İhsan Fazlıoğlu: "Hakk’ı ve Sabr’ı tavsiye eden adam: Şakir Kocabaş"


İhsan Fazlıoğlu: "Hakk’ı ve Sabr’ı tavsiye eden adam: 
Şakir Kocabaş"

DE­ĞER­Lİ bil­gin ve dü­şü­nür Şa­kir Ko­ca­baş hak­kın­da bir ya­zı yaz­mam is­ten­di­ğin­de, te­mel tez­le­ri­ni ele alan bir me­tin te­lif et­me­yi dü­şün­düm. Özel­lik­le, li­san, kav­ram­sal çer­çe­ve, bil­gi ile ger­çek­lik, bi­lim­sel te­ori­le­rin ve sis­tem­le­rin mo­del­len­me­si, ifa­de­le­rin gra­ma­tik ayı­rı­mı gi­bi te­mel kav­ram­la­ra iliş­kin dü­şün­ce­le­ri­nin oluş­tur­du­ğu çer­çe­ve ile bu çer­çe­ve­nin bi­lim ta­ri­hi­ne, fel­se­fe­si­ne tat­bi­ki, bu sü­reç­te İs­lam me­de­ni­ye­tin­de üre­ti­len bil­gi­nin ta­ri­hî ve sis­te­ma­tik de­ğer­len­di­ril­me­si hiç şüp­he­siz, Ko­ca­baş’ın üze­rin­de du­rul­ma­sı ge­re­ken yak­la­şım­lar ser­det­ti­ği ana alan­lar­dır. An­cak İfa­de­le­rin Gra­ma­tik Ayı­rı­mı’ndan, İs­lam’da Bil­gi­nin Te­mel­le­ri’ne, bu­ra­dan da Fi­zik ve Ger­çek­lik’e ve di­ğer pek çok ça­lış­ma­sı­na mü­ra­ca­at edi­le­rek ya­pıl­ma­sı ge­re­ken böy­le bir ça­lış­ma­yı şim­di­lik er­te­le­ye­rek, ken­di­siy­le, İs­tan­bul dı­şı­na çık­ma­dan he­men ön­ce, 22 Tem­muz 2006’da Bi­lim ve Sa­nat Vak­fı’nın üçün­cü ka­tın­da, Kır­mı­zı Sa­lon’da, 14:00-14:30 sa­at­le­ri ara­sın­da yap­tı­ğı­mız mü­za­ke­re­li soh­be­ti ak­ta­ra­rak ta­ri­he bir not düş­me­ye ka­rar ver­dim.

Son mü­za­ke­re­li soh­be­ti­mi­ze, ol­duk­ça ha­zır gel­miş­ti. Sö­ze, Tem­muz 2006’da An­la­yış der­gi­sin­de ya­yım­la­nan ya­zı­mı (Türk­le­rin bir ta­ri­hi var mı?) teb­rik ede­rek baş­la­dı ve ya­zı­nın in­san dü­şün­ce­si­nin dün­ya­yı in­şa eder­ken kav­ram­sal ya­pı­la­rın be­lir­le­yi­ci­li­ği ko­nu­sun­da di­le ge­tir­di­ği te­mel tez­ler­le uyum içe­ri­sin­de ol­du­ğu­nu, do­la­yı­sıy­la ba­zı tek­lif­ler­de bu­lun­mak is­te­di­ği­ni be­lirt­ti. Ken­di­si­nin fi­kir­le­ri­ne eleş­ti­ri yaz­mış, ken­di­sin­den de ay­nı şid­det­te mu­ka­be­le gör­müş­tüm. Bu­na rağ­men ara­mız­da­ki ağa­bey-kar­deş iliş­ki­si­nin sür­me­si ya­nın­da, özel­lik­le çağ­daş bi­lim fel­se­fe­si ko­nu­sun­da il­mî ki­tap ve ma­ka­le­le­ri ta­kas eder; ara­mız­da kı­sa de­ğer­len­dir­me­ler ya­par; bi­lim ta­ri­hi ve fel­se­fe­si ko­nu­sun­da fi­kir alış­ve­ri­şin­de bu­lu­nur; hat­ta Bi­lim ve Sa­nat Vak­fı içe­ri­sin­de ver­di­ği­miz, iki­mi­zi de il­gi­len­di­ren ders­le­ri­mi­ze kar­şı­lık­lı ola­rak gi­rer­dik. En bü­yük şi­kâ­ye­ti­nin şek­lî ders­ler ya­nın­da, içe­ri­ği ön­ce­den ta­yin edil­me­miş soh­bet amaç­lı bir­lik­te­lik­ler ter­tip ede­me­me­miz ol­du­ğu­nu bil­di­ğim­den ken­di­sin­den bu çer­çe­ve­de tek­lif­ler bek­li­yor­dum. An­cak hiç bek­le­me­di­ğim bir tek­lif­le kar­şı­laş­tım: Ev­ren’in, bil­gi ve ger­çek­lik ara­sın­da­ki uy­gun­lu­ğu gö­ze­ten, kav­ram­sal mo­del­len­me­si ko­nu­sun­da uzun sü­re­dir yü­rüt­tü­ğü ça­lış­ma­yı be­ra­ber­ce sür­dür­mek. Şa­şır­dı­ğı­mı, bi­raz da ne di­ye­ce­ği­mi he­sap­la­dı­ğı­mı gö­rün­ce, öze­ti­ni ver­di­ğim şu ko­nuş­ma­yı yap­tı:

“Yap­tı­ğım ça­lış­ma­la­rın içer­di­ği te­mel tez­le­re iti­raz­la­rı bi­li­yo­rum ve bu iti­raz­la­rı iki nok­ta­da top­lu­yo­rum: Bi­rin­ci­si: Kur’an-ı Ke­rim’den kal­ka­rak baş­ta Hakkkav­ra­mı ol­mak üze­re Ta­bia­tı doğ­ru id­rak için vah­ye uy­gun kav­ram­sal mo­del­le­me/ler yap­ma­yı, fi­zik, kim­ya gi­bi te­mel bi­lim­le­ri Kur’an-ı Ke­rim’den ha­re­ket­le kur­ma­yı dü­şün­dü­ğüm zan­ne­di­li­yor. Oy­sa yap­mak is­te­di­ğim fi­zik, kim­ya gi­bi bü­tün bi­lim­ler için sa­hih bir kav­ram­sal mo­del­le­me oluş­tur­mak; çün­kü bil­gi ile ger­çek­lik ara­sın­da va­hiy dı­şın­da her­han­gi bir met­nin uy­gun­luk ku­ra­bi­le­ce­ği­ni dü­şü­ne­mi­yo­rum. Öte yan­dan bu tür bir kav­ram­sal mo­del­le­me, Ya­ra­tı­cı ile ya­ra­tı­lan ara­sın­da­ki iliş­ki­yi yi­ne en sa­hih bir şe­kil­de ve­re­cek­tir. İb­da, halk, tek­vin vb. kav­ram­la­rı içe­rik­le­ri­ne ve kul­la­nım­la­rı­na uy­gun dik­ka­te al­dı­ğı­mız­da bu­gün tar­tı­şı­lan pek çok so­ru­nu aş­mak müm­kün­dür. Kı­sa­ca, ama­cım nes­ne­ye iliş­kin, bi­lim­sel mo­del­le­me­ler kur­mak de­ğil, ter­si­ne nes­ne­yi çe­şit­li açı­lar­dan ele alan, ta­bia­ta iliş­kin bü­tün bi­lim­le­rin içe­ri­sin­de iş gö­re­bi­le­ce­ği üst bir dil kur­mak. Bu, bil­gi ile ger­çek­lik ara­sın­da ko­pan iliş­ki­nin ye­ni­den ku­rul­ma­sı için şart­tır. Bu­nun için en sa­hih di­lin va­hiy di­li ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yo­rum.”

Ken­di­si­ne, “Bu kav­ram­sal mo­del­le­me­de en önem­li şar­tı Kur’an-ı Ke­rim’de mev­cut ol­mak şek­lin­de be­lir­li­yor­su­nuz. An­cak ba­zı kav­ram­lar laf­zî ola­rak de­ğil­se de mef­hum ola­rak mev­cut­tur. Ör­nek ola­rak, Var­lık kav­ra­mı laf­zî ola­rak yok; an­cak mef­hum ola­rak var” de­di­ğim­de şu ya­nı­tı ver­di: “Ola­bi­lir. Be­nim vur­gum bu kav­ra­mın Yu­na­nî içe­ri­ği­ne ait­tir. Yok­sa Var­lık kav­ra­mı Hakk gi­bi te­mel kav­ram­la­rın be­lir­le­di­ği ana mo­del çer­çe­ve­sin­de dik­ka­te alı­na­bi­lir.” Ko­ca­baş, cüm­le­le­ri­ni, kav­ram­sal mo­del­le­me­de Kur’an-ı Ke­rim’in mer­ke­zî ye­ri­ni ko­ru­mak şar­tıy­la yak­la­şı­mın­da li­sa­nî mo­del­le­me ta­nım­la­rı­nı dik­ka­te ala­rak ta­di­la­tın müm­kün ol­du­ğu­nu, bu­nu biz­zat ken­di­si­nin bi­le ça­lış­ma­la­rın­da yap­tı­ğı­nı söy­le­ye­rek ta­mam­la­dı.

“İkin­ci iti­raz -ki, bu ko­nu­da ek­sik­lik­le­rim ol­du­ğu­nu ka­bul edi­yor ve be­ra­ber ya­pa­ca­ğı­mız ça­lış­ma­da bu ko­nu­da kat­kı bek­li­yo­rum-, ça­lış­ma­mın ta­ri­hî te­mel­len­dir­me­si­dir. Bi­lim ve Sa­nat Vak­fı’nda ver­di­ğin ba­zı ders­ler­de din­le­dik­le­rim bu ko­nu­da cid­di bir ça­lış­ma­nın ya­pıl­ma­sı ge­rek­ti­ği ko­nu­sun­da be­ni ik­na et­ti. Özel­lik­le İbn Hey­sem’in ça­lış­ma­la­rın­da Var­lık kav­ra­mı­nı hiç kul­lan­ma­dı­ğı­nı, dai­ma Hakk kav­ra­mı­nı -hem bü­yük ‘H’ hem de kü­çük ‘h’yi dik­ka­te ala­rak- kul­lan­dı­ğı­nı öğ­ren­mem te­mel yö­ne­li­mim ko­nu­sun­da doğ­ru yol­da ol­du­ğu­ma iliş­kin inan­cı­mı pe­kiş­tir­di. Bu çer­çe­ve­de ön­ce­lik­le Fe­la­si­fe ile Ke­lam­cı­la­rın Kur’an-ı Ke­rim’de­ki kav­ram­la­rı na­sıl id­rak et­tik­le­ri­ni ve na­sıl kul­lan­dık­la­rı­nı ta­ri­hî me­tin­le­re ge­ri gi­de­rek be­lir­le­mek is­ti­yo­rum. İbn Rüşd ko­nu­sun­da­ki iti­raz­la­rı­nın far­kın­da­yım; an­cak he­nüz tam ma­na­sıy­la ik­na ol­muş de­ği­lim. Bel­ki İbn Rüşd’ü ter­cih et­me­miz Ba­tı’yı faz­la­ca dik­ka­te al­ma­mız­dan kay­nak­la­nı­yor. Ola­bi­lir. İbn Rüşd’ün ye­ri­ne İbn Hey­sem’i de ko­ya­bi­li­riz. Ne­ti­ce­de bu ko­nu­da te­mel ki­şi­le­ri ve me­tin­le­ri be­ra­ber­ce, ar­ka­daş­la­rın da ka­tı­lı­mıy­la in­ce­le­mek is­te­rim.”

Ken­di­si­ne, Fran­cis Ba­con’un şu cüm­le­si­ni ha­tır­la­tı­yo­rum: “Ne­hir yal­nız­ca ha­fif olan şey­le­ri sü­rük­ler; ağır olan­lar neh­rin di­bi­ne çö­ker.” Ta­rih neh­ri de böy­le­dir. Ta­rih’ten bi­ze ula­şan­lar ha­fif olan­lar­dır. Me­de­ni­ye­ti­mi­zin ağır­lık­la­rı ta­rih de­nen neh­rin de­rin­lik­le­rin­de bu­lun­mak­ta­dır. Öy­ley­se so­run yal­nız­ca ki­şi so­ru­nu de­ğil­dir. Özel­lik­le Naz­zam, Ebu’l-Hu­zeyl el-Al­laf gi­bi ilk dö­nem ke­lam­cı­la­rı­nın Kur’an-ı Ke­rim’de­ki te­rim­le­ri kul­lan­ma­la­rı dik­ka­te de­ğer­dir. Öte yan­dan ta­ri­he iliş­kin ba­zı çı­ka­rım­la­rın bü­tün me­tin­ler in­ce­len­dik­ten son­ra ya­pıl­ma­sı ge­re­kir. Ör­nek ola­rak: Var­lık kav­ra­mı­nın ilk dö­nem ke­lam için mer­ke­zî bir ye­ri yok­tur; ama Fe­la­si­fe için var­dır. Ba­kil­la­nî’ye gö­re me­se­la vü­cut, mev­cut’un yal­nız­ca bir sı­fa­tı­dır.

Kı­sa­ca öze­ti­ni ver­di­ğim bu mü­za­ke­re­li soh­be­tin so­nun­da Şa­kir Ko­ca­baş, se­ya­hat­ten dön­dük­ten son­ra bir prog­ram ya­pa­rak be­ra­ber­ce ça­lış­ma­ya baş­la­ma­yı tek­lif et­ti. Ken­di­si­ne, bu­nu fır­sat bi­le­rek, bu ve ben­ze­ri ko­nu­la­ra iliş­kin ça­lış­ma­la­rı ta­kip ede­cek öğ­ren­ci­le­re alt­ya­pı sağ­la­ma­yı he­def­le­yen, Koz­mo­lo­ji, Ku­an­tum Fel­se­fe­si, Ya­pay Ze­kâ ve Fel­se­fe­si, Bu­la­nık Man­tık, Na­no­tek­no­lo­ji, Ge­ne­tik Bi­lim­ler, Bi­yo­tek­no­lo­ji, Bi­lim Fel­se­fe­si, Di­ji­tal On­to­lo­ji gi­bi ders­le­rin oku­tul­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni söy­le­dim. Ne­ti­ce­de ken­di­si he­ye­can­la, Koz­mo­lo­ji ile Ya­pay Ze­kâ ko­nu­sun­da ders ve­re­bi­le­ce­ği­ni, di­ğer ko­nu­lar­da da elin­den ge­len kat­kı­yı ya­pa­bi­le­ce­ği­ni söy­le­di. Ben de ken­di­si­ne Ke­la­mî Do­ğa Fel­se­fe­si ko­nu­sun­da bir oku­ma gru­bu oluş­tur­ma­yı dü­şün­dü­ğü­mü, bu grup­ta, âlem, za­man, me­kân, ci­sim, ha­re­ket gi­bi do­ğa fel­se­fe­si­nin te­mel kav­ram­la­rı ile Tan­rı ve Do­ğa iliş­ki­si­ne da­ir ta­ri­hî mük­te­se­ba­tı ele al­ma­ya ça­lı­şa­ca­ğı­mı­zı ifa­de et­tim.

Şa­kir Ko­ca­baş, İn­san’ın hüs­ran’da ol­du­ğu­na, hüs­ran’dan yal­nız­ca iman eden­le­rin, sa­lih amel iş­le­yen­le­rin, özel­lik­le -o âşık ol­du­ğu- Hakk’ı ve sab­rı tav­si­ye eden­le­rin müs­tes­na kı­lın­dı­ğı­na ina­nan ve bu inan­cı­na gö­re ey­le­yen ve ya­şa­yan der­viş meş­rep bir bil­gin ve dü­şü­nür­dü. Ça­lış­ma­yı ya­yık vur­ma’ya ben­ze­tir­sek, in­sa­nın be­lir­li bir mik­tar ay­ran­dan yağ el­de et­me­si­nin, an­cak ve an­cak ses­siz ve de­rin­den ama sü­rek­li ya­yı­ğı vur­mak­tan geç­ti­ği­ni söy­le­ye­bi­li­riz. Ko­ca­baş, ha­yat de­ni­len sü­reç­te çı­ğır açı­cı, in­san­la­ra ba­kış sağ­la­yı­cı, ufuk ka­zan­dı­rı­cı bir ça­lış­ma­nın, an­cak ve an­cak böy­le bir ya­yık vur­ma ey­le­miy­le müm­kün ol­du­ğu­na, do­la­yı­sıy­la, yu­ka­rı­da öze­ti­ni ver­di­ğim son soh­be­tin de gös­ter­di­ği üze­re, “ya­rın öle­cek­miş gi­bi ha­zır” ama “hiç öl­me­ye­cek­miş gi­bi ça­lı­şıl­ma­sı” ge­rek­ti­ği­ne ina­nan bir in­san­dı. Öy­le ol’du, öy­le öl’dü

Kaynak: 
İhsan Fazlıoğlu, Hakk’ı ve Sabr’ı tavsiye eden adam: Şakir Kocabaş, Anlayış Dergisi, http://www.anlayis.net/makaleGoster.aspx?dergiid=40&makaleid=5211

Dipnot:
Şakir Kocabaş Kimdir?
Şakir Kocabaş (1945, İstanbul - 2006) Türk felsefeci ve kimyacı.

İlk, orta ve lise tahsilini İstanbul’da tamamladı. 1970 yılında İTÜ Kimya ve Metalurji Fakültesi’nden mezun oldu. 1972-86 yıllarında Türkiye ve İngiltere’de kimya sanayiinde teknik ve idârî görevlerde bulundu. Bu süre içinde bilim ve dil felsefesi çalıştı.

1985’te yayınladığı "İfadelerin Gramatik Ayrımı" başlıklı kitabı "düşünce" türünde Yazarlar Birliği’nin ödülüne lâyık görüldü. 1985-90 yılları arasında Londra Üniversitesi’nde yapay zekâ alanında hazırladığı çalışmasıyla doktor unvanını hak etti. Doktora tezinin konusu “Bilginin işlevsel sınıflandırılması: bilimsel araştırma ve buluşlar üzerine uygulamalar/ Functional Categorization of Discovery" idi.

Aynı yıllarda Türkiye’de "İlim ve Sanat" dergisi ya da Hindistan’da Aligarh Üniversitesi'nin yayımladığı MAAS Journal of Islamic Sciencedergilerinde islam, bilim ve felsefe konularında makalelerinin yanı sıra, "The Qur’anic Concept of Intellect" ve "Foundations of Scientific Thought in Islam" isimli iki risâlesi neşredildi.

1991 yılında Türkiye’ye dönen Şakir Kocabaş, 2006 yılına kadar İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmış ve Tübitak Marmara Araştırma Merkezi’nde yapay zekâ bölümünün yöneticiliğini yaptı. Kocabaş’ın "yapay zekâ" hakkında 15’den fazla uluslararası makale ve konferans yayını bulunmaktadır. Kaynak: Vikipedia

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts