İhsan Fazlıoğlu: "İsmail Gelenbevî"



İhsan Fazlıoğlu: "İsmail Gelenbevî"



Matematikçi, astronom, mantıkçı, kelamcı, müderris. Tam adı Şeyh-zâde İsmail b. Mustafa b. Mahmûd el-Gelenbevî el-Hanefî'dir. Aydın vilâyetinin Saruhan sançağının, günümüzde Manisanın Kırkağaç ilçesine bağlı, Gelenbe kasabasında doğdu. Ataları Gelenbe kasabasında ulemâ sınıfına mensub kişilerdi. Küçük yaşta iken babası Mustafa Efendi ölünce bir müddet başıboş kaldı ve on üç on dört yaşlarına kadar kayda değer bir eğitim göremedi. Daha sonra, bölgesinde bulunan alimlerden ders aldı; akabinde İstanbul'a gelerek Fâtih Semâniye Medreselerine girip tahsilini sürdürdü. İstanbul'da zamanın ileri gelen alimlerinden Yâsinci-zâde Osman Efendi'den dil ve naklî ilimleri; "Ayaklı Kütüphâne" lakaplı Müftî-zâde Mehmed Emin Efendi'den de aklî ilimleri tahsil etti. 1763'de açılan ruûs imtihanını kazanarak müderris oldu. Sürekli öğrenmeye önem veren Gelenbevî müderris olduktan sonra da hocası Mehmed Emin Efendi'den ders okumaya devam etti. Ayrıca resmî görevleri yanında, Zeyrek'teki evinde mantık ve riyâzî ilimlere ilişkin kitapları incelemek ve bu sahalarda eser telif etmekle meşgul oldu. 1773'de Sultan I. Abdülhamid döneminde Kasımpaşa'da açılan Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun'a matematik hocası tayin edildi. 1783'de ise huzur derslerine muhatap olarak katıldı. 1789'de Moradaki Yenişehir-Fener kadılığına tayin edildi. Bu görevini sürdürürken sübut-i hilâl sorunuyla ilgili olarak dönemin Şeyhülislâmı Hamîdî-zâde Mustafa Efendi'den gelen bir tekdirnâme'ye üzülüp felç oldu. Kabri, Tesalya'da Kostem nehri köprüsü yakınında inşa edilen türbesindedir.
İsmail Gelenbevi Osmanlı-Türk Devleti'nin XII/XVIII. asırda yetiştirdiği son büyük âlimlerdendir. Büyük oranda Ali Kuşçu'nun riyâzî-kelâmî çizgisini sürdüren Gelenbevî, ilimlerdeki yenileşme çerçevesinde de Batı Avrupa'daki gelişmeler yanında kendi geleneğini dikkate alan Mustafa Sıdkı (öl. 1769) ile öğrencisi Şeker-zâde Feyzullah Sermed'in (öl. 1787) tavrına yakındır. Benzer yaklaşımı kendisinden sonra Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun başhocalarından Hüseyin Rıfkı Tamânî (öl. 1817), Masdariyeci-zâde Hüseyin Efendi (öl. 1825 civ.), Seyyid Ali Paşa (öl. 1846) ile Kuyucaklı Mehmed Atıf (öl. 1847) gibi âlimler sürdürdü. Bu çerçevede Gelenbevî, hem Osmanlı-Türk klasik ilmî paradigmasının son büyük temsilcilerinden hem de bir çok çağdaşı gibi Batı Avrupa Bilimine açık önemli şahsiyetlerden birisidir. Gelenbevî bu yaklaşımına paralel olarak, özellikle dil, mantık, kelam ve felsefe gibi ilimlerde klasik paradigma içerisinde pek çok eser kaleme aldı. Benzer şekilde hesap, cebir, trigonometri ve mesaha gibi sahalarda klasik çizgiyi takip etti. Ancak Hisâb-i kusûr adlı eserinde görüldüğü üzere, klasik bilgiler yanında Batı Avrupa matematiğinin sonuçlarını da kullandı. Şerh cedâvil el-ensâb (Logaritma) isimli çalışmasında ise, daha önce Takiyuddin Râsıd'ın el-Kevâkib el-dürriye fi vaz' el-benkâmât el-devriyye adlı eserinde sergilediği tavra benzer bir tavır ortaya koydu. Böylece o, Ahmed Cevdet Paşa'nın da ifade ettiği gibi, Batı Avrupa matematiğinde Napier tarafından ortaya konulan, daha sonra geliştirilen logaritma hesap anlayışı ve tekniğinin ana fikrini, klasik İslâm matematik mirasına uyguladı ve bu miras çerçevesinde logaritmayı "yeniden" inşâ etti. Öte yandan Gelenbevî klasik paradigmayı takip ettiği çalışmalarında da, özellikle mantık ve kelamî felsefede, yeni sonuçlara ulaştı yahut önemli değerlendirmelerde bulundu. Bütün bunlara rağmen Gelenbevî, kendi döneminde, hikemî ilimlerde hocası Mehmed Emin Efendi, matematik ilimlerde ise Palabıyık lakabıyla tanınan Muğlalı Mehmed Efendi'nin gölgesinde kaldı. Ancak ölümünden sonra, her iki âlimi de eser telif etmediklerinden dolayı unutturdu. Çünkü, Ahmed Cevdet Paşa'nın da işaret ettiği gibi, Gelenbevî'nin eserleri, XVIII. yüzyıl Osmanlı-Türk ilmî çalışmalarının kayda geçirilmiş en önemli metinleridir.
Eserleri: Gelenbevî, hesap, cebir, geometri, astronomi, mantık, belagat ve kelam sahalarında Türkçe ve Arapça otuzu aşkın risale yahut kitap yazdı. Özellikle matematik eserlerini Türkçe olarak kaleme alması, dönemin modern eğitim kurumları Mühendishâneler çerçevesinde geliştirilen ilmî siyâsetle yakından alakalıdır.
A. Matematik: Klasik Osmanlı matematik geleneğinin son büyük temsilcisi olan Gelenbevî aynı zamanda, Osmanlı Devleti'nin XII/XVIII. asırda yetiştirdiği son büyük klasik matematikçidir. Matematik sahasındaki eserlerinin dördü Türkçe biri Arapça olmak üzere beş tanedir. Önemli matematik eserleri şu şekilde sıralanabilir: 1. Hisâb el-kusûr (T): Gelenbevî'nin en önemli matematik eseridir. Eser beş bâb üzere müretteptir. Birinci bâb, mukaddime yerine de geçen, pozitif rasyonel sayıların hesabına (aritmetiğine) dairdir. İkinci, üçüncü ve dördüncü bablar, klasik İslâm matematiğinde bilinmeyeninin tesbitinde yani denklem çözümünde kullanılan, sırasıyla, dört orantılı sayı, çift yanlış hesabı ile tahlil ve ters çevirme hesabını konu alırlar. Beşinci bab ise, cebir ve mukabele ilmini inceler. Bir mukaddime ve bir maksad üzere tertib edilen bab ayrıca fasıllara ayrılır. Mukaddimede, temel cebirsel kavramlar ile cebirsel terimlerin hesabı; maksadda ise Harizmî cebri çerçevesinde birinci ve ikinci dereceden denklemler ve çözümleri ele alınır. Eserin son üç faslının birincisinde bazı hesap kuralları, ikincisinde bazı pratik cebir förmülleri, üçüncüsünde ise, otuzbeş problemin eserde verilen dört orantılı sayı, çift yanlış hesabı, tahlil ve ters çevirme ile cebir ve mukabele yöntemleriyle çözümleri verilir. Eser, genel olarak klasik İslâm matematiği özel olarak klasik İslâm cebiri konusunda yazılmış son derli toplu eserdir. Eser, Risâle fî el-cebr ve el-mukâbele, Risâle fî hisâb el-kusûr ve el-cuzûr, Kusûrât-i hisâbiyye adlarıyla da tanınır. Çünkü eserin giriş bölümü klasik kesir hisabı konusunda yazılan en geniş metinlerinden biridir (İstanbul Üniversitesi, TY, nr. 1592). Gelenbevi eserinde pozitif tam sayılarlarla aritmetik işlem yapmanın malum olduğunu söyleyerek doğrudan pozitif rasyonel sayıları ele almaktadır. Gerek eserin isimleri gerek doğrudan pozitif rasyonel sayılarla konuya girmesi, Gelenbevî'nin Hâzin (X.asır) geleneğini takip ettiğini gösterir. Bu gelenek, hesâbın konusu kabul ettiği "doğal çözüm" ile cebrin konusu saydığı "rasyonel çözüm" arasında bir ayırım yapar ve bir denklemi gerçekleyen sayı rasyonel sayı kümesinin bir elemanı ise o denklemi cebrin konusu; tam sayılar kümesinin bir elemanı ise o denklem hesâbın (sayı bilimi)'ın konusu kabul eder. Öte yandan Gelenebevî, Osmanlı matematik hayatının bir nevi resmî sistemi olan hisâb-i hindî'yi değil, hesab-i hevâî'yi merkeze alır ve inceler. Bu durum, Gelenebevî'nin eserinin İslam matematiğinin ilk dönemlerinde cebir ile hesâb-i hevâî arasında ilişki kuran eski bir geleneğe bağlı olduğunu gösterir. XVIII. yüzyılın sonunda Osmanlı matematiğinde, mevcut resmî çizgiye ters bir şekilde vukû bulan bu gelişme oldukça dikkate değer bir noktadır. Ayrıca Gelenbevî, eserinde Osmanlı-Türk matematiğinde ilk defa olarak logaritmik üs almadan bahsetmekte ve konunun teorik çerçevesini vermektedir (İ.Ü., TY, nr. 1592, yaprak 35b-36a). Eserin bir de Osmanlı-Türk eğitim tarihi açısından önemi vardır: Bu da, resmî geleneğe ters ve bazı yeni görüşleri muhtevi olmasına rağmen, XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren belli bir müddet hem medreselerde hem de modern tarz üzere eğitim veren mühendishanelerde okutulmasıdır. 2. Azlâ-i müsellesât risâlesi (T): Üçgenlerin kenarları şeklinde Türkçeleştirilebilecek bu çalışma, trigonometri sahasında Osmanlılarda yazılmış nâdir müstakil eserlerden birisidir. Bir mukaddime ve çok sayıda fasıldan meydana gelir. Pythagoras, tanjant ve sinüs teoremlerinin ayrıntılı bir şekilde incelendiği eserde, klasik trigonemetri çerçevesinde, basit de olsa, bazı yeni trigonometrik bağıntıların keşfedildiği görülmektedir. Eser, 1805 yılında İstanbul'da basılmıştır. 3. Şerh cedâvil-i ensâb (T): Şerh-i logaritma yahut Şerh cedâvil-i ensâb ve nisbet ceybiyye ve zilliyye olarak da tanınan bu eser, logaritma cetvellerinin çıkarılması ve kullanılmasına dairdir (Bayezid, Umumi, nr. 4516). 1787'de kalem alınan eser iki makale üzere tertip edilmiştir. Birinci makalede nisbet-i adediyye (pozitif tam sayılar), nisbet-i ceybiyye (sinüs) ve nisbet-i zilliyye'nin (tanjat) logaritma cetvellerinin çıkarılmasından; ikinci makalede bu üç cetvelin kullanılma şekillerinden bahsedilir. Eserin sonunda 1'den 10.000'e kadar olan pozitif tam sayıların logaritmaları ile 0'dan 'ye kadar olan yayların dakika dakika sinüsleriyle tanjatlarının logaritmalarını içeren bir cetvel bulunmaktadır. Gerçekte, logaritmik hisabın dayandığı temel zihniyet, Klasik İslâm (İbn Yunus) ve Osmanlı-Türk (Ali Efendi) matematiğinde mevcut olmakla beraber, bir hisab tekniği olarak 1614 İskoçyalı matematikçi Napier tarafından icad edilmiştir. Süleyman Sûdî Efendi'nin Tabakât-ı müneccimîn adlı eserinde ifade ettiği, daha sonra Salih Zeki'nin vurguladığı gibi, Osmanlı matematiğinde logaritmadan bahseden ilk matematikçi İstanbul'da yetişen astronomlardan olan ve Halife-zâde olarak tanınan Çinarî İsmail Efendi'dir (öl. 1790). İsmail Efendi, Fransız astronomlarından J. Cassini'nin (öl. 1756) Tables astronomiques adlı zicini 1772'de Tuhfe-i behic-i rasinî tercüme-i zîc-i Cassini adıyla Türkçe'ye kazandırmıştır. Halife-zâde'nin en önemli katkısı Cassini Zici tercümesinin başında Türkçe'ye ilk defa olarak logaritma cetvellerini çevirmesi ve 1'den 10.000'e kadarki pozitif tam sayıların logaritma cetvelleri yanında 0'dan 'ye kadar yayların dakika dakika sinüs ve tanjatlarının logaritmalarını gösteren birer cetvel ilave etmesidir. Ancak bu sahada ilk bağımsız telif-tercüme eser, C. İzgi'nin tespitine göre, Mustafa Sıdkı'nın talebesi, Şekerzade Feyzullah Sermed'e (öl. 1787) aittir. Maksadeyn fî hall el-nisbeteyn adını taşıyan eser Macar bir matematikçinin eserinden hareketle 1780 tarihinde tercüme-telif tarzında hazırlanmıştır. Kitap büyük oranda logaritmanın astronomi işlemlerinde kullanılmasından bahsetmektedir (Muallim Cevdet, nr. K. 78, müellif nüshası). Osmanlılar'da bu sahada hazırlanan ikinci müstakil kitap, Gelenbevî'nin 1787 tarihinde kaleme aldığı bahis konusu olan eseridir. Bu eser genel olarak, logaritma cetvellerinin çıkarılması ve kullanılmasına dairdir. Yukarıda, Ahmed Cevdet Paşa'nın da ifadelerine dayanarak, Gelenebevî'nin, Batı Avrupa matematiğinde Napier tarafından ortaya konulan, daha sonra geliştirilen logaritma hesap anlayışı ve tekniğinin ana fikrini, klasik İslâm matematik mirasına uygulayarak bu miras çerçevesinde logaritmayı "yeniden" inşâ ettiği dile getirilmişti. Dolasıyla Ahmed Cevdet Paşa'nın "... riyâziyyâtı kadimeye tatbiken böyle bir fenn-i nev-zuhûrun esas-ı vazına ve keyfiyyeti istimâline dâir derhal bir kitap telifine..." şeklindeki cümlesi, Salih Zeki'nin anladığı ve daha sonra da anlaşıldığı gibi, Gelenbevî'nin logaritmayı icâd ettiği anlamına gelmez. Çünkü, yukarıda özet halinde verilen malumat, ondan daha önce logaritmaya ilişkin bilgilerin Osmanlı-Türk matematiğine girdiğini göstermektedir. Ayrıca, Gelenbevî'nin Callet'in logaritmaya ait bir eserini mütâlaa ettiği bilinmektedir (Bayezid Umumi Ktp. nr. 4473). Bütün bu bilgiler, Gelenbevî'nin logaritma konusunda gerek Avrupa'da gerek kendisinden önce Osmanlı âlimlerin elinde vukû bulan gelişmelerden haberdar olduğunu gösterir. Ancak o, bu bilgileri kendi geleneğine uygulayarak, logaritmayı klasik matematik çerçevesinde "bir nevi yeniden inşâ" yani keşf etti. Şerh cedâvil el-ensâb adlı eserinin incelenmesi, Ahmed Cevdet Paşa'nın anladığı bu durumu açıkça gösterir. Öte yandan bu eserin Türk ve Dünya yazma kütüphanelerinde onun üzerinde nüshasının mevcut olması Osmanlı astronomları tarafından kullanıldığını göstermektedir. 4. Usûl-i cedâvil-i ensâb-ı sittînî (T): Astronomi hesaplarında kullanılan altmışlı kesirler için hazırlanan logaritma cetvellerinin yapımı ve kullanımından bahseder. Sâlih Zeki'nin bahsettiği eser günümüze ulaşmamıştır. Ancak, böyle bir eserin varlığı, Osmanlı-Türk astronomi sisteminin dayandığı altmış tabanlı sayı sisteminin o dönemde de varlığını hala güçlü olarak sürdüğünü ve Gelenebevî'nin, logaritma fikrini bu sayı sistemine uyguladığını gösterir. 5. İlm-i misâha (T): Pratik geometri sahasında kaleme aldığı az bilinen bir eseridir. Henüz incelenmemiştir (İstanbul Üniversitesi, TY, nr. 2560, müellif nüshası).
B. Astronomi: Gelenbevî İsmail Efendi astronomi aletleri sahasında beşi Arapça, biri Türkçe ve ikisi zamanımıza gelmeyen yedi eser kaleme aldı. Ayrıca matematik eserleri çerçevesinde incelenen Şerh cedâvil-i ensâb ile Usûl-i cedâvil-i ensâb-ı sittînî de astronomi sahasıyla yakından alakalıdır. Bu sahadaki dikkate değer eserleri ise şu şekilde sıralanabilir: 1. Kitâb el-merâsıd (A): Astronomi aletlerinden olan rub'-i müceyyeb'in kullanılması ile daha önce bu konuda eser telif eden müelliflerin değinmedikleri bahisleri ele alır. Bir mukaddime ve onyedi marsad üzere düzenlenmiştir. Günümüze kırka yakın nüshasının ulaşması eserin yaygın bir şekilde kullanıldığını gösterir (bkz. İ.Ü. AY, nr. 3510, 64 yaprak). 2. Dekâik el-beyân fî kıblet el-buldân (A): Belirli bir yerden kıble tayini yapılabilmesi için gerekli olan astronomik ve trigonometrik hesapların nasıl yapılacağını inceleyen bir eserdir. 1775 yılında yazılan eser, Gelenbevî'nin torunu Osmanlı maarif nâzırlarından fizikçi Saîd Gelenbevîoğlu'nun (öl. 1938) ilgisiyle yayınlanmıştır (İstanbul 1337).
C. Mantık ve Kelâm: Gelenbevî'nin mantık ve kelam çalışmaları, klasik İslâm-Osmanlı ilim çerçevesi içerisinde yer almakla birlikte özgün katkılarını da içerirler. Bu çerçevede eserler, XVIII. yüzyılın sonuyla XIX. yüzyılın başlarında Osmanlı-Türk dünyasında Batı Avrupa'daki ilmî gelişmelerle temas kurarak farklı bir şekilde gelişmeye başlayan düşünce faaliyetlerini beslemiş ve belirli bir zihnî ortamı hazır hale getirmiştir. Büyük bir yekün tutan bu eserlerin önemlileri şu şekilde sıralanabilir: 1. el-Burhân fî ilm el-mizân (A): XVIII. yüzyıl Osmanlı-Türk mantık sahasında telif edilen en önemli eserlerden başında gelir. Mîzân-i Gelenbevî olarak da tanınan eser, genel olarak, İbn Sînâ'nın el-İşârât ve el-tenbihât'ının mantık kısmı üzerinde yapılan tartışmaların verdiği imkanlar ile Gazalî'nin çizdiği çerçevenin sağladığı ortamda, Necmeddin Kazvînî, Sıracuddin Urmevî ve Kutbuddin Râzî tarafından yenilenen İslâm mantık paradigması içerisinde kaleme alınmış; bu paradigmanın Seyyid Şerif Cürcânî, Mesud Teftâzânî, Molla Fenârî gibi daha sonraki takipçilerinden de faydalanılmıştır. Ayrıca Esiruddin Ebherî, İbn Sînâ ve Fârâbî'nin düşüncelerine de yer verilmiş, böylece Kazvînî-Urmevî-Râzî çizgisi öncesi mantıkçıların görüşlerinden da istifade edilmiştir. Bu çerçevede Gelenbevî, bahusus tasdîkât kısmında bazı yeni sonuçlara ulaşmıştır. Gelenbevî, bu eserine bağlı olarak Risâlet el-imkân (A) adlı çalışmasında da modal önermeleri ayrıntılı bir şekilde incelemiştir. Onun mantık çalışmalarına verdiği özel önem, Esiruddin Ebherî'nin İsagoci'sine yazdığı şerh (İstanbul 1275, 1283), Teftâzânî'nin Tehzîb el-mantık ve el-kelâm adlı eserine Kâdî Mîr'in yazdığı şerhe kaleme aldığı hâşiye (İstanbul 1288) ve Risâlet el-kıyâs (İstanbul 1278) gibi eserlerle devam etmiştir. Gelenbevî'nin el-Burhân adlı eserinin Osmanlı-Türk ilmî çevresindeki etkisi büyük ve sürekli olmuştur. Eserin dil ve düzeni pedagojik özellikler dikkate alınarak kaleme alındığı için, önce bizzat kendisi tarafından üzerine bir hâşiye yazılmış; bu hâşiyeyle birlikte pek çok kez basılmıştır (İstanbul 1253, 1289, 1306, 1310). Bu durum eserin etkisinin ne derecde olduğunu açıkça gösterir. Ayrıca Hasan Hüsnü Musulî tarafından, Tenvîr el-Burhân (İstanbul 1307) ile Yusuf Şükrü Harputî tarafından Nâmûs el-îkân, adıyla şerhedilmiş (İstanbul 1274); Mustafa Rizevî de eserin dibacesini ayrıca şerhetmiştir. Abdunnâfî İffet Efendi ise, eseri hem Türkçe'ye tercüme etmiş; hem de üzerine bir şerh kaleme almıştır (İstanbul 1295, 1297, 1307). 2. Risâle fî ilm el-âdâb (A): Münazara kurallarından bahseden eser, bir yönüyle mantıkla alakalıdır (İstanbul 1281). Hasan Paşa-zâde, eseri Feth el-vehhâb fî şerh risâlet el-âdâb adıyla şerhetmiş ve Tercüme-i âdâb-i Gelenbevî ismiyle de tercüme etmiştir (İstanbul 1302). 3. Haşiye ala şerh el-celâl (A): Adudiddin İcî'nin el-Akâid el-adudiyye adlı eserine Devvânî tarafından kaleme alınan şerh üzerine yazılmış önemli bir haşiyedir. Eser klasik kelam meselelerini ele alır. Yazma kütüphanelerinde pek çok nüshası olan eser, bir çok kez basılmıştır (İstanbul 1233, 1306, 1325).
Gelenbevî'nin bu eserlerden başka Resâil el-imtihân adlı eserde (İstanbul 1262, 1275) yayınlanmış pek çok önemli risalesi vardır. Bahusus burada klasik Osmanlı-Türk düşüncesinde Taşköprülü-zâde, İbn Kemâl gibi alimlerin çalıştığı zihnî varlık/varolan meselesini ele aldığı Risâle fî vucud el-zihnî (A) adlı risalesi zikredilebilir.

Kaynaklar:
Tarih-i Cevdet, Ahmed Cevdet Paşa, IV, s. 211, V, s. 109; SO, I, s. 372; OM, II, s. 8, III, s. 293-97; AB, II, s. 294-301; Adıvar, s. 203-204; DİA, XIII, s. 552-555; HA, I, s. 222; Ebu'l-ala Mardin, Huzur Dersleri, II, s. 262-265; OALT, II, s. 537-543; OML, I, s. 251-259, İzgi, OMİ, I, s. 252-256.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts