İhsan Fazlıoğlu: "Ali Kuşçu'nun el-Muhammediyye fî el-hisâbının 'Çift Yanlış' ile 'Tahlîl' Hesabı Bölümü"

İhsan Fazlıoğlu: "Ali Kuşçu'nun el-Muhammediyye fî el-hisâbının 'Çift Yanlış' ile 'Tahlîl' Hesabı Bölümü"




Bu çalışmada ünlü Türk bilgini Ali Kuşçu'nun hayatı ve eserleri ile ilmî-felsefî katkılarının genel bir dökümü çıkartıldıktan sonra, el-Muhammediyye fî el-hisâb'ınının 'hisâb el-hataeyn' kısmının Arapça aslı verilmiş, Türkçe tercümesi yapılmış ve 'çift yanlış hesabı'nın Mısır ve Çin'e dayanan tarihî arkaplanı ele alınarak, özellikle klasik İslamî dönem ile Osmanlı matematiğindeki konuyla ilgili literatür yazma ve basma kaynaklardan hareketle belirlenmiş; ayrıca konunun teknik matematik yapısı modern matematik diliyle izah edilmiş; ve son olarak çift yanlış hesabının Batı Avrupa'ya aktarımı kısaca gözden geçirilmiştir. Ayrıca aynı bölümde söz konusu edilen 'tahlîl yöntemi'nin teknik yapısı incelenmiş ve konuyla ilgili İslam ve Osmanlı dönemindeki yazma literatür verilmiştir.
In this study, it has been firstly given general panorama about famous Turkish scholar Ali Kusci's life and his works, and his scholastic-philosophical addition; secondly given the part of 'hisâb el-hataeyn' from el-Muhammediyye fî el-hisâb originallly and its Turkish translation. After that, being taken into consideration the historical background of 'rule of double false position' that it leans to Egypt and China, it has been determined the literature concerned with mathematics especially in the period of Islamical and Ottoman age from handwritten manuscripts and printed books; also explained the technic mathematical structure of the subject with modern mathematical language. Finally it has been gone over quicly the transfer of 'rule of double false position' to west Europe.
I. Ali Kuşçu: Hayatı ve Eserleri
XVI. yüzyılda İslam ve Osmanlı astronomi tarihinde hem gözlem hem de teorik astronomi üzerinde özgün çalışmalar yapan; Semerkant Rasadhanesi'nde hazırlanan Zîc-i Uluğ Bey'e katkıda bulunan; dünyanın hareketi ihtimali üzerinde durarak bütün bilim dallarının Aristotelesçi metafizik ve fizik ilkelerinden temizlenip yeniden düzenlenmesi gerektiğini savunan filozof/kelamcı, matematikçi, astronom, dilci Kuşçu-zâde Ebu'l-Kâsım 'Alauddîn 'Ali b. Muhammed, IX./XV. asrın başlarında Semerkant'da doğdu. Kuşçu-zâde, daha sonra da Kuşçu ya da al-Kuşcî lakabıyla tanındı. Uluğ Bey, Cemşîd Kâşî, Kâdî-zâde-i Rûmî ve Uluğ Bey'in etrafındaki çeşitli alimlerden dil, matematik, astronomi ve diğer ilimleri okudu. Seyyid Şerîf'in öğrencisi olduğu söylense de, o sıralarda küçük yaşta olmalıdır. Semerkant'taki tahsilini tamamladıktan sonra, gizlice Kirmân'a geçti (1410'den sonra). Oradaki alimlerden ders aldı ve Oman denizindeki fırtınaları inceledi. Herat'da Mollâ Câmî'yle görüşüp astronomi konularında sohbet etti, ayrıca ona riyazî ilimlerde ders verdi (1423-1427 civ.). Kirmân ve Herat seyahatlarından Semerkant'a dönünce Uluğ Bey'e, Ay'ın muhtelif şekillerine dair eskilerin çözemediği meseleleri hallettiği bir risale takdim etti. Uluğ Bey bu risaleyi hemen ayakta okudu ve çok beğendi (1428 civ.).
Uluğ Bey, Zîc-i Îlhânî'deki hataları tashih için Semerkant Rasadhanesi'ni inşa ettirince gözlem işlerinin başına önce Cemşîd Kâşî'yi, onun ölümü üzerine Kâdî-zâde'yi getirdi. Kaynaklar, Kâdî-zâde de gözlemleri tamamlayamadan ölünce Uluğ Bey'in, Rasadhane'nin başkanlığına Kuşçu'yu getirdiğini kaydeder. Ancak, Kâdî-zâde'nin ölüm tarihinin 13 Eylül 1440'dan sonra olduğu, Zîc'in de 1437'de tamamlandığı gözönüne alınırsa bu bilginin sıhhati tartışılır. Öte yandan W. Barthold'un işaret ettiği gibi gözlemlerin 1437'de tamamlandığı, ancak Zîc'in son halinin 1449'da bittiği dikkate alınırsa Kuşçu'nun Zîc'in hazırlanmasındaki rolü daha da tartışmalı bir hal alır. Ayrıca Kuşçu'nun Şerh-i Zîc-i Uluğ Bey'ine bakıldığında, yaptığı eleştiriler ile Zîc'deki hataları büyük oranda Uluğ Bey'e nisbet etmesi, Zîc'in hazırlanmasında uzun müddet çalışmadığını gösterir. Herhalükarda Kuşçu, belki de, Zîc'in hazırlanması esnasında kısa bir müddet rasad döneminde; daha sonra da Uluğ Bey'in ölümüyle tamamlanamamış düzeltme safhasında katkıda bulundu. Nitekim Uluğ Bey, onun için Zîc-i Sultanî'nin mukaddimesinde 'ferzend-i ercümend=faziletli oğlum' tabirini kullanır . Klasik gelenek de Kuşçu'yu sâhib-i rasad olarak tanımlar.
Uluğ Bey'in 1449 yılında oğlu 'Abdüllatîf'in entrikasıyla öldürülmesinden sonra oğulları arasında taht kavgaları başladı. Bu durumdan memnun kalmayan Kuşçu hacca gitmek maksadıyla izin alıp ailesi ve öğrencileriyle Batı'ya doğru hareket etti. Önce Herat'a gitti; daha sonra kısa bir müddet Taşkent'de bulundu. Ancak uzun bir süre Herat'ta Sultan Ebû Saîd Bahâdır Hân'ın çevresinde görüldü. Bu sırada Kelâm'a dair Nasîruddîn Tûsî'nin (öl. 1274) el-Tecrîd fî 'ilm el-kelâm isimli eserine Şerh el-tecrîd adlı şerhini yazıp Ebû Saîd'e takdim etti. Ebû Saîd'in Uzun Hasan'a yenilgisinden sonra (1469 civ.) baş gösteren istikrarsızlıktan usanarak, Tebrîz'e geçti; burada Uzun Hasan'dan büyük itibar gördü (1470 civ.). Kaynaklara göre, Uzun Hasan, Fatih Sultan Mehmed ile arasındaki anlaşmazlığı halletmesi için onu İstanbul'a elçi olarak gönderdi. Bu elçilik esnasında Fatih Sultan Mehmed tarafından takdir edilen Kuşçu'ya hizmetinde çalışması teklif edildi. Bu teklifi kabul edip görevini tamamladıktan sonra İstanbul'a gelip hizmetinde çalışacağını vadetti. Öte yandan İdrîs-i Bitlisî, Kuşçu'nun İstanbul'a, öğrencisi ve aynı zamanda matematikçi olan Fenârî-zâde 'Ali Çelebî'nin Fatih Sultan Mehmed'e tavsiyesiyle çağrıldığını söylemektedir. Kuşçu'nun İstanbul'a gelirken takip ettiği uslub ile alimleri kollayıp gözeten Sultan Baykara ve veziri 'Ali Şîr Nevâî'nin Herat'ta iktidara gelmesine rağmen İstanbul'u tercih etmesi bu bilgiyi destekler niteliktedir. Ayrıca Taşköprülü-zâde'nin verdiği bilgiler onun İstanbul'a öğrencisi Fenârî-zâde 'Alî Çelebî'nin belirlediği bir plan dahilinde ve Fatih Sultan Mehmed'in isteği doğrultusunda getirtildiğini doğrulamaktadır.
Kuşçu, ister davet isterse kendi isteğiyle olsun sözünü tutup, elçilik görevini tamamladıktan sonra ailesi ve öğrencileriyle Tebrîz'den İstanbul'a hareket etti (1472 civ.). Fatih Sultan Mehmed de ona hizmet edecek ve masraflarını karşılayacak adamlar yolladı. Bundan başka kafilesi İstanbul'a yaklaşınca Fatih Sultan Mehmed, şehrin kadısı Hoca-zâde'nin başkanlığında ulemadan bir heyeti karşılamaya gönderdi. Kaynaklara göre kafile Üsküdar'dan İstanbul'a geçmek için gemiye binince Kuşçu ile Hoca-zade med ve cezrin sebepleri konusunda tartıştılar. Kuşçu, İstanbul'a geldikten sonra, Fatih Sultan Mehmed'in huzuruna çıkınca yolda kaleme aldığı el-Muhammediyye fî el-hisâb adlı matematik eserini takdim etti (1473). İstanbul'da, Tebrîz'de görüştüğü 'Alâuddîn Tûsî'nin 'Hoca-zâde'yle iyi anlaşması gerektiği' tasviyesine uyarak kızlarından birisini Hoca-zâde'nin oğluyla, torunu Kutbuddîn Muhammed'i de Hoca-zâde'nin kızıyla evlendirdi, bu evlilikten ünlü matematikçi-astronom Mîrim Çelebî dünyaya geldi. İstanbul'da önce Fatih Sultan Mehmed'in kurduğu Sahn-i Semân medresesi'nde görev yaptı; daha sonra Ayasofya medresesi müderrisliğine tayin edildi. Kuşçu hayatının son iki-üç yılını İstanbul'da geçirdi. Bu kısa sürede dahi pek çok öğrenci yetiştirdi. 7 Şaban 879/16 Aralık 1474'de vefat etti. Kabri, Eyüp Sultan Türbesi haremindedir.
Kuşçu'nun, muasırları Cemşîd-Kâşî ve Kâdî-zâde gibi alimlerle karşılaştırıldığında, onlar gibi yalnızca belirli bir sahada değil, dil ve edebiyat, kelamî felsefe, mekanik, botanik, matematik ve astronomi gibi pek çok ilmî sahada uzman, çok yönlü bir alim olduğu görülür. Bu sahalarda pek çok eser kaleme alan Kuşçu'nun eserlerinden bazıları hacimli araştırma; bazıları ders kitabı, diğer bazıları ise belirli sorunları ele alıp çözen risalelerdir. Bu çerçevede dilin yapısına ilişkin 'Adududdîn Î'cî'nin yazdığı ve bağımsız bir bilim dalı olarak kurduğu 'ilm-i vad' konusundaki Fâi'de fî el-vad' adlı eserini Şerh el-risâlat el-vad'iyye (A) ismiyle şerhetti. Bu şerhi kendisinden önceki şerhlerden daha fazla rağbet gördü; yakın zamanlara kadar medreselerde okutuldu; üzerine onlarca haşiye ve talik kaleme alındı. Dünya ve Türkiye yazma kütüphanelerinde binlerce nüshası olan kitap bir çok kez basıldı. Kuşçu bir yandan Arap dilinin morfolojisi hakkında el-Unkûd el-zevâhir fî nazm el-cevâhir (A) adlı hacimli bir eser yazdı; medreselerde başvuru kitabı olarak okunan eserin zamanımıza yüzlerce nüshası geldi ve İstanbul'da basıldı; diğer taraftan ünlü dil alimi İbn Hâcib'in konuyla ilgili eseri el-Şâfiye'yi Farsça şerhetti . Onun bunlardan başka Osmanlı ilim geleneğinde meşhur olan ve üzerlerine pek çok şerh ve haşiyenin kaleme alındığı dil ve edebiyat sahasında irili ufaklı onlarca risalesi vardır. Bunlar arasında özellikle, Risâle fî beyân sebeb takdîm musned ileyhi ve Risâle fî al-isti'âre sayılabilir .
Kuşçu kelamî felsefe sahasında Nasîruddîn Tûsî'nin el-Tecrîd fî 'ilm el-kelâm isimli risalesine yazdığı Şerh el-tecrîd adlı kitabında hemen hemen her konuda kendisinden önceki görüşleri dikkate aldı; ayrıca kendi kanaatlerini de yeri geldiğinde ortaya koydu. Önceki şerhlerden ayırmak için Şerh-i cedîd olarak tanınan eser, onun metafizik, fizik, optik, matematik vb. konulardaki felsefî düşüncelerini içeren İslam Medeniyeti'nde sahasında kaleme alınmış en önemli eserlerden birisi olarak kabul edilebilir. Genel olarak bu eserde kendi bilim anlayışının felsefî ilkelerini ortaya koyan Kuşçu özellikle varlık, var-olan, doğa, bilgi, dil gibi konularda özgün görüşler ileri sürdü. Kendisinden sonra Orta Asya-İran ile Anadolu ve Balkanlar'da etkisi büyük oldu ve kelam sahasında ileri seviyede bir eser olarak daima göz önünde bulunduruldu. Şerh'inin muhtevî olduğu fikirler, özellikle Celâluddin Devvânî ile Sadruddîn Deştekî ve daha sonra bu iki alimin takipçileri arasında ikiyüzyıl süren tartışmalara sebeb oldu. Ayrıca iki alimin tartışmalarını değerlendiren muhâkemât kitapları kaleme alındı. Bu çerçevede Osmanlı ve İran felsefî düşüncesini derinden etkiledi ve 'Kuşçu okulu' diyebileceğimiz bir kelamî-felsefe çizgisinin teşekkülüne sebebiyet verdi. Eser, zamanımıza gelen yüzlerce yazma nüshası yanında, İstanbul ve Tahran'da basıldı . Ayrıca, Kuşçu'nun kelam sahasında kaleme aldığı pek çok risalesi mevcuttur.
Kuşçu, Takiyuddîn Râsıd'in bildirdiğine göre, mekanik aletler konusunda el-Tezkire fî el-'alât el-rûhâniyye adlı bir eser kaleme aldı. Bu eserinde Benû Musa'dan başlayıp Ebû'l-'izz Cezerî'yle devam eden İslam mekanik aletlerinin geometrik tersimi ile kullanımlarını inceledi. Öte yandan, Edirne yakınlarında bir bahçe inşa etti ve bu bahçedeki amelî tecrübesinden hareketle, kendisinden önceki tecrübeleri de dikkate alarak, bahçecilik ve ziraat ilmi hakkında, Revnâk-ı Bûstân ve Felâhat-nâme adlarıyla biribirini tamamlayan iki Türkçe kılavuz eser hazırladı .
Kuşçu, birisi Farsça dördü Arapça olmak üzere beş matematik eseri kaleme aldı. Bu eserlerden Risâle der 'ilm-i hisâb'ı (F) Orta-Asya'da iken yazdı. el-Muhammediyye'nin esasını teşkil eden eser Osmanlı medreselerinde orta seviyeli matematik kitabı olarak kullanıldı. Günümüze elliye yakın yazma nüshası gelen eser , Mîzân el-hisab adıyla 1850 ve 1853 yıllarında basıldı. Risâle der 'ilm-i hisâb'ın genişletilmiş Arapça redaksiyonu olan el-Risalet el-Muhammediyye fî el-hisâb adlı eserin önemi de Bahâuddîn Âmilî'nin (öl. 1621) Hulâsat el-hisâb'ına kadar Osmanlı medreselerinde orta seviyeli matematik ders kitabı olarak okutulmasından kaynaklanır. Fatih Sultan Mehmed'e ithaf edilen eserin (1472) birinci kısmında hesap, ikinci kısmında ise mesaha incelenir. Zamanımıza yirmiye yakın nüshası gelen eser Kâtib Çelebî tarafından Ahsen el-hediyye adıyla mukaddimesinin sonuna kadar şerhedildi. Bu eserlerinde, Şerh el-tecrid'de koyduğu ilkelere uygun olarak matematikten Hermetik-Pitagorasçı mistisizmi temizlemeye çalıştı. Sayıları ontolojik muhtevalı yapılar olarak değil saf nicelik ifade eden fonksiyonel unsurlar olarak gördü ve 'Theologoumenates aritmetikes' anlamında bir sayı mistisizmine yanaşmadı. Onun bu yaklaşımı öğrencisi Fenârî-zâde 'Ali Çelebî tarafından daha da ileri götürüldü ve Pitagorasçı sayı tanımı reddedilerek semantik tarafı ağır basan 'kaç sorusuna cevap olan her şey sayıdır' şeklindeki bir anlayışa ulaşıldı. Bu sonuç Osmanlı matematiğine kalkulativ bir karakter kazandırırken sayılar teorisi üzerindeki çalışmaları da engelledi.
Kuşçu'nun astronomi sahasındaki en önemli çalışmalarından birisi, şüphesiz, Semerkant çevresinin ortak bir ürünü olan Zîc-i Uluğ Bey'e (F) katkısıdır. Yukarıda da belirtildiği gibi bu katkı, hem rasad hem de eserin tashihi aşamasında vuku buldu. Bu katkısının yanında astronomi alanında ikisi Farsça, yedisi Arapça olmak üzere dokuz eseri mevcuttur. Bu eserlerden bazıları ilmî açıdan, bazıları ise eğitim-öğretim açısından önemlidir. Farsça olan Şerh-i Zîc-i Ulûğ Bey'de (F), Zîc'in mukaddimesinde zikredilen teoremlerin ve problemlerin ispatlarını verdi. Ayrıca şerhinde, Uluğ Bey'e nisbet ettiği Zîc'deki pek çok yanlışı düzeltti . Fâide fî eşkâl 'Utârid (A) adlı risalesinde Kuşçu, Merkür'ün hareketleri konusunda Batlamyus'un el-Macestî adlı eserinde serd ettiği fikir ve görüşleri tenkid ve tashih etti. Onun bu risalesi Semerkant astronomi-matematik okulunun, astronomi sahasında yaptığı nadir teorik çalışmalardan birisidir. Diğer bir eseri olan Risâle fî asl el-hâric yumkin fî el-sufliyyeyn'de (A) yerin ve güneşin hareketleri konusunu ele alarak Batlamyus'un ve diğer İslam astronomlarının, özellikle Kutbuddîn Şîrâzî'nin (öl. 1311) el-Tuhfa el-şâhiyye fî el-hey'e adlı eserindeki fikirlerini tenkid ve tashih etti . 1458 tarihinde Semerkant'ta kaleme aldığı Risâle der ilm-i hey'e (F) uslub ve muhteva bakımından son derece talimî bir özellik taşır. Dünya yazma kütüphanelerinde seksenin üzerinde nüshasının olması, eserin yaygın bir şekilde kullanıldığını gösterir. Eser üzerine Muslihuddîn Lârî (öl.1571) ile adı bilinmeyen bir müellif tarafından birer Şerh yazıldı. Ayrıca Abdullah Perviz (öl.1579) tarafından Mîrkat el-semâ adıyla Türkçeye tercüme edildi. Muslihuddîn Lârî'nin şerhi Osmanlı medreselerinde yaygın olarak kullanıldı. Eser, ayrıca, Sankritçe'ye tercüme olunarak Hint kıtasında İslam astronomisini temsil etti. Eser ilki 1874'te Delhi'de olmak üzere 1879, 1885 ve 1898 tarihlerinde basıldı. Kuşçu, bu eseri genişletip el-Fethiyye fî ilm el-hey'e adıyla Arapça olarak yeniden kaleme aldı ve 1473 tarihinde Otlukbeli Savaşının kazanıldığı gün Fatih Sultan Mehmed'e takdim edildi. Osmanlı astronomi öğretiminde orta-seviyeli ders kitabı olarak okutulan eser Gulâm Sinân (öl. 1506) ve torunu Mîrim Çelebî (öl. 1525) tarafından şerhedildi. Ayrıca Muînuddîn Huseynî tarafından Farsça'ya, Seydî Ali Reîs (öl.1563) tarafından da, diğer astronomi eserlerinden de yararlanılarak, Türkçe'ye tercüme edildi. Eseri Seyyid Ali Paşa (öl. 1846) ikinci kez ancak muhtasar olarak Türkçe'ye çevirdi ve bu çeviri İstanbul'da 1824 yılında basıldı . Bu eserinde Şerh el-tecrîd adlı kitabında ortaya koyduğu ilkelere uygun olarak Astronomi ilminden Aristotelesçi metafizik ve fizik ilkelerini çıkarmaya ve matematiksel bir astronomi sunmaya çalıştı. Astronomi sahasında ayrıca Kutbuddîn Şîrâzî'nin el-Tuhfa el-şâhiyye fî el-hey'e (A) adlı teorik astronomi konusundaki eserine eksik kalan bir Şerh kaleme aldı. Kuşçu'nun bu eserlerden başka, astronomi, matematik, ilimler tasnifi, Ayasofya tarihi vb. konularda pek çok risalesi ve kitabı mevcuttur; bazılarının nüshaları zamanımıza gelmiş, bazıları ise kayıptır.
Kuşçu, genel olarak dendikte, matematik ilimlerden Hermetik-Pitagorasçı mistisizmini, astronomi ve optikten de Aristotelesçi metafizik ve fizik ilkelerini temizlemeye çalıştı, kendisine kadar 'cism-i ta'lîmî' ile 'cism-i tabî'î' konusunda ileri sürülen fikirleri tartışarak riyazî yönü ağır basan farklı bir cisim tanımı elde etmeye gayret etti. Esas olarak cismin, mahiyetinin süreksiz (atomik), heyetinin ise sürekli nicelikten (geometrik) mürekkeb olduğunu; cismin duyulara konu olduğunda da tabîî özelliklerini (nitelikler) kazandığını savundu. Az bir zaman kalsa bile "toprağını bulduğu" Osmanlı-Türk düşüncesi ve ilmî zihniyetine kalıcı bir etki bıraktı. Bu etki, Davud Kayserî ile Molla Fenârî'nin temsil ettiği ve daha önce Osmanlı düşüncesine yerleştirdikleri 'irfânî-kelâmî' çizgiye, 'riyâzî-kelâmî' çizginin katılması şeklinde özetlenebilir. Ayrıca geleneğin Osmanlı medrese sistemi ve programını Kuşçu ile Molla Hüsrev ve Mahmud Paşa'nın hazırladığı şeklindeki kabulü dikkate alınırsa Kuşçu'nun madde ve suret itibariyle Osmanlı-Türk ilmî zihniyetinin merkezinde yer alan bir düşünür olduğu açıkça görülür. Ayrıca pek çok konuda İran ve Orta-Asya Türk kültürüne de ciddi etkileri olan Kuşçu'nun değişik alanlardaki fikirleri kendisinden sonra, 'Abdu'l-'Alî Bircendî, Mîrim Çelebî, Gulâm Sinân, Kâtib Alâuddîn Yûsuf, Celâluddîn Devvânî, Sadruddîn Deştekî, Takiyuddîn Râsıd, Müneccimbaşı Ahmed Dede gibi bir çok filozof ve astronom tarafından tartışıldı .
II. Çift Yanlış Hesabı (Hisâb el-hataeyn)
A. Kökeni
İslam matematiğinde, 'ilm el-cebr ve el-mukâbele' haricinde bilinmeyenin (mechûl) tespitinde kullanılan 'tarîk'ler veya diğer ismiyle 'kânûn'lar oldukça çeşitlidir . Ancak bunlardan 'dört orantılı sayı' (el-a'dâd el-arbaat el-mutenâsibe), 'çift yanlış hesabı' (hisâb el-hataeyn) ve 'tahlîl ve ters çevirme hesabı' (hisâb el-tahlîl ve el-teâkus) en çok kullanılan üç yöntemdir .
Matematik tarihinde, 'çift yanlış hesabı'nın kaynağı konusunda henüz neticelendirilmeyen bir çok tartışma mevcuttur. Modern araştırmalara göre yöntemin kökü Mısır hesap sistemine kadar geri gitmektedir. Mısırlılar, birinci dereceden bir bilinmeyenli denklem haline getirilebilecek bazı hesap problemlerini 'aha veya hau=grup, öbek' denilen bir yöntem kullanarak çözmekte idiler. Bu yöntem çift yanlış hesabının ibtidaî hali olan tek yanlış yöntemi olması açısından dikkati çekmektedir. Bu yöntemde, verilen problemin şartlarına uygun olarak, çözüm olabilecek bir tahminde bulunmak, daha sonra gerekli aritmetik işlemler ile doğru çözümü tespit etmek esastır. Bu açıdan Mısır cebiri 'aha-hesaplaması' olarak da kabul edilmektedir .
Mısırlıların da kullandığı ve daha sonra İslam dünyasında formüle edilen tek yanlış yöntemi şu şekilde özetlenebilir: denkleminde alınırsa denklem olur; buradan elde edilir. Mısırlıların ve daha sonra İslâm matematikçilerinin böyle bir çözüm yoluna baş vurmalarının temel sebebi, denklemin kökünün tespiti esnasında 'çok sayıda kesrin hesabından kaçınma' düşüncesi olabilir. Nitekim birim kesir anlayışına dayalı Mısır kesir anlayışının ve bu kesir anlayışını tevarüs edip geliştiren İslam matematiğindeki kesir sisteminin karmaşık yapısı hatırlanırsa niçin böyle bir yola başvurulduğu daha kolay anlaşılabilir .
Çift yanlış hesabının ortaya çıkmasının en önemli sebebi ise, bilinmeyen şeklinde ifade edilebilecek cebirsel nicelik ile temel cebir kavram ve yöntemlerinin varolmadığı bir ortamda denklem çözümünde işe yaramasıdır. Çift yanlış hesabıyla ilgili ilk yazılı metin, miladî birinci yüzyılda Çinli matematikçiler tarafından kaleme alınan Chiu Chang Suan Shu adlı eserin yedinci bölümünde kullanılan 'ying pu tsu' (çok fazla ve yeterli değil) yöntemi hakkında verilen bilgilerdir . Ancak bazı klasik matematik metinlerinde zikredildiği ve Salih Zeki'nin de vurguladığı gibi çift yanlış hesabı, İslam medeniyetine Hind dünyasından gelmiştir . Nitekim Yunanlılardan tevarüs edilen matematik eserlerinde bu hesap yöntemine ilişkin herhangi bir bilgi mevcut değildir. Bunun yanında İbn Bennâ ve İbn Hâim gibi bazı İslam matematikçileri eserlerinde çift yanlış hesabının menşeinin hendesî temelli olduğunu vurgulamaktadır. İslam matematiğinde bu hesap yönteminin 'hisâb el-hataeyn' yanında 'el-amel bi-el-keffat, hisâb bi-el-kaffeteyn' gibi değişik adları vardır. İkisi arasındaki en önemli fark, 'hataeyn'de çözüm sayısal olarak verilirken, 'keffat'da sayısal çözüm iki terazi kefesi şeklindeki bir geometrik çizimle temsil edilmektedir.
Bu hesap yöntemiyle birinci dereceden bir bilinmeyenli her türlü aritmetik problem tam değer olarak, yüksek dereceli denklemler ise yaklaşık olarak çözümlenebilir. Nitekim Cemşid Kâşî, bu yöntemin sadece lineer denklemlerde tam çözüm verdiğini, yüksek dereceli denklemler için sahih olmadığını belirtmektedir . Gerçekte çift yanlış hesabı birinci dereceden olmak şartıyla daha karmaşık problemler için de kolayca kullanılabilir. Çok bilinmeyenli birinci dereceden bir denklem sisteminin çözümü de bu yöntem ile halledilebilir. Nitekim bu yöntem yukarıda zikredilen Çin matematik eserinde iki bilinmeyenli, daha sonra Avrupa'da da XIII. yüzyıldan itibaren iki, üç ve hatta dört bilinmeyenli lineer denklem sistemleri için kullanılmıştır.
B. Klasik İslamî dönemde çift yanlış hesabı literatürü
İslam matematiğinde, hemen hemen bütün klasik matematik metinlerinde birinci dereceden bir bilinmeyenli denklemin çözümü için kullanılan ve kendisine özel bir bölüm tahsis edilen çift yanlış hesabı, hesap kitapları içinde bağımsız bir yöntem (tarîk) olarak kabul görmüş, ayrıca hakkında bağımsız birçok risale yazılmıştır. Bu eserlerden bir kısmı şu şekilde sıralanabilir: Muhammed b. Ahmed Harizmî, Mefâtîh el-ulûm'unda, çift yanlış hesabından bahsetmiş ve genel kaidesini vermiştir . Ünlü cebirci Ebû Kâmil Şucâ b. Eslem, Kitâb el-hataeyn, Yakûb b. Muhammed Hâsib, Kitâb el-hataeyn, Yakûb b. Muhammed Râzî, Kitâb hisâb el-hataeyn adlı birer eser telif etmiştir . Ünlü matematikçi, astronom ve fizikçi İbn Heysem bu yöntem hakkında Kitâb fî hisâb el-hataeyn ismiyle bir eser kaleme almıştır . İbn Havvâm (öl. 1324) el-Fevâid el-bahâiyye fî el-kavâid el-hisâbiyye adlı eserin'n dördüncü makalesinin son babını çift yanlış hesabına ayırmış , öğrencisi Kemâluddîn Fârisî (öl. 1319) hocasının adı geçen bu eserine yazdığı Esâs el-kavâid fi usûl el-fevâid adlı şerhinde verilen kaideyi üç mukaddime üzerine kurarak sıkı bir ispat sürecine tabi tutmuştur . Daha sonra İmâduddîn Kâşî (öl. 1344) adlı matematikçi İbn Havvâm'ın aynı eserine kaleme aldığı İzâh el-mekâsid li-el-ferâid el-fevâid isimli şerhinde çift yanlış babını Kemâluddîn Fârisî'den farklı bir şekilde ele alarak incelemiştir . İmâduddîn Kaşî ayrıca Lubâb el-hisâb adlı önemli eserinin ikinci makalesinin ikinci babını çift yanlış hesabına tahsis etmiştir . Ebû el-Hasan Duskerî (?) Tarîka fî istihrâc el-hataeyn adlı bir risale kaleme almıştır . İbn Bennâ (öl. 1321) Telhîs a'mâl el-hisâb'ının ikinci cüzünün birinci kısmında 'fî el-amel bi-el-nisbe' başlığı altında 'keffâtı' vermiş ; eserin Memluklu matematikçisi Tayboğaoğlu İbn Mecdî (öl. 1447) tarafından yapılan Hâvî el-lubâb fî şerh telhîs a'mâl el-hisâb adlı şerhinde konu örneklerle ayrıntılı bir şekilde işlenmiştir . Ya'îş Umevî (XIV. asır) Merâsim el-intisâb fî meâlim el-hisâb isimli eserinde 'el-amel bi-el-keffât' adı altında çift yanlış hesabını incelemiştir . İbn Hâim (öl. 1412) el-Ma'ûne fî el-hisâb el-hevâî adlı eserinde çift yanlış hesabını ayrıntılı bir şekilde, örneklerle ele almıştır . Ünlü matematikçi-astronom Cemşîd Kâşî, Miftâh el-hisâb'ının beşinci makalesinin ikinci babını bu yönteme ayırmıştır . Batı İslam matematiğinin önemli isimlerinden olan Ali Kalasâdî (öl. 1486) Keşf el-esrâr an ilm huruf el-ğubâr adlı eserinin dördüncü cüzünün ikinci bölümünde 'fî el-amel bi-el-keffât' adıyla çift yanlış hesabını incelemiştir . İbn Bennâ'nın Telhîs a'mâl el-hisâb'ına yazdığı önemli Şerh'de de konuyu geniş şekilde tahlil etmiştir . Bu eserlerin yanında, İstanbul'da yazma eserlerin bulunduğu kütüphanelerde, çift yanlış hesabını konu alan müellifi meçhul onlarca risale bulunmaktadır .
C. Osmanlı döneminde çift yanlış hesabı literatürü

Fetih'ten önce, Sultan Yıldırım Bayezid döneminde Ali b. Hibetullah'ın kaleme aldığı ve kayıp olan Hulâsat el-mihnâc fî ilm el-hisâb adlı Arapça matematik kitabı ile Abdurrahman Bistâmî'nin (öl. 858/1453) yazdığı ve her ikisi de zamanımıza ulaşmayan Mebâhic el-elbâb fî menâhic ilm el-hisâb ve Durret funûn el-kuttâb ve kurrat uyûn el-hussâb isimli eserlerin çift yanlış hesabına ilişkin bir bölümü içerip içermedikleri bilinememektedir. Ancak, muhtemelen, klasik matematiğin bütün konularını ihtiva ettiklerinden 'hisâb el-hataeyn'e ait bir bölümü de içerdikleri düşünülebilir.
Ali Kuşçu, bu çalışmada ele alınan el-Muhammediye fî el-hisâb isimli eserinin birinci fenninin dördüncü makalesini 'hisâb el-hataeyn'e ayırmış , Sultan II. Bayezid'e sunulan müellifi meçhul İrşâd el-tullâb fî ilm el-hisâb adlı eserin ikinci makalesinin birinci babı çift yanlış hesabına tahsis edilmiş ; XVI. asır Osmanlı sahasında yaşadığı tahmin edilen matematikçilerden olan Abdulmecîd Samulî, Risâle el-nâfia fî el-hisâb ve el-cebr ve el-hendese adlı hacimli eserinin ikinci makalesinin birinci babının ikinci faslında 'el-amel bi-el-keffât ve yusemma zâlike bi-el-hataeyn' başlığıyla çift yanlış hesabını incelemiş ; Takiyuddîn Râsıd ise Buğyet el-tullâb fî ilm el-hisâb adlı önemli eserinin son kısmında kısa bir şekilde çift yanlış hesabının genel formülünü vermiştir . Ali Efendi (öl. 1614) ise Tuhfet el-a'dâd li-zevî el-ruşd ve el-sedâd adlı eserinin üçüncü makalesinin ikinci bölümünde aynı konuyu Batı İslam matematiğini, özellikle de İbn Bennâ okulu ile Kalasadî çizgisini takip ederek geniş bir şekilde işlemiştir . XVII. yüzyılın başlarından itibaren çift yanlış hesabıyla ilgili çalışmalar, müstakil telifler yanında, daha çok Bahâuddîn Âmilî'nin (öl. 1622) Hulâsat el-hisâb'ının dördüncü babını esas alarak devam etmiş ; bu esere başta Ömer Çullî (öl. 1613), Ramazan Cezerî (öl. 1665'de sağ) ve Abdurrahim Mar'aşî'nin (öl. 1736) kaleme aldığı şerhler olmak üzere pek çok şerhde konu enine-boyuna örneklerle incelenmiştir . Muhammed Ğamri (1748'de sağ), bu konuda önce Risâle fî el-hataeyn adlı bir risale yazmış , daha sonra Risâle uhrâ fî el-hataeyn adlı başka bir risale telif etmiştir . Gelenbevî İsmail Efendi ise Hisâb el-kusûr'unun üçüncü babını çift yanlış hesabına tahsis etmiştir . Gelenbevî bu eserde 'keffâtı' verirken farklı bir sembol yapısı kullanmıştır .
Çift yanlış hesabı Osmanlı muhasebe kalemlerinde çalışan muhasib ve katiplerin sıkça kullandığı bir hesap yöntemi olmuştur. Bu sebebten dolayı Osmanlı döneminde telif edilen hemen hemen tüm muhasebe matematiği kitaplarında 'hisâb el-hataeyn'e yer verilmiştir. Nitekim Fatih Sultan Mehmed ve Sultan II. Bayezid devri matematikçilerinden olan Hayruddîn Halil b. İbrahim divan muhasipleri için kaleme aldığı Miftah-i kunûz-i erbâb-i kalem ve misbâh-i rumûz-i eshâb-ı rakam adlı Farsça eserinin onaltıncı babını çift yanlış hesabına tahsis etmiştir . Eserin tümü Sultan II. Bayezid döneminde Hayruddin'in öğrencisi Pîr Mahmûd Sıdkı Edirnevî tarafından Türkçe'ye Tercüme edildiği gibi , on altıncı babı da Sultan II. Bayezid döneminde, Muhyiddin Mehmed b. Hacı Atmaca Kâtib (1494'te sağ) tarafından bağımsız bir risale olarak yeniden Türkçe'ye çevrilmiştir . Bu çift yanlış hesabının bağımsız bir yöntem olarak muhasibler tarafından ne kadar önemsendiğini göstermektedir. Nitekim Atmacaoğlu telifini 1494'te tamamladığı Mecma' el-kavâid isimli Türkçe muhasebe matematiği eserinin şıkk-ı evvelinin on altıncı faslını 'hataeyn'e ayırmış, burada hem tek yanlış hem de çift yanlış yöntemini örneklerle geniş bir şekilde incelemiş; Hayruddin'den tercüme ettiği risaleye bile atıfta bulunmuştur .
İlk Türkçe muhasebe matematik metinlerinden olan Miftâh el-hussâb'da meçhul müellif eserin son yaprağında çok kısa bir şekilde 'çift yanlış hesabı'nı incelemiştir . Hamza Balı b. Arslan 1494 tarihinde Türkçe olarak muhasibler için kaleme alıp Sultan II. Bayezid'in oğlu Şehzade Mahmud'a sunduğu Misbâh el-kunûz adlı eserini üç bab üzere düzenlendiğini ve üçüncü babta dört orantılı sayı yanında 'çift yanlış hesabı'nı da ele aldığını belirtmiştir . Kanunî Sultan Süleyman'ın ikinci sadrazamı Maktûl İbrahim Paşa'nın divanında çalışmış olan Kâtib Alâuddîn Yûsuf (1512'de sağ) divan katibleri ve muhasibleri için yazdığı Murşid el-muhâsibîn adlı önemli eserinin ikinci makalesinin ikinci rüknünde çift yanlış hesabını örneklerle ele almıştır ; daha sonra eserinin değişik problemleri çözdüğü hatime kısmının ikinci faslında çift yanlış yöntemiyle çözülebilen on problemle uygulama yapmıştır . Matrakçı lakabıyla tanınan Bosnalı Nasuh Bey (öl. 1564) divan katipleri ve devlet muhasiplerini gözeterek hem 1527'de yazıp Yavuz Sultan Selim'e ithaf ettiği Cemâl el-kuttâb ve kemâl el-hussâb hem de bunu 1533 tarihinde yeniden düzenleyerek Kanunî Sultan Süleyman'a sunduğu Umdet el-hussâb adlı eserlerinin birinci kısmlarının yirmibirinci fasıllarında çift yanlış hesabını ele almıştır. XVI. yüzyılın sonlarında Türkçe kaleme alınan Gencinet el-hussâb ve hizânet el-kuttâb adlı müellifi bilinmeyen eserde çift yanlış hesabı örneklerle geniş bir şekilde işlenmiştir. Bahâuddîn Âmilî'nin Hulâsat el-hisâb'ından da faydalanılan Gencinet'de dikkati çeken husus bazı hesap türlerinde, özellikle çift yanlış hesab yönteminde, rakamların yazılışının, işlemlerin yapılışının ve 'keffât'la temsilinin diğer kitaplara göre farklılık göstermesidir. Bu durum yazarın daha fazla pratik yollar geliştirmeye çalıştığını göstermektedir
D. Batı Avrupa'ya Geçiş
Çift yanlış hesabı (hisâb el-hataeyn) Arapça eserlerden tercümeler esnasında Batı Avrupa'ya aktarılmıştır. Leonardo Fibonacci (XIII. yüzyıl) Liber Abaci'de bu yönteme elchataym adını vermektedir. Pacioli (XV. yüzyıl) 1494'de telif ettiği Sûma'da, muhtemelen Fibonacci'den esinlenerek, el cataym kelimesini kullanmaktadır. XVI. yüzyılda Avrupalı yazarlar Pacioli'yi takip ederek aynı tabiri bazen, il cataino, del cattaino (Pagnani, XVI. yüzyıl), helcataym (Tartaglia, XVI. yüzyıl), catain gibi Arapça aslının bozuk şekilleri ile, bazen de Regula duorum falsorum şeklindeki Latince tercümesini kullanmışlardır. XVI. yüzyıldan başlayarak ise yavaş yavaş çeşitli Avrupa ülkelerinde farklı adlar verilmiştir. Bu gün matematikte rule of false position olarak isimlendirilmektedir. 'el-Amel bi-el-keffat' ise, Latince'de regula lancium veya regula bilancis olarak adlandırılmıştır. Bu hesab yöntemi Avrupa'da XVIII. yüzyılda okul kitaplarında yaygınlaşmış, on dokuzuncu yüzyılda da bu yaygınlık nisbî olarak devam etmiştir . Bu kadar yaygınlaşmasının temel nedeni, sayısal analize ve cebire ihtiyaç duyulmaksızın bir bilinmeyenli lineer denklemlerin çözümünde algoritmik bir hesap yöntemi olarak kullanılmasında görülmektedir.
III. Tahlîl ve Ters Çevirme Yöntemi (Hisâb el-Tahlîl ve el-Teâkus)
A. Teknik Yapı
'Tahlîl' yukarıda da dile getirildiği üzere İslam matematiğinde bilinmeyenin tespitinde kullanılan hesab yöntemlerinden birisidir. Kadim matematik metinlerinde "istihrâc el-mechulât" başlığı altında verilen üçüncü yöntem "hisâb el-tahlîl ve el-teâkus" (tahlîl ve ters çevirme) adını taşımaktadır. Ayrıca bu yöntem 'tarîk el-redd ve el-'aks, el-amel bi-el-'aks, tarîk el-kahkarî' gibi adlarla da anılır. Ancak bu yöntem matematik metinlerinde 'dört orantılı sayı' ve 'çift yanlış hesabı' gibi fazla yer almaz.
Çözümü mümkün olan her dereceden bir bilinmeyenli denklemlerin tüm türlerine uygulanan ters çevirme yönteminin dayandığı temel kural "soruda verileni denklem haline getirdikten sonra eşitliğin sağında yer alan unsur üzerine istenilen işlemlerin tersini yaparak bilinmeyeni bulma" şeklinde özetlenebilir. Örnek olarak; şeklinde verilen bir denklemde, işlemler en son istenilenden başlayarak eşitliğin sağında yer alan unsura, ters şekilde uygulanır. Buna göre, a). , b). , c.) , d). , e. ise bulunur .
B. Klasik İslam ve Osmanlı Dönemi Tahlîl Hesabı Literatürü
Tahlil ve ters çevirme yöntemi İslam matematiğinde, dört orantılı sayı ve çift yanlış hisabı gibi yaygın olmasa da bir çok klasik matematik metninde denklem çözümü için kullanılmış ve kendisine bağımsız bölümler tahsis edilmiştir. Örnek olarak; Şerefeddin Huseyn Tîbî (öl. 1342) Mukaddime fî ilm el-hisâb el-yed adlı eserinin 'hâtime'sinin ikinci faslında 'nevâdir el-hisâb' başlığı altında ters çevirme yöntemiyle ilgili problemler de çözmüştür . Salâhuddîn Mûsâ (XIV. yüzyıl), Muhtasar fî el-hisâb adlı eserinin 'hâtime' kısmında 'tarîk el-'aks' adıyla ters çevirme yöntemini incelemiş , meçhul şarihi de şerhinde konuyu geniş bir şekilde ele almıştır . İstanbul'da yazma eserlerin bulunduğu kütüphanelerde mevcut olan müellifi meçhul hesap eserlerinde de ters çevirme yöntemine yer verilmektedir .
Ali Kuşçu'nun bu çalışmada incelenen eserinde olduğı gibi Osmanlı döneminde telif edilen matematik eserlerinde de konuyla ilgili kısımlar mevcuttur. Ancak bu konudaki en yaygın metin Bahâuddîn Âmilî'nin, Hulâsat el-hisâb'ının beşinci babıdır . Osmanlı döneminde bu eser üzerinde kaleme alınan şerhlerde adı geçen bab geniş olarak incelenmiştir . Gelenbevî İsmail Efendi ise Hisâb el-kusûr'unun dördüncü babını ters çevirme yöntemine tahsis etmiştir .
IV. Ali Kuşçu'nun Metni
Aşağıda Ali Kuşçu'nun Fatih Sultan Mehmed'e sunduğu, Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya nr. 2733/2, yaprak 71b-168b arasında bulunan ve bizzat Ali Kuşçu tarafından H. Ramazan 877/M. Ocak 1473 ortalarında telif ve tahrir edilen el-Muhammediyye fî el-hisâb adlı matematik eserinin yaprak 150a-152b arasında bulunan, 'Çift yanlış yöntemiyle bilinmeyenlerin tespiti' başlıklı dördüncü makalesinin teknik incelenmesi yapılacak; Türkçe tercümesi ve Arapça metni verilecektir. Arapça metin, müellif nüshası elimizde olduğundan Arapça dilbilgisi ve yazım kurallarına göre yeniden yazılmış, günümüze gelen diğer nüshalarııyla herhangi bir mukayeseye gidilmemiştir .
A. Genel Çerçeve
En genel anlamıyla hisâb 'sayının kullanımıdır'; öyleyse ilm-i hisâbın konusu sayıdır. Sayı ise ikiye ayrılır: 'bilinen' (ma'lûm) ve 'bilinmeyen' (mechûl). Bilinenle uğraşan hesaba 'hisâb-i ma'lûm', bilinmeyenle uğraşan hesaba ise 'hisâb-i mechûl' adı verilir. Hisâb-i ma'lûm'un temel işlemleri çarpma, bölme ve nisbettir. Hisâb-i mechûl'un ise üç işlem alanı vardır: dört orantılı sayı, çift yanlış hesabı ile cebir ve mukabele. Buna göre genel anlamda ilm-i hisâbın işlevi uygun bilinenlerden bu ilme ait kurallar çerçevesi içerisinde ister bilinen isterse bilinmeyen olsun talep edilen sayıyı tespit etmedir . Hisâb-i ma'lûm'un ana işlem alanları ise 'hisâb-i hevâî' [sözel sayılar], hisâb-i hindî [harf sayılar = rakamlar; bu sisteme, hind harfleri kullanıldığı için hisâb-i hindî; kalem kullanıldığı için hisâb-i kalem; sayılar harflerle temsil edildiği için hisâb-i erkâm ya da hisâb-i hurûf gibi adlar verilir] ve hisâb-i sittînî'dir [altmış tabanlıdır ve rakam olarak arap harfleri kullanılır].
Sonuç olarak, genel anlamda hesap 'nicelik' üzerinde aklın 'operativ-kalkülativ' iş görme tarzının; özel anlamda ise bilinen ile bilinmeyen sayı üzerinde işlem yapmanın adıdır. Bu manada İslam medeniyetinde özellikle XIII. yüzyıldan sonra 'hesap' ister sürekli [hat, sath, talimî (hendesî) cisim] ister süreksiz [bilinen ve bilinmeyen sayı] nicelik olsun her türlü nicelik üzerinde iş görme eyleminin ismi olarak karşımıza çıkmaktadır. Dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta ise, sayının, artık cebir biliminin gelişmesiyle yalnızca arithmos anlamındaki sayıyı değil bilinmeyen (cebirdeki x, y, z, gibi...), hatta 'soyut sayı'yı (a, b, c, gibi....) da içerecek şekilde bir muhteva genişlemesine uğramasıdır.
B. Çift Yanlış Yöntemi
'Hisâb el-hataeyn' yukarıda çerçevesi çizilen anlamda bilinmeyen sayıyı tespit etmede kullanılan bir 'hesap' yöntemidir. Ali Kuşçu'nun metninin içeriği dikkate alınarak, denkleminin, tarihî çerçevesi hakkında yukarıda bilgi verilen çift yanlış hesabına göre çözümü için -negatif sayılar olmadığından-, verilen kural modern matematik diliyle şu şekilde özetlenebilir:
denkleminde,
1) alınırsa ve
2) alınırsa elde edilir.
Çift yanlış ise 1) ve 2) olacaktır.
ve yanlışları aynı işaretli iseler 1)
Farklı işaretli iseler 2) olur.
Ali Kuşçu, eseri talimî bir kitap olduğundan, son derece basit iki örnek verir. Buna göre;
Örnek 1:

Örnek 2:

C. Tahlîl Yöntemi
'Tahlîl' yöntemi yukarıda çerçevesi çizilen anlamda bilinmeyen sayıyı tespit etmede kullanılan bir 'hesap' yöntemidir. Ali Kuşçu'nun tahlil yönteminde verdiği kural, yukarıda da dendiği üzere "soruda verileni şeklinde bir denklem haline getirdikten sonra eşitliğin sağında yer alan unsur üzerine istenilen işlemlerin tersini yaparak bilinmeyeni bulmak" şeklinde özetlenebilir. Yazar bu yönteme de çift yanlış hesabında verdiği basit örnekleri verir. Böylece öğrenciye her iki yöntemin aynı sonucu verdiğini göstermek ister. Buna göre;



Örnek 1:

Örnek 2:

D. Tercüme
Dördüncü Makale
Çift Yanlış Yöntemiyle Bilinmeyenlerin Tespiti
Bu yöntem bilinmeyen talep edildiğinde, bilinmeyen üzerine bilinen bir sayı oluncaya değin yarısını veya iki katını alma, sayı ekleme veya çıkarma, bilinen bir sayıyla çarpma ya da bunların dışındaki işlemler gibi bir işlemin yapılmasıdır.
Yöntemi: Bilinmeyeni dilediğimiz herhangi bir sayı varsaymamız ve üzerine sonuca ulaşana değin soranın sözünden anladığımız şekilde işlem yapmamızdır. bilinen sayıya uyuyorsa istenen sayı odur. Uymuyorsa yaptığımız işlemden hasıl olan ile bilinen sayı arasındaki farkı alırız. Bu birinci yanlış olarak adlandırılır. Sonra bilinmeyeni başka bir sayı varsayarız. İkinci bir sonuca ulaşana dek yaptığımız işlemleri ona da uygularız. bilinen sayıya uyuyorsa istenen o sayıdır. Uymuyorsa onun ile bilinen sayı arasındaki farkı alırız. Bu da ikinci yanlış olarak adlandırılır. Daha sonra iki yanlıştan bir doğru çıkarılır. Şöyle ki: Birinci varsayılan ile ikinci yanlış, benzer biçimde ikinci varsayılan ile birinci yanlış çarpılır. Her iki yanlış beraberce bilinen sayıdan artık ya da eksik ise iki çarpım sonucunun farkını iki yanlışın farkına böleriz. Bu işlemden çıkan sonuç talep edilen bilinmeyen sayıdır. Artıklıkta ve eksiklikte muhtelif iseler iki sonucun toplamını iki yanlışın toplamına böleriz. Çıkan sonuç talep edilen sayıdır.
Örnek 1: Bir sayı istiyoruz; iki katı alınır, bir eklenir, toplam üçle çarpılır, sonuca iki eklenir, sonra ulaşılan sonuç dörtle çarpılır ve hasıl olana üç eklenirse doksan beşe varılır.
<Çözüm>: Bu sayıyı iki varsayalım. İki katını alırsak dört eder; buna bir ekledik beş oldu. Toplam üçle çarpılırsa on beş eder. İki ekledik on yedi hasıl oldu. Sonra ulaşılan sonucu dörtle çarparsak altmış sekiz eder. Sonuca üç ekledik yetmiş bir oldu. Bu sonuç bilinen sayıdan eksiktir -doksan beşten yirmi dört eksiktir demek istiyorum-, bu da ilk yanlıştır. Sonra bu sayıyı beş varsayalım; ona da yukarıdaki işlemi uygulayalım. Sonuç yüz kırk üç olur. Bu da doksan beşten kırk sekiz artıktır; bu da ikinci yanlıştır.
İlk varsayılanı -ki ikidir- ikinci yanlışla -ki kırk sekizdir- çarparsak doksan altı eder. Sonra ikinci varsayılanı -ki beştir- birinci yanlışla-ki yirmi dörttür- çarparsak yüz yirmi hasıl olur. İki yanlıştan birisi artık diğeri eksik olduğunda iki sonucun toplamını -ki iki yüz on altıdır- iki yanlışın toplamına -ki yetmiş ikidir- böldüğümüzde çıkan üçtür. Bu da istenilen sayıdır.
Örnek 2: Bir sayı istiyoruz; üçle çarpılır, hasıl olana on eklenir, sonra da toplamın iki katı alınır üzerine on eklenirse doksan olur.
Sayıyı beş varsayalım; üçle çarpalım on beş eder, üzerine on eklersek yirmi beş olur, iki katını alırsak elli eder, üzerine on eklersek altmış olur. Bu bilinen doksan sayısından otuz eksiktir; bu da birinci yanlıştır. Sonra sayıyı yedi varsayalım; ve ona da yukarıdaki işlemi uygulayalım, ikinci yanlış hasıl olur: on sekiz. Bu da eksiktir.
İlk varsayılanı -ki beştir- ikinci yanlışla -ki on sekizdir- çarparsak doksan olur. Sonra ikinci varsayılanı -ki yedidir- birinci yanlışla - ki otuzdur- çarparsak iki yüz on eder. Her iki yanlış beraberce eksikse iki sonuç arasındaki farkı alırız -ki yüz yirmidir- ve iki yanlış arasındaki farka -ki on ikidir- böleriz; on çıkar, bu da istenilen sayıdır.

Hesab uzmanlarının bilinmeyenlerin tespitinde 'tahlîl' diye tanınan başka bir yöntemleri vardır. Bu, en son bilinenden soranın verdiği işlemlere 'ters-çevirme' yoluyla dönmektir: İki katını aldığını ikiye bölersin, ikiye böldüğünün iki katını alırsın, böldüğünü çarparsın, çarptığını bölersin; çıkarttığını ekler; eklediğini çıkartırsın ve bu kıyas üzere devam edersin.
Örnek 1: Birinci sorunda şöyle denilir: Doksan beşten üç çıkartırsak doksan iki kalır; kalanı dörde bölersek yirmi üç çıkar; sonra bu kalandan iki çıkarırsak yirmi bir kalır; üçte birini alırız, yedi olur; daha sonra ondan bir çıkartırsak altı kalır; yarısı üçtür; bu da istenendir.
Örnek 2: İkinci sorunda: Doksandan onu çıkarırsak seksen kalır; yarısını alırsak kırk olur; on çıkarırsak otuz kalır; bunun da üçte biri ondur; bu da istenendir.
E. Metin


Bu yazıyı .pdf olarak da görebilirsiniz. [Aşağıdaki bağlantıyı tıklayarak yazıyı okuyabilirsiniz.]
Muhamhataey.pdf


DİPNOTLAR
* Dergimizin geçen (Mart 2003) sayısında kritik dizgi yanlışlarıyla yayımlamış olduğumuz bu makaleyi gerekli düzeltmeleri yaparak müellifi ve okuyucularımızdan özür dileyerek yeniden yayımlıyoruz.
** Dr., İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü.
1 Nuruosmaniye Kütüphânesi nr. 2932, yap. 2b.
2 Köprülü Kütüphânesi, Fazıl Ahmed Paşa, nr. 1598.
3 Ali Kuşçu'nun dil eserleri ve Risâle fî el-ist'âre'si için bkz. Musa Yıldız, Bir Dilci Olarak Ali Kuşçu ve Risâle fî el-ist'âre'si, Ankara 2002.
4 İstanbul, 2 cilt, 1893.
5 Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya, nr. 2733/3, müellif nüshası.
6 Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya, nr.2733/2, müellif nüshası.
7 Kandilli Rasathanesi Kütüphânesi nr. 262/2.
8 Süleymaniye Kütüphânesi, Carullah nr. 2060/2.
9 Seyyid Ali Paşa'nın bu muhtasar çevirisi Yavuz Unat tarafindan modern Türkçe'yle yeniden neşredilmiştir. Ankara 2001.
10 Ali Kuşçu'nun hayatı ve eserleri için bu çalışmada kendi tespitlerimize dayanarak verdiğimiz bilgi ve değerlendirmeler yanında ayrıca bkz. Taşköprülü-zâde, Şekâi'k el-nu'maniyye fî 'ulem®' el-Devlet el-'Osm®niyye, nşr. Ahmed Subhi Furat, İstanbul 1985, 159-162; Salih Zeki, Asâr-i Bâkiye, İstanbul 1329, c. I, 195-199; Brockelmann, C., Geschichte der Arabischen Litteratur (GAL), Leiden 1937-1949, c. II, 235, Supplement, II, 329-330; Süheyl Ünver, Astronom Ali Kuşçu, Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1948; Ramazan Şeşen - Cevat İzgi - Cemil Akpınar - İhsan Fazlıoğlu (edit. Ekmeleddin İhsanoğlu), Osmanlı Astronomi Literatürü Tarihi (OALT), İstanbul 1997, I, 27-38 (nr. 11); Ramazan Şeşen - Cevat İzgi (edit. Ekmeleddin İhsanoğlu), Osmanlı Matematik Literatürü Tarihi (OMALT), İstanbul 1999, I, 20-27 (nr. 3); George Saliba, "al-Qushji's Reform of the Ptolemaic Model for Mercury", Arabic Sciences and Philosophy, c. III/II, 1993, s. 161-203; İhsan Fazlıoğlu, "Ali Kuşçu", Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, İstanbul 1999, I, 216-219; F. Jamil Ragep, "Tusi and Copernicus: The Earth's Motion in Context", Science in Context 14(1/2), 145-163, Cambridge 2001; aynı yazar, "Freeing Astronomy from Philosophy -An Aspect of Islamic Influence on Science-, Osiris, 2001, 16, s. 49-71.
11 Örnek olarak bkz. İbn Fellûs, Nisâb el-habr fî hisâb el-cebr, Süleymaniye Kütüphânesi, Laleli nr. 1231, yaprak 1b; Meçhul, Risâle fî el-hisâb, Süleymaniye Kütüphânesi, Reşid Efendi nr 1185, yaprak 11b; Salâhuddîn Mûsâ, Muhtasar fî el-hisâb, Süleymaniye Kütüphânesi, Şehid Ali nr. 1992/1, 9b vd., 19a vd.
12 Bahâuddin Âmilî, Hulâsat el-hisâb, nşr. Celâl Şevkî, Kahire 1981, s. 75-77, 78-81, 82-83; Meçhul, Risâle fî el-hisâb, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud, nr. 4246/1, 1b-48b. Bu eser İslâm matematiğinde bilinmeyenin tespiti yöntemlerini en iyi özetleyen eserlerden birisidir. Nitekim meçhul müellif eserin üçüncü bâbını (istihrâc el-mechulât) dört 'asl'a ayırmakta ve sırasıyla 'dört orantılı sayı', 'çift yanlış hesâbı', 'ters çevirme işlemi' ve 'cebir ve mukabele'yi incelemektedir.
13 Aydın Sayılı, Mısırlılarda ve Mezepotamyalılarda Matematik Astronomi ve Tıp, Ankara 1982, s 45-46; Richard J. Gillings, Mathematics in the Time of the Pharaohs, New York 1982, s.154-161
14 İhsan Fazlıoğlu, "Osmanlılar'da Hesâb-ı Hevâî", Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c. XVII, İstanbul 1998, s. 257-260.
15 Joseph Needham, Science and Civilisation in Chine, c. III, Cambridge 1979, s. 117-119.
16 Salih Zeki, a. g. e., c. II, s. 204-212.
17 Cemşîd Kâşî, Miftâh el-hisâb, nşr. Nâdir Nabulsî, s. 422-426.
18 Nşr. Cevdet Fahruddîn, Beyrut 1991, s. 179.
19 İbn Nedîm, el-Fihrist, neşr: Nahid Abbâs Osmân, Davha 1985, s. 563-564.
20 Kadrî Hâfız Tukân, Turâs el-arabî el-ilmî fî el-riyâdiyyât ve el-felek, Nablus 1963, s. 305.
21 İhsan Fazlıoğlu, İbn el-Havvâm ve eseri el-Fevâid el-bahâiyye fî el-kavâid el-hisâbiyye -Tenkitli metin ve tarihî değerlendirme- İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü yayımlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul 1993, s. 51-52, 179-180, tenkitli metin 129.
22 Nşr. Mustafa Mevaldî, Kahire, 1994, s. 525-529.
23 Süleymaniye Kütüphânesi, Laleli nr. 2745, yaprak 162a-164a. Her üç eserin Osmanlı matematiği içindeki yeri için bkz. İhsan Fazlıoğlu, "Hesâp: Osmanlılar'da Hesâp", Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c. XVII, İstanbul 1998, s. 244-257; aynı yazar, "Osmanlılar'da Hesâb-ı Hevâî".
24 Süleymaniye Kütüphânesi, Ayasofya nr. 2757.
25 Süleymaniye Kütüphânesi, Fatih nr. 3439/21, yaprak 235b-236b; Fuat Sezgin, Geschichte der Arabischen Schrifttunms (GAS), Leiden 1967-1984, c. V, s. 392.
26 Nşr. Muhammed Suveysi, Tunus 1969, s. 69-71; Osmanlı matematiği içindeki yeri için bkz. İhsan Fazlıoğlu, "Osmanlılar'da Hesâb-ı Hindî", Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c. XVII, İstanbul 1998, s. 262-265.
27 Süleymaniye Kütüphânesi, Esad Efendi nr. 3167 (2 cilt).
28 Nşr. Ahmed Selîm Saidân, Haleb 1981, s. 73-74.
29 Nşr. Hudayr Abbâs Muhammed Münşidavî, Bağdad 1988 s. 303-304. Eserin Osmanlı matematiği içindeki yeri için bkz. İhsan Fazlıoğlu, "Osmanlılar'da Hesâb-ı Hevâî".
30 Cemşîd Kâşî, a. g. e., s. 422-426. Osmanlı matematiği içindeki yeri için bkz. İhsan Fazlıoğlu, "Hesâp: Osmanlılar'da Hesâp".
31 Nşr. Muhammed Suveysî, Tunus 1988, s. 89-90.
32 Nşr. Fâris Bintâlib, Beyrut 1999, s. 233-243.
33 Örnek olarak bkz. Risâle fi hisâb el-hataeyn, Süleymaniye Kütüphânesi, Reşid Efendi, nr. 1147/3, yaprak 40b-44a, İstinsahı 1148; Risâle fî el-hataeyn, Süleymaniye Kütüphânesi, Hasan Hüsni Paşa, nr. 1292, yaprak 104b-105b, Osmanlı matematikçisi Mustafa Sıdkı tarafından 1167'de istinsah edilmiştir; Hisâb el-hataeyn, Süleymaniye Kütüphânesi, Fatih nr. 3439/21, yaprak 234-235; Telhîs mesâil el-hisâb, Belediye Kütüphânesi, M. Cevdet, nr. K 352/1, 1b-57a, dördüncü bölüm.
34 Bursalı Mehmed Tahir, 878/1473 tarihinde istinsah edilmiş bir nüshasını Halis Efendi Kütüphânesi'nde [İ.Ü. Yazmalar Kütüphânesi içerisinde] gördüğünü söylemektedir; bkz. Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, c. III, İstanbul 1333-42, s. 283.
35 İhsan Fazlıoğlu, "İlk dönem Osmanlı Bilim ve Kültür Hayatında Ihvanu's-Safa ve Abdurrahman Bistamî", Divân -İlmî Araştırmalar-, Sayı 2, İstanbul 1996, s. 234.
36 Süleymaniye Kütüphânesi, Ayasofya 2733/2, 149a-151b.
37 Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi, III. Ahmet nr. 3144, yaprak 43a-45a.
38 Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi, Emanet Hazinesi, nr. 2003, yaprak 50b vd.
39 Süleymaniye Kütüphânesi, Carullah nr. 1454, yaprak 56b-57a.
40 İhsan Fazlıoğlu, "Ali Efendi", Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, c. I, İstanbul 1999, s. 204-205; OMALT, c. I, s. 118-123.
41 Dâr el-kutub el-Mısrıyye, Talat, Riyâda-Türkî, nr. 1, yap 143a-153b.
42 Bahâuddîn Âmilî, a. g. e., s. 78-81.
43 Örnek olarak bkz. Abdurrahîm Mar'aşî, Şerh risâlet el-bahâiyye fî el-hisâb, Süleymaniye Kütüphânesi, İbrahim Efendi (mükerrer), nr. 245, yap. 132a vd; Hasan b. Muhammed, Şerh el-risâlet el-bahâiyye fî el-hisâb, Süleymaniye Kütüphânesi, Hacı Beşir Ağa nr. 658/5, 371b-450b, dördüncü bâb.
44 Süleymaniye Kütüphânesi, Yazma Bağışlar, nr. 1347, yaprak 32-33.
45 Süleymaniye Kütüphânesi, Yazma Bağışlar, nr. 1347, yaprak 33-36.
46 İstanbul Üniversitesi, TY, nr. 1592, yaprak 16b vd.
47 Bu konuda geniş bilgi için bkz. İhsan Fazlıoğlu, "Hesâp: Osmanlılar'da Hesâp".
48 Süleymaniye Kütüphânesi, Şehid Ali nr. 1978/2. Nüshaları için bkz. OMALT, c. I, s. 34-35.
49 Süleymaniye Kütüphânesi, Şehid Ali nr. 1973. Nüshaları için bkz. OMALT, c. I, s. 35.
50 Süleymaniye Kütüphânesi, Halet Efendi, nr. 221/4; Nüshaları için bkz. OMALT, c. I, s. 31.
51 Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Kütüphânesi, Genel/Yazmalar nr. 185, yaprak 39a-45a.
52 Arkeoloji Müzesi Yazmalar Kütüphânesi nr. 574/2, yaprak 74a.
53 Millî Kütüphâne, nr. A. 2947, yaprak 33a-37b [Bu nüshanın mikrofilimini temin ederek tarafıma gönderme lütfunda bulunan meslektaşım Musa Yıldız'a teşekkür ederim. Mikrofilimin tab ettirilme işlemini üstlenen Bilim ve Sanat Vakfı idaresine de müteşekkirim]. Ayrıca bkz. OMALT, c. I, s. 28-29.
54 Murşid el-muhâsibîn, Berlin nr. 2398, müellif nüshası, yaprak 63a-67b [Bu nüshanın mikrofilimini temin ederek bana gönderme lütfunda bulunan değerli dostlarım Hakan Yıldız ile Zülfikar Kam'a müteşekkirim. Ayrıca mikrofilimin tab ettirilme işlemini üstlenen Bilim ve Sanat Vakfı idaresine de teşekkür ederim].
55 Yaprak 89b-101a.
56 İstanbul Üniversitesi Kütüphânesi, TY, nr. 2719.
57 Süleymaniye Kütüphânesi, Şehid Ali Paşa nr. 1987.
58 İstanbul Üniversitesi Kütüphânesi, TY, nr. 1792, 131 yaprak, özellikle bkz. yaprak 78a-82b.
59 David Eugene Smith, History of Mathematics, c. II, New York 1953, s. 437-440.
60 Salih Zeki, a. g. e., c. II, s. 213-214.
61 Bayezid Devlet Kütüphânesi, Bayezid Umumi, nr. 4503.
62 Süleymaniye Kütüphânesi, Şehid Ali, nr. 1992/1, 19a vd.
63 Süleymaniye Kütüphânesi, Şehid Ali, nr. 1992/2.
64 Örnek olarak Risâle fî ilm el-hisâb, Süleymaniye Kütüphânesi, Hacı Mahmud, nr. 4246/1 yaprak 1b-48b, üçüncü bâb üçüncü asl.
65 Bahâuddîn Âmilî, a. g. e., s. 78-81.
66 Hulâsat el-hisab ve şerhlerinin Osmanlı matematiğindeki yeri için bkz. İhsan Fazlıoğlu, "Hulâsatü'l-Hisâb", Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c. XVIII, İstanbul 1998, s. 322-324. Ayrıca bkz. Cevad İzgi, Osmanlı Medreseleri'nde İlim, c.I, İstanbul 1997, s. 207-252.
67 İstanbul Üniversitesi Kütüphânesi, TY, nr. 1592.
68 el-Muhammediyye fî el-hisâb'ın nüshaları, Dünya'da bulunduğu kütüphâneler için bkz. OMALT, s. 25-26; Osmanlı medreselerindeki yeri için bkz. İzgi, a. g. e., c. I, s. 224-226.
69 Kâtib Alâuddîn Yûsuf, Murşid el-muhâsibîn, yaprak 4a-4b.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts