerinde göreceğimiz yüceltici ifadeler, görülmez:

"???? ?????? ?? ???? ???? ???????..."

Bu kısımda dikkati çeken başka bir yön, eserin diğer bazı bölümlerinde de görüldüğü gibi, incelenen konuların kelamî sorunlarla ilişkisine işaret edilmesidir. Örnek olarak, fail ile meful ilişkisi bağlamında, yazar, Mutezile'den bazı bilginlerin, "Allah, ilim olmaksızın alimdir" demelerindeki kastın ve diğer benzer deyişlerin, fail ile meful arasındaki ilişkiden ortaya çıkan yapı'nın/heyet'in reddi anlamına geldiği, yoksa fail ile meful arasındaki nisbetin aslını red etmedikleri şeklindeki görüşünü aktarır (30b-31a).

9. Sıfâtiha, Sıfât el-cevher (ilm-i sarf) [31b-32b]: Muhtelif atıflarla Arap dili morfolojisine ilişkin bazı sorunlar incelenir.

10. Mevdiyet el-usûl (ilm-i nahv) [32b-35a]: Arap dilinin sentaksına ilişkin bazı sorunlar, Zemahşerî gibi bazı kaynaklar eşliğinde incelenir.
11. Mutâbık (ilm-i meânî) [35a-37a]: Bu kısımda, mantıkla da bir biçimde ilişkisi bulunan, takdîm musned ileyh konusu, Sekkâkî, Abdülkâdir Curcâni, Zemahşerî gibi isimlere atıflarla tartışılır. Mehmed Şah, "Kaziye-i mahsûse'de, mukteza-yı hâle mutâbık olmamasına karşın, bir şey ile diğer bir şey üzerine hükmedilmesi, vadın takdim ve tehire delalet etmesi haricinde, mümkün müdür?" gibi soruyu da ele alır (35b). Bu konunun, daha önce Teftâzânî ve Seyyid Şerif ile Ali Kuşçu başta olmak üzere daha sonraki pek çok Osmanlı bilgini tarafından incelendiği dikkate alındığında, Fenârî ile Mehmed Şah'ın da bu tartışmaya dahil olduğu görülür.

12. Îrâd (ilm-i beyân) [37a-40b]: Beyânı, "manayı, açık olma/kılma derecelerine göre farklı yollarla irad etme bilgisidir" diye tanımlayan Mehmed Şah, konuyu isnâd kavramını da dikkate alarak, dört temel görüş dediği bir çerçevede tartışır. Konuyla ilgili Razî'nin görüşlerini aklî çerçevede nitelendirir (38b, 39b). İbn Hâcib ve Abdülkâdir Curcânî'nin görüşlerini de okul/mezheb diye nitelendiren yazar, ayrıca, Teftâzanî, Zemahşerî ve Sekkâkî gibi bilginlerin görüşlerine de baş vurur; ancak her bir okulun görüşlerinde itibârât bulunduğunu da ekler.

Bu kısımda en ilginç özellik, beyan'daki isnâd ile Eşarîlerin kulun eylemlerini Tanrı'ya vasıtasız isnâd etme anlayışı (halk el-amâl) arasındaki ilişki üzerine dikkat çekilmesidir. Böylece, kelâmî bir görüşün diğer ilmî disiplinlere yansıması konusunda da güzel bir örnekle karşı karşıyayız. Tartışmanın kâbil ile fâil terimleri arasındaki farkı fark etmemekten kaynaklandığını îmâ eden yazar, bu karışıklığın en nihâyetinde, isyan ve ayıbın mûcidinin Tanrı olduğu sonucuna varacağına işaret eder (37b).

13. Âridiyye (ilm-i bedî) [40b-42b]: Mehmed Şah, bu ilme ârızî niteliğinin yüklenmesinin nedeni olarak, "belâğatta estetiğin zatî, diğer alanlarda ise arazî olması"nı verir; çünkü sözdeki estetik ile sözdeki belâğat iki ayrı durumdur. Yazar, konuyu, Sekkâkî ve Zemahşerî'nin görüşlerini dikkate alarak inceler.

14. Beyân (ilm-i mantık) [42b-45a]: Fenârî'nin mantık bilimine beyân demesinin nedenini, öncelikle, beyân'ın sözlük anlamının "bir nesnenin kendisiyle açığa çıktığı şey" olduğunu; mantığın da bilininlerden hareketle bilinmeyenlerin tespitini elde etme yöntemlerini açıkladığını (beyân ettiğini) söyleyerek verir. Öte yandan, Mehmed Şah, babasının ve kendisinin mensup olduğu meşrebi dikkate alarak, kesbî olan bilgi ile olmayan bilgiyi birbirinden açık-seçik ayırmaya çalışır. Buna göre, "Kesb yöntemiyle, bir şeyi kendisinin dışındakilerin tümünden ayıran şey, tanımdır"; kesb yöntemi dışındakiler ise hads ile elde edilir (42b). Yazar, bu kısımda, İbn Sina, Kazvini ve Kâtibî'nin eserlerinden faydalanır. Ancak ana kaynağı Fenarî'nin Fusûl el-bedâi'sinin ilk bölümünü oluşturan mantık kısmıdır. Mehmed Şah'a göre, babasının eserinin bu kısmında bulunan tahkikatlar, başka eserlerde kolay kolay bulunmaz. Nitekim, Fenarî'nin tanım kısmında "tanımlananın (mahdûd) sûreti, fasıl'dır" sözünü aktaran Mehmed Şah, "benim için de doğru budur: el-hakk indî" der (44a).

15. Evâil (ilm-i ilâhî) [45a-46a]: Mehmed Şah, evâil denmesinin gerekçesi olarak, nefs el-emr'deki önceliğini verir. Bu kısımda, "Basît (madde ve sûretten mürekkeb olmayan) Bir'den çokluğun sudûru mümkün müdür, değil midir?" sorununu inceler. Bu bölümde ilginç olan, yazarın, Sahib-i Tecrîd diyerek atıf yaptığı Nasireddin Tûsî'nin konuyla ilgili olarak, kaleme aldığı ve sorunu kombinatör analiz yöntemiyle çözmeye çalıştığı, Risâle fi keyfiyyet sudûr el-mevcudât an mebdeiha el-evvel (Süleymaniye, Hacı Mahmud nr. 5690), adlı eserine işaret etmesi, ayrıca, bu risalede verilen bilgilerin bir kısmının bizzat Tûsî tarafından, kaleme aldığı Şerh el-işârât'ta tekrar edildiğini belirtmesidir. Mehmed Şah'a göre, bu konudaki tartışmaların temelinde, Tanrı'nın (İlk İlke, Mebde), zorunlu mu (mûcib), irâdî mi (muhtâr) olup olmadığı yatmaktadır ve her iki öbeğinde kendisine hâs kanıtları vardır. Mehmed Şah'ın bu son ifadesiyle, Meşşaîler ile Kelamcıların arasındaki en önemli soruna işaret ettiği göz çnünde tutulmalıdır.

16. Meftûh (hisâb-i meftûh) [46a-48a]: Meftûh, meçhul (bilinmeyen) nicelikle işlem yapan cebir gibi disiplinlerin dışındaki hesap sahalarının genel adıdır; ve bugünkü artimetiğin karşılığı olarak düşünülebilir. Bu hesapta esas olan, sayı üzerinde ve sayılar arasındaki ilişkiler arasında hisabî işlemler yapmaktır. Mehmed Şah, örnek olarak, oran-orantı(nisbet) konusunu inceler ve konuyu ikiye ayırır. Birincisi, üç sayı arasında kurulu oran-orantı ilişkisidir ve tekli orantılı sayılar olarak adlandırılırlar: . Mehmed Şah, bu ifadenin bazı özelliklerini verir: ise i. ve ii. . İkincisi ise dört orantılı sayıdır; çiftli orantılı sayılar olarak da adlandırılırlar: . Bu tür de ikiye ayrılır: Ardışık dört orantılı sayı:i. , ii. . , iii. . iv. . . Bu türün bazı özellikleri şöyle verilir: i. , ii. . Mehmed Şah'a göre, bu tür ile gibi üslü sayılar ve gibi köklü (meczûr) sayıların mahiyeti daha iyi anlaşılır. Buna göre: dir. Söz konusu kurallar için sayısal örnekler de veren Mehmed Şah, daha sonra, dört orantılı sayının ardışık olmayan türüne geçer ve bu türün muamelat (ticaret, alışveriş, kira vb...) hesabının temeli olduğunu belirtir; akabinde dört oran-orantılı sayı hesabında kullanılan terimleri verir: sayıda munfasıl, muttasıl; a, c= mukaddem, b, d= tâli, a, d= hâşiye ya da taraf, b, c= vâsıta olarak adlandırılır; ve bazı özelliklerini kayd eder: i. (ibdâl), ii. , iii. ve iv. . Çarpma işlemi açısından ise: i. , ii. , iii. , iv. . ve . .
[Şerh el-manzûme, İstanbul Üniversitesi, AY, nr. 4444, müellif nüshası, meftûh]

17. Tahayyulât (ilm-i usturlâb) [48a-48b]: Mehmed Şah'ın Abdülvâcid Kütâhî'den ilm-i usturlab dersi aldığını ve hocasının daha önce konuyla ilgili yazdığı bir manzûmeyi, kendisi çin Şerh ettiğini yukarıda dile getirmiştik. Burada ilm-i usturlab için Fenarî tarafından kullanılan tahayyulât terimi, hem matematiksel nesnelerin ontolojisine hem nefsin matematiksel nesneyi üreten kognitif güçlerine hem de bu tür bir ontolojiye sahip matematiksel bilginin değerine işaret eder. Yazar, Enmûzec'de olduğu gibi, Bithynia'lı Theodosius'un (ca. 160 BC-ca. 100 BC), Sphaerics [K. fi el-Kure] adlı eserine atıf yapar. Örnek olarak ise, usturlab kullanarak, saat farklarının tespitini verir.

18. Havâdis (ilm-i fıkh) [48b-51b]: Fusul el-bedâyi çerçevesinde, evlilik ile ilgili ferî sorunları inceler.

19. Siyâha (ilm-i misâha) [51b-53b]: Misâha ilmi, genel anlamda, temel geometrik şekillerin çevre ve alan hesaplarıyla ilgili olmasına karşın, Mehmed Şah, konuya, astronomi ve coğrafyayla bağlantılı, herhangi bir ülkenin uzaklığının tespitini örnek verir. Bu çerçevede, öncelikle, Yunanlıların, özellikle Batlamyus'un konuyla ilgili görüşlerini zikreder; Hind hukemasının rasadlarına atıf yapar. Özellikle, Batlamyus'un, Macestî adlı eseri yanında, Coğrafya'sından, Macestî'den sonra telif edildiğini bahusus vurgulayarak alıntı yapar.

20. Mecbûr (ilm- cebr ve mukabele) [53b-54b]: Mehmed Şah, bu kısımda, mal paylaşımını konu edinen bir problemi cebir yöntemiyle çözer. Problemin veriliş tarzı, konunun hem fıkıhla/feraizle hem de kadı ile ilişkilendirilmesi, matematik ile fıkıh/kadı arasındaki, tarihî süreçte sık sık tekrar edilen, ilişkiye bir telmih olarak düşünülebilir.

VI. Değerlendirme

Tokat/Niksar'da Merağa Okulu'nun ikinci nesil üyesi Mehmed Sertakoğlu'ndan riyazî ilimler eğitimi alan Davud Kayserî, Orhan Bey'in oğlu Süleyman Şah'a ithaf ettiği enmuzec tarzı İhtaf el-Süleymanî fi ahd el-Urhanî adlı eserinde, ulûm-ı akliyye bölümünde matematik bilimlerden hesab, hey'et ve menâzır'ı söz konusu kılar ve hendesede Euklides'in Elemanlar'ında üzerinde durulan boynuzumsu açıyı, hisabta köklü(meczur) sayıların rasyonel(muntak) ve irrasyonel(esamm) durumunu, heyette ise Ay'ın hareketi ve Güneş ile olan ilişkisini inceler. Ayrıca, yukarıda değinilen ama günümüze ulaşmayan matematik kitapları ile günümüze ulaşan, başta Ahmed-i Dâî ile Abdülvâcid Kütahî'nin ve diğer âlimlerin astronomi eserleri, Mehmet Fenarî'nin çevresinde teşekkül eden yapının matematik bilimleri de içerecek bir özellik gösterdiğine işaret eder. İşte bu açıdan bakıldığında Mehmed Şah'ın Enmûzec'in ve Şerh el-manzûme'nin içerdiği matematik bilimler ve haklarında verilen bilgiler şöyle değerlendirilebilir:

Herşeyden önce, Dünya'nın başına gelecek bir felaket sonrası, örnek olarak, 5000 yıl sonra bulunan bir sahifelik matematik dergisinden XX. yüzyılın matematiğini tespit etmek ve tıpkı eksik ve düzensiz Babil tabletlerini okuyarak o dönemin matematiğini yeniden inşa etmek nasıl mümkünse; eksik de olsa Fetih öncesi dönemden zamanıza ulaşan metinlerden hareket ederek, en azından o dönemde, ulema ve tahsilli kesim arasında mütedavil olan matematiği belirlemek de o derece mümkündür. Bu çerçevede, Mehmed Şah'ın metnini anlamak için yalnızca o metinde verilen mevcut bilgileri değil, bu bilgileri anlamak için gerekli olan diğer bilgileri de dikkate almak gerekir. Kısaca metin ile anlaşılmasını mümkün kılacak altı-yapı birlikte düşünülmelidir. Mehmed Şah, bu metni, kendi ilmî gücünü göstermek, bahs ettiği konuları bildiğini ispatlamak ve bu konuda ilim kamuoyunu bilgilendirmek için yazdı. Çünkü eser kendi içinde pedagojik-talimî bir metin değildir; tersine bir ustanın üst perdeden konulara, fırça darbeleriyle temas etmek tarzında yazılmıştır. Kendi döneminde mevcut çevre tarafından anlaşılmayacak bir metni yazmak abes olduğuna göre en azından, bilginler seviyesinde bu metni anlayacak bir çevrenin ve -muhtemelen- çok sistematik olmasa da bir matematik eğitiminin olduğu açıktır. Nitekim eserin ismindeki, Enmûzec el-ulûm, bir şarta bağlanmıştır, ancak, tıbâken li-el-mefhûm, kaydıyla...

Mehmed Şah'ın hocası Abdülvacid'den bizzat kosmolojiyi de içeren, Hidâyet el-hikme'yi, usturlab gibi bir astronomi aletini ve -kanımızca- el-Mulahhas fi ilm el-hey'e'yi tahsil etmesi bu arkaplanın nisbeten güçlü olduğunu gösterir. Öte yandan Mehmed Şah'ın babası Mehmed Fenarî'nin Manzûme fi el-ulûm'una yazdığı Şerh'te gösterdiği seviye de, böyle bir eğitimin varlığına işaret eder. Özellikle hem Şerh el-manzûme'de hem de Enmûzec'de oran-orantı teorisine verdiği yer ve önem, kadim matematiksel zihniyetin iyi idrak edildiğini gösterir.

Mehmed Şah'ın eserinde matematik bilgiler çerçevesinde verdiği bilgiler, Nasiruddin Tusî'nin Tahrirât'ının bilindiğini ve mütedavil olduğuna işaret eder. Öte yandan, Enmûzec'ten daha sonraki Osmanlı felesefe-bilim hayatının seyri hakkında bazı ip uçları elde mümkündür. Paraleler teorisine verilen yer; oran-orantı teorisi, Fahreddin Râzî'nin bir otorite olarak fikirlerine başvurulması... Hatta denebilir ki, günümüze ulaşan yazılı metinleri esas alırsak, Enmûzec ve Şerh el-manzûme, Osmanlı felsefe-bilim tarihinde bazı bilgileri, daha önce de dediğimiz gibi sistematik olmasa da, ilk defa olarak zikreden eserlerdir; bu nedenle tarihî değerleri vardır.

Burada, temsil gücü yüksek bir örnek zikretmek istiyoruz: Enmûzec'te Matematik tarihi ve felsefesi açısından en ilginç nokta ise, Mehmed Şah'ın cebir kısmında sayı için verdiği tanımdır. Şöyle diyor :
?????? ?? ??? ?? ????? ????? ?????? ????.

Yani, "sayı, sayma eylenin altına düşen şeydir ve bir'i de kapsar".

Bu tanım, sayıyı "birlerden/birliklerden kurulu çokluk" olarak kabul eden Aristoteles-Euclides sayı tanımına karşı, Türkistan-Anadolu kolundaki Türk matematikçileri tarafından geliştirilmiştir. Köklerini Harizmî'de bulan; ancak Cemaleddin Türkistânî ve şarihi Ali Ğarbî'nin ayrıntılı ele aldığı bu tanımı Mehmed Şah'ın Enmûzec'inde görmek şaşırtıcıdır; çünkü Enmûzec'e esas teşkil eden Fahreddin Râzî'nin Hedâik'inde verilen klasik Aristoteles-Eculides tanımıdır . Bilindiği üzere, Mehmed Şah'ın verdiği bu tanım, Semerkand matematik-astronomi okulunda baskın tanım olarak kabul görecek; Ali Kuşçu tarafından da medrese ders kitabı, el-Muhammediyye fi el-hisâb'a yerleştirilecektir.


Bu yazıyı .pdf olarak da görebilirsiniz. [Aşağıdaki bağlantıyı tıklayarak yazıyı okuyabilirsiniz.]


Dipnotlar:
1 Bu çalışmanın ilk hâli, aynı adla, Uluslararası Molla Fenarî Sempozyumu, 04 - 06 Aralık 2009, Bursa/Türkiye'de sunulmuştur.
2 Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü/McGill Univesity, Institute for Islamic Studies.
3 Genel olarak Osmanlı biliminin arkaplanı için bkz. İhsan Fazlıoğlu, "Osmanlı coğrafyasında ilmî hayatın teşekkülü ve Davud el-Kayserî", Uluslararası Davud el-Kayserî Sempozyumu, Ankara 1998, s. 25-30; aynı yazar, "Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Türk Felsefe-Bilim Tarihine Önsöz", Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı, edit. Ahmet Yaşar Ocak, c. I (Sosyal ve Siyasal Hayat), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2006, s. 413-427; aynı yazar, "Osmanlılar: G) İlim ve Kültür: 1. Düşünce Hayatı ve Bilim", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2007, s. 548-556. Ayrıca bkz. İhsan Fazlıoğlu, "Türkiye'de/Türkçede Felsefe: VII. Oturum", Türkiye'de/Türkçede Felsefe Üzerine Konuşmalar, İstanbul 2009, s. 201-255.
4 Osmanlı matematiğinin arkaplanı için bkz. İhsan Fazlıoğlu, "Hendese: Osmanlı Dönemi", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. XVII, İstanbul 1998, s. 199-201; aynı yazar, "Hesap: Osmanlılar'da Hesap", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. XVII, İstanbul 1998, s. 244-247; Ayrıca bkz. aynı yazar, "Osmanlı Klasik Muhasebe Matematik Eserleri Üzerine Bir Değerlendirme", Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Sayı: 1, Cilt: 1, İstanbul 2003, s. 345-367.
5 Gelibolulu Mustafa Âli, Kunh el-ahbâr, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi nr. 2162, yaprak 118b.
6 Geniş bilgi için bkz. "İlk Dönem Osmanlı İlim ve Kültür Hayatında İhvânu's-Safâ ve Abdurrahmân Bistâmî", Dîvân İlmî Araştırmalar Dergisi, İstanbul 1996/2, s. 229-240.
7 Bu dönemde matematik bilimlerde yetişen ve eser veren bilginler için bkz. Ramazan Şeşen - Cevat İzgi - Cemil Akpınar - İhsan Fazlıoğlu (edit. Ekmeleddin İhsanoğlu), Osmanlı Astronomi Literatürü Tarihi (OALT), c. I, İstanbul: 1997 ve Ramazan Şeşen - Cevat İzgi (edit. Ekmeleddin İhsanoğlu), Osmanlı Matematik Literatürü Tarihi (OMALT), c. I, İstanbul: 1999.
8 Mehmed Şah Fenarî hakkında burada verilen tarihî bilgiler, daha önce gözetimimiz altında Kemal Faruk Molla'nın hazırlayıp yayımladığı şu makale: "Mehmed Şah Fenarî'nin Enmûzecu'l-Ulûm adlı eserine göre Fetih öncesi dönemde Osmanlılar'da ilim anlayışı ve ilim tasnifi", Dîvân İlmî Araştırmalar, sy. 18 (2005/1), s. 245-273 ile Tuba Nur Saraçoğlu'nun yüksek lisans tezine dayanmaktadır: Molla Fenârî ve Ailesinin Bursa Kültürüne Katkıları, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Bursa 2009.
9 Hüseyin Topdemir, Abd al-Wajid, The Biographical Encyclopedia of Astronomers, Thomas Hockey et al. (eds.), p. 5-6, Springer, New York 2007.
10 Abdülvacid Kütahî, Şerh Manzûme fi marifet el-usturlâb, Manisa İl Halk, nr. 1695, 94a. Yazar, şerhin dibacesinde önemli bilgiler verir. Bu bilgilere göre, Manzûme fi marifet el-usturlâb adlı eserini uzun bir sürede kaleme aldı. Daha sonra, Mehmed Şah'a, söz konusu eseri okuturken, onun isteği üzerine Şerh etti. Dibace'de, Kütahî, Mehmed Fenârî için Hocam (Ustâzî) tabirini kullanır ve koruyucusu olduğunu belirtir; ayrıca Sâhib-i fusûl el-bedâyi olduğunu vurgular. Daha da dikkat çekeni, Fenarî için, "Uzman olmadığı hiç bir ilim dalı göremezsin; sahip olmadığı hiç bir erdem bulamazsın" ifadesini kullanmasıdır:
11 Mahmud Kefevî, Ketâib alam el-ahyâr min fukeha mezheb el-numan el-muhtâr, Süleymaniye Kütüphanesi, Halet Efendi nr. 630, yaprak 422a. Molla, a.g.m., s. 249.
12 Abdülvâcid Kütâhî, Şerh el-mulahhas fi ilm el-hey'e, Laleli nr. 2127, yaprak 2b-3a.
13 Bu meyanda David King'in "İslâm'ın hizmetinde bilimler" [sciences in the service of Islam] deyişi hatırlanabilir. Örnek olarak bkz. David King, Astronomy in the Service of Islam, Aldershot: Variorum, 1993. Öte yandan çeşitli bilim dallarının, özellikle dinî bir neden olmaksızın, "bilimlerin hayat içerisinde belirli bir amaç için kullanımı" şeklinde özetlenebilecek işlevselci ve gayeci yorumu için bkz. Dimitri Gutas, "Certainty, Doubt, Error: Comments on the Epistemological Foundations of Medieval Arabic Science", Early Science and Medicine 7, 3, Koninklijke Brill NV, Leiden 2002, s. 278. Ayrıca bkz. İhsan Fazlıoğlu, "Osmanlı Klasik Muhasebe Matematik Eserleri Üzerine Bir Değerlendirme", Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Sayı: 1, Cilt: 1, İstanbul 2003, s. 345-367 ve "Devlet'in Hesabını Tutmak: Osmanlı Muhasebe Matematiğinin Teknik İçeriği Üzerine", Kutadgubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları, Sayı: 17, İstanbul/Mart 2010, s.165-178.
14 Bkz. İhsan Fazlıoğlu, "Osmanlılar: G) İlim ve Kültür: 1. Düşünce Hayatı ve Bilim", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2007, s. 548-556.
15 Enmûzec hakkında burada verilen bilgiler, Kemal Faruk Molla'nın yukarıda zikredilen makalesi ile eserin, çalışmada kullandığımız üç nüshasına dayanmaktadır.
16 Bu çalışmada eserin esas olarak şu nüshası kullanıldı: Süleymaniye Kütüphanesi, Hüsrev Paşa nr. 482, 209 yaprak, 23 satır, nesihle, istinsahı: 19 Şevval 1181. Hüsrev Paşa nüshası yer yer eksiklikler ve atlamalar içerdiğinden, ayrıca, şu iki nüshadan da faydalanıldı: Süleymaniye Kütüphanesi, Fatih nr. 3677, 157 yaprak; Hacı Selim Ağa nr. 897, 175 yaprak, istinsahı: 1087.
17 Eseri, Seyyid Ali Âl-i Davud, Cami el-ulûm -Sittinî- adıyla yayımlamıştır; Tehran 1382.
18 Nuruosmaniye Ktp., nr. 596/3, vr. 6a. Bkz. Molla, a.g.m., s. 264.
19 İhsan Fazlıoğlu, "Türkiye'de/Türkçede Felsefe: VII. Oturum", Türkiye'de/Türkçede Felsefe Üzerine Konuşmalar, İstanbul 2009, s. 201-255.
20 Bkz. İhsan Fazlıoğlu, "İlk Dönem Osmanlı İlim ve Kültür Hayatında İhvânu's-Safâ ve Abdurrahmân Bistâmî", Dîvân İlmî Araştırmalar Dergisi, İstanbul 1996/2, s. 229-240; aynı yazar, "Abdurrahman Bistâmî", Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, c. I, İstanbul 1999, s. 24-25.
21 Bu çalışmada, astronomi ve astronomiyle ilgili diğer bilimler, Jamel Ragep tarafından ele alındığından, incelemenin dışına bırakılmıştır.
22 Geniş bilgi için bkz. "İbn Sertâk [Muhammed Sertakoğlu]", http://www.ihsanfazlioglu.net/yayinlar/makaleler/1.php?id=166.
23 Geniş bilgi için bkz. "Euclides Geometrisi ve Kelam", http://www.ihsanfazlioglu.net/yayinlar/makaleler/1.php?id=137.
24 Roshdi Rashed, The Development Arabic Mathematics: Between Arithmetic and Algebra, İngilizce çeviri: A.F.W. Armstrong, Dordrecht 1994, s. 278.
25 Bkz. İhsan Fazlıoğlu, "Cebir", T.C. Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c. VII, İstanbul 1993, s. 195-201.
26 Çalışmada, Şerh el-manzûme'nin, İstanbul Üniversitesi, AY, nr. 4444'de kayıtlı müellif nüshası esas olarak kullanılmış; şu nüshalardan da istifade edilmiştir: Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar nr. 2099, yaprak 244b-307b, İbrahim b. Hamid tarafından 5 Rebiülahir 984 tarihinde istinsah edilmiştir. Bayezid Devlet Kütüphanesi, Veliyüddin nr. 3237, yaprak 180b-213b.
27 Enmûzec, yaprak 172b.
28 Bkz. İhsan Fazlıoğlu, "Aristoteles'in Sayı Tanımı, Dîvân İlmî Araştırmalar Dergisi, İstanbul 2004/1, S. 15, s. 127-138.
29 Fahreddin Râzî, Cami el-ulûm -Sittinî-, nşr.: Seyyid Ali Âl-i Davud, s. 389. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts