İhsan Fazlıoğlu: "İbn Sertâk" [Muhammed Sertakoğlu]
Tokat-Niksâr Nizâmiyye Medresesi'nde, ilk Osmanlı yüksek eğitim kurumu İznik Medresesi'nin baş müderrisi Davud b. Mahmûd b. Muhammed el-Kayserî'nin hocası ve üyesi bulunduğu Merağa matematik-astronomi okulunun birikimini Anadolu'ya aktaran alimlerden birisi olan İbn Sertâk'ın tam adı Şemsuddîn Muhammed b. Sertâk b. Çoban b. Şîrkîr b. Muhammed b. Sertâk el-Vararkînî el-Merâğî'dir. Doğumu ve ilk tahsili hakında fazla bilgi bulunmayan İbn Sertâk'ın Türk-Osmanlı ilim hayatındaki yerini belirlemek için, öncelikle içerisinde yetişdiği Merağa matematik-astronomi okulu ile bu okulun birikiminin Anadolu'ya aktarım sürecine bakılmalıdır. 657/1257-1258 tarihinde Azerbeycan-Merâğa'da İlhanlı hükümdarı Hülagu'nun (651-663/1253-1265) mâli desteğiyle, Nasîruddîn Ebû Cafer Muhammed b. Muhammed b. Hasan el-Tûsî'nin idaresinde, Tûsî'nin, Zic-i İlhânî'nin mukaddimesinde bizzat isimlerini zikrettiği, Mueyyiduddîn el-Mueyyed b. Bureyk b. el-Mubârek el-Âmirî el-Urzî el-Dımeşkî, Fahruddîn Ebû'l-Leys Muhammed b. Abdilmelik b. Ebi'l-Haris Ahmed b. Suheym el-Merâğî, Fahruddîn Ebu'l-Fazl Abdulaziz b. Abdilcebbâr b. Ömer el-Ahlatî ve Necmuddîn Ali b. Ömer b. Ali el-Kâtibî el-Kazvînî gibi dönemin en önemli âlimleri tarafından tesis edilen Merağa rasadhânesi ile medresesesine süreç içerisinde, takvîm konusunda uzman el-Müneccim Amîduddîn Ebu el-Fedâil Saîd b. İzziddîn Muhammed b. Abdeyn(?) el-Sullemî el-Bağdâdî (öl.664/1265-1266) gibi yeni âlimler katılmış veya bizzat burada yetişmiştir. Bu okulun mensuplarından Anadolu'da bulunmuş âlimler arasında, Mısır-Suriye yoluyla Anadolu'ya gelen, muhtemelen daha sonra Merâğa matematik-astronomi okulunun kadrosuna katılmış olan, matematikçi-astronom Muhyiddîn Yahya b. Muhammed b. Ebî el-Şukr el-Mağribî el-Endelusî (öl. 680/) ile başta Anadolu olmak üzere çeşitli ülkeleri dolaştıktan sonra 666/1267'de Merâğa Rasadhânesi'nde çalışmaya başlayan Fahruddîn Ebu'l-Ferec Ahmed b. Osman b. Cafer el-Halebî el-Sufî sayılabilir. Ancak Merâğa okulunun Anadolu'ya ilmî aktarımı, yoğun olarak, okulun kurucu üyesi Nasîruddın Tûsî'nin ileri gelen öğrencilerinden, meşhur âlim, matematikçi-astronom ve işrakî filozof Kutbuddîn Mahmûd b. Mesû'd b. Muslih el-Şîrâzî (öl.710/1311) vasıtasıyla olmuştur. Kutbuddîn Şîrâzî, Konya, Malatya (681-684 yılları arasında) ve Sivas şehirlerinde kadılık yapmış; ayrıca, Mu'inuddîn Süleyman Pervane'nin Kayseri'de yaptırdığı medresede ve özellikle Sivas'ta Gök Medrese'de müderrisliklerde bulunmuştur. Kutbuddîn Şîrâzî'nin eğitim ve öğretim faaliyetleri ile kaleme aldığı eserler, onun VII/XIII. yüzyıl sonlarında Anadolu'daki ilmî hayata olan etkisini göstermesi bakımından dikkate şayandırlar. Merâğa matematik-astronomi okulunda okutulan ve bu okul üyelerince telif edilen eserlerin Anadolu'ya aktarılmasında da etkili bir rol oynayan Kutbuddîn el-Şîrâzî'nin, İbn Sina'nın el-Kânûn fi el-Tıb adlı eserine şerh yazacak kadar iyi bir tabib olması dolayısıyla, Anadolu'da görev yaptığı yerlerdeki şifâhânelerde çalıştığı ve tabib yetiştirdiği de düşünülebilir. Merâğa matematik-astronomi okulunun kurucusu Nasîruddîn Tûsî'nin ölümünden sonra, Merâğa Medresesi ve Rasathanesi'nin idaresi oğlu Sadruddîn Ali'ye verilmiş, o da bu görevi 21 yıl kadar sürdürmüştür (672-703/1273-1303/4). Onun zamanında, mevcud kadroya, Şemsuddîn Muhammed b. el-Müeyyed el-Urzî, Kemaluddîn el-Eykî, Husâmuddîn el-Şâmî ile Dımeşk'te el-Şihâbiyye hânikâhının şeyhi olan, felsefe, astronomi, rasad ilmi ve astroloji sahasında uzman Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed b. Salâh el-Şirvânî el-Sûfî (öl. 699) gibi âlimler katılmıştır. Sadruddîn Ali 703/1303-1304'de vefat edince idareye, vakıflar nâzırı ve Moğol hanları nezdinde önemli bir müneccim olan, Nasîruddîn Tusî'nin ikinci oğlu Asîluddîn Hasan getirilmiştir. Bu dönemde Rasadhâne kadrosuna Çinli astronom Fao-mun-ji katılmış ve Çin astronomi bilgileri İslam astronomisiyle temasa geçmiştir. İşte, İbn Sertâk, böyle bir ortamda yetişmiş ve Asîluddîn döneminde Rasadhânede aktif olarak çalışmıştır. Asîluddîn, Safer 715/1315 yılında Bağdad'da vefat ettikten sonra Rasadhâne ile Medresenin akibetleri hakkkında bilgiler ise yok denecek kadar azdır (Asîluddîn'in zamanımıza ulaşan bir astronomi eseri için bkz. Risâle fi amel el-kusûf, Esad Efendi, nr. 3793/7). İbn Sertâk, yukarıda ifade edildiği üzere, Merâğa matematik-astronomi okulunun ikinci döneminde aktif olarak görevde bulunmuş bir âlimdir. Asîluddîn, Rasadhânede 703-715 yılları arasında görev yaptığına ve İbn Sertâk da Tokat-Niksar'da en az 713 veya 714 tarihinden önce bulunduğuna göre, İbn Sertâk, Risâle el-usûl el-asîliyye fi el-hendese ile Kitab el-ikmâl el-asîlî fi el-hendese adlı eserlerini Asîluddîn'e muhtemelen 703-713/714 tarihleri arasında ithaf etmiştir. Bu düzeyde bir eseri tahrir edecek ve eklemelerde bulunacak bir seviyede olduğuna göre, İbn Sertâk yine muhtemelen Nasîruddîn Tûsî ile Merâğa çevresindeki âlimlerden ders almış ve belli bir yaşa ulaşmış olmalıdır. Nitekim Ayasofya nr. 4830'da kayıtlı mecmuada (yaprak 102b) İbn Sertâk, Merâğa günlerine atıf yaparken kendisinden, yüksek danişmendlerden (min danişmendâni'r-refî) şeklinde bahsetmektedir. İbn Sertâk'ın tedris faaliyetini yürüttüğü, Tokat-Niksâr'da bulunan Nizâmiyye medresesi ise, Danişmendli hükümdarı Emir Melik Gâzî'nin oğullarından Nizâmuddîn Ebu'l-Muzaffer Yağıbasan b. Melik Gâzî b. Melik Danişmend (537-560/1142-1164) tarafından 552/1157-1158'de Tokat-Niksâr'da inşa edilmiştir. Nitekim kendisi de bu medresenin haziresinde gömülüdür. Günümüzdeki çalışmalarda Nizâmuddîn Yağıbasan Medresesi yahut Niksar Yağıbasan Medresesi olarak isimlendirilen bu medrese, aşağıda bahsedilecek yazmada bizzat İbn Sertâk tarafından Nizâmiyye Medresesi olarak adlandırılmaktadır. Eserleri: İbn Sertâk'ın matematik-geometri sahasında, Risâle el-usûl el-asîliyye fi el-hendese ve Kitab el-ikmâl el-asîlî fi el-hendese ilki telif ikincisi tahrir eseriyle, Tokat-Niksar Nizâmiyye Medresesi'nde mutalaa, tahrîr ve islâh ettiği ve bazı talikatta bulunduğu, klasik İslamî dönem matematik-astronomi eserlerinden müteşekkil bir yazma mecmua zamanımıza ulaşmıştır. 1. Risâle el-usûl el-asîliyye fi el-hendese: Eser telif olup İbn Sertâk tarafından, el-İkmâl adlı eserine zeyl olarak kaleme alınmış ve baş tarafına eklenmiştir. Öklit geleneği çerçevesinde oran-orantı nazariyesinin geometrik analizini ihtivâ eden eserin günümüze iki nüshası ulaşmıştır (İstanbul Askeri Müze, nr. 64/1, yaprak 1b-6b; Kahire Üniversitesi, nr.23209/1, yaprak 1b-5b). 2. Kitab el-ikmâl el-asîlî fi el-hendese: İleri seviyede bir geometri kitabı olan bu eser Saragoza Sultanı Ebû Âmir Yusuf b. Ahmed el-Mutemen b. Hud'un (öl. m. 1085) meşhur Kitab el-istikmâl fi el-hendese adlı eserinin tahriridir. Eser düzlem geometrisi, uzay geometrisi, koni kesitleri, düzlemsel ve küresel trigonometri'yi de kapsayan geniş hacimli ve önemli bir eserdir. İbn Mutemen tarafından geometrik matematiğin bütün dallarını ihtiva edecek bir ansiklopedi mahiyetinde düşünülmüş eserin, sadece yukarıda zikredilen bölümleri tamamlanmıştır. Eser, klasik Yunan geometrik matematiğinin ulaştığı seviye ile İbn Mutemen zamanına kadar İslam geometrik matematiğinin ortaya koyduğu orijinal çalışmaların bir kısmını kapsamaktadır. Bu açıdan eser, geometrik-matematiğin düzlem, uzay, konikler ve trigonometri dallarını aynı anda ihtiva eden en hacimli ve en seviyeli İslam matematik eseridir denilebilir. İbn Hud'un eserinin zamanımıza parça parça gelen kısımları üzerinde A. Cebbâr ile J.P. Hogendijk çeşitli çalışmalar yapmışlardır. İbn Sertâk tahrir esnasında, adı geçen konular hakkında, İbn Mutemen'in haberdar olmadığı veya İbn Mutemen'den sonra İslam matematiğinde kendi dönemine kadar yapılan yeni çalışmaları dikkate almış, ayrıca İbn Mutemen'in bazı fikirlerini daha safî hale getirmiştir. Ancak İbn Sertâk'ın tahririnde göze çarpan en önemli noktalardan birisi, el-Tâmâtî adlı bir şahsa atfen bazı geometrik şekillerin ve özellikle elips, parabol ve hiperbol gibi koniklerin tasavvufi-mistik yorumunu vermiş olmasıdır (Kahire nüshası, yaprak 177a). Bu tavır İbn Sertâk'ın tasavvufî meşrep olduğunu gösterdiği gibi, Davud el-Kayserî'nin tasavvufi gelişmesinde bu eserin yerinin araştırılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Zannımızca, Davud el-Kayserî'nin tasavvufa sulukunda bu matematik eğitiminin önemli bir yeri olmalıdır. Çünkü Davud el-Kayserî'nin tasavvufî eserlerinin hemen hepsinin telifleri, bu tarihten sonra yani 730/1330 civarı ve sonrasıdır. Davud el-Kayserî'nin Abdurrezzak el-Kâşânî ile de, Niksâr'daki eğitiminden sonra ve 1330'dan önce görüştüğü ayrıca hatırlanması gereken bir husustur. Eserin zamanımıza iki nüshası gelmiştir (İstanbul Askeri Müze, nr. 64/2, yaprak 6b-290b; Kahire Üniversitesi, nr. 23209/2, yaprak 6b-225a). İbn Sertâk'ın eserlerinin bulunduğu her iki mecmua, Osmanlı dönemi Türk İlim Tarihi açısından önemli kayıtları ihtiva etmektedir. Buna göre, İstanbul Askeri Müzede bulunan mecmuanın önemli özellikleri şöyle sıralanabilir: Mecmuada bulunan her iki eser de 713 yılı 27 Şaban Salı günü istinsah edilmiştir. Mecmuanın zahriyesinde (1a'da) Fatih Sultan Mehmed ile Sultan II. Bayezid'in mührü vardır. Mecmuanın son yaprağında (290b) yine Sultan II. Bayezid'in mührü yer almaktadır. Mecmuada müellifin ismi, Muhammed b. Sertâk b. Çoban b. Şirkîr b. Muhammed b. Saltuk el-Varakînî şeklinde verilmektedir. Mecmuada bulunan her iki eserin müstensihinin ismi ".?. Mahmud b. Muhammed .?." şeklinde kaydedilmiştir. Yani müstensihin ilk ismi ile nisbesi mevcud olmakla beraber okunamamaktadır. Mecmumanın bazı yaprakları tahrif olmuştur. Kahire Üniversitesi'nde bulunan ikinci mecmuanın özellikleri ise şöyle sıralanabilir: Birinci (1b) ve ikinci eserde (6b) eserin ithaf bölümleri sonradan silinmiştir. Bu muhtemelen siyasî bir tutum sonucunda ortaya çıkan bir durumdur. Birinci (1a) ve ikinci eserin (6a) zahriyelerinde müellifin ismi, müstensihin yazısıyla Mevlânâ ve Seyyidunâ Şemsuddîn Muhammed b. Sertâk b. Çoban b. Şîrkîr b. Muhammed b. Sertâk el-Vararkînî el-Merâğî şeklinde verilmektedir. Birinci eserin zahriyesinde (1a), Abdurrahman b. Ali b. Müeyyed'in Şaban aynının ortaları Cuma 901 İstanbul tarihli temellük kaydı yer almaktadır. İkinci eserin zahriyesinde (6a) ise aynı kişi, temellük kaydında, ismini Abdurrahman b. Ali b. Müeyyed b. eş-Şeyh Pir Ali olarak vermektedir. Birinci eseri, (5b) [Davud el-Kayserî], Şaban ayının sonlarında 714 senesinde Niksâr'da istinsah etmiştir. İkinci eserin (225a) istinsahını ise yine Davud b. Mahmud b. Muhammed el-Kayserî Rebiülevvel ayının başlarında 715 tarihinde Niksâr'da tamamlamıştır. Birinci eserin zahriyesinde üç mühür; zahriyenin karşısındaki sahifede ise İbrahim Hilmî Paşa'nın temellük kaydı bulunmaktadır. Ayrıca, birinci eserde (1b, 6a) ve ikinci eserde (6b ve 225a) İbrahim Hilmi Paşa'nın mührü yer almaktadır. 3. Yukarıda üç yazma mecmuası hakkında verilen bilgiler, "yazma kültürü" kavramı çerçevesinde biraraya getirilip yorumlandığında, Osmanlı-Türk ilim tarihini yakından ilgilendiren bir manzara ortaya çıkmaktadır: Birinci mecmuada bulunan, ilk ismi ve nisbesi silik, 713 tarihli müstensih kaydı, ".?. Mahmud b. Muhammed .?.", Davud el-Kayserî'nin baba ve dede adıyla aynı olduğundan onun olabilir; ancak ikinci mecmua kesin olarak 714 ve 715 tarihleri arasında bizzat Davud el-Kayserî tarafından Tokat-Niksâr'da istinsah edilmiştir. İkinci mecmûada bulunan her iki eserin zahriyesindeki Davud el-Kayserî'nin müellif için kullandığı "Mevlânâ ve Seyyidunâ" tabirleri, onun Tokat-Niksar'da (büyük bir ihtimalle Nizâmiyye Medresesi'nde) müellif İbn Sertâk'tan ders aldığını gösterir. Ayrıca yine ikinci mecmuada 3a, 7a, 9a, 10a-b, 11a ve 41a yapraklarında İbn Sertâk'ın kendi hattıyla tashihlerinin bulunması Davud el-Kayserî'nin eseri istinsah ettikten sonra bizzat hocasıyla mukâbele ettiğine delalet eder. Dolayısıyla Davud el-Kayserî, Niksâr'a 714 tarihinde veya daha önce gelmiş olmalıdır; ve yine en azından 715 tarihi içinde Niksâr'da kalmıştır. İstinsah ettiği eser ileri seviyede bir hendese kitabı olduğundan ve ayrıca eserdeki hendesî şekiller çok âlimâne çizildiğinden Davud el-Kayserî'nin Niksâr'a gelmeden önce, matematik-hendese eğitimi aldığını düşündürteceği gibi, bu eseri Tokat-Niksâr'da bizzat müellifinden okuduğunu ve burada bu eseri tahsilin gerektirdiği makul bir süre kaldığını gösterir. En azından Davud el-Kayserî, İbn Sertâk'ın talebesi olması hasebiyle, Merâğa matematik-astronomi birikimine muttali olmuştur denebilir. İbn Sertâk'ın Tokat-Niksar Nizâmiyye medresesine 714 tarihinden önce geldiği ve üçüncü mecmuadaki kayıtların gösterdiği gibi, 728 tarihine kadar orada kaldığı anlaşılmaktadır. Çünkü Ayasofya mecmuasında en son talik 728 tarihini taşımaktadır; bu İbn Sertâk'ın bu tarihlerde vefat ettiğini de gösterebilir; zira taliklerin eserin ortasında birden kesilmesi normal bir duruş değildir. Her halukarda bu tarih İbn Sertâk'ın on yılı aşkın uzun bir süre Niksâr Nizâmiyye Medresesi'nde ders vermiş olduğunu ve derslerinde de matematik ve astronomi eserlerine yer verdiğini göstermektedir. Davud el-Kayserî, yaklaşık olarak 656-660/1258-1261 tarihleri arasında doğduğuna göre, Niksâr'a geldiğinde 50-54 yaşları arasında olmalıdır; bu da muhtemelen Mısır'daki seyehatından sonraya rastlayan bir dönemdir. Bunun yanında Davud el-Kayserî'nin ikinci mecmuada diğer eserlerinde büyük oranda kullandığı el-Rûmî nisbesini kullanmaması da henüz bu dönemde bu nisbeyle tanınmadığını göstermektedir. Davud el-Kayserî'nin Niksâr'da kaldığı süre kesin olmamakla beraber, 730/1339'da ölen Abdurrezzâk el-Kâşânî ile İran'ın Save şehrinde tanıştığına göre bu tarihten önce Niksâr'dan ayrılmış olması gerekir. Dolayısıyla Niksâr'da iki yıl gibi kısa bir süre kalmış olabileceği gibi on yılı aşkın bir zaman süresince de kalmış olabilir. Davud el-Kayserî, 1336-1337'de inşaatı biten ilk Osmanlı medresesi İznik Medresesine baş müderris tayin edildiğine göre, bu tarihten önce Anadolu'ya dönmüş olmalıdır. Yukarıda bahsi geçen, ilk iki mecmuanın, en azından kesin olarak kendisinin istinsah ettiği ikinci mecmuanın, İznik'teki tedris hayatında yanında olduğu düşünülebilir. Nitekim birinci mecmuanın Fatih Sultan Mehmed ile Sultan II. Bayezid'in mühürlerini taşıması bu eserin Saray kitabı olduğunu düşündürmektedir. Dolayısıyla bu eser, Osmanlı topraklarına Davud el-Kayserî tarafından getirilmiş olabilir. Bu eserin ayrıca Enderun mektebinde de okutulduğu görülmektedir. Zira eserin Askerî Müze'de bulunan ve Sultan Fatih ve Sultan II. Bayezid'in mührünü taşıyan nüshasının Enderun kütüphanesinden Mühendishane kütüphanesine verildiğine dair bir vesika elimizdedir (Kemal Beydilli, Türk Bilim Tarihi ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishane Matbaası ve Kütüphanesi (1776-1826), İstanbul 1995, s. 282, 378, 389, 401, 413; Bu bilgilere göre eser 1806'dan 1836'ya kadar Mühendishane kütüphanesinde kalmıştır). Neticede İbn Sertâk'ın Tokat-Niksar'da Nizâmiyye medresesinde Merâğa matematik astronomi okulunun bir üyesi olarak başta Davud el-Kayserî olmak üzere talebelere matematik-astronomi tedris ettiği, bu yolla Merâğa okulunun birikimini Anadolu'ya aktardığı söylenebilir. Bu tedris faaliyetinde İbn Sertâk, sadece kendisinin ve Merağa matematik-astronomi eserlerini değil, III. mecmuanın gösterdiği gibi, Aristoteles, Apollonius, Akaton gibi Yunan matematikçi-filozoflarının, Yakub b. İshak el-Kindi, Muhammed b. Musa el-Harizmî, Sabit b. Kurra, İbn Heysem, İbn Salah diye tanınan Ebu'l-Futuh Ahmed b. Muhammed b. el-Serî el-Bağdadî, Ebu Sehl el-Kuhi gibi klasik İslam matematiğinin önemli isimlerinin eserlerini de tedris ettiği görülmektedir. Buna bağlı olarak Davud el-Kayserî'nin bu birikimini İznik Medresesi'ne aktararak klasik İslâm ilmî geleneği ile henüz başlangıç aşamasında bulunan Osmanlı ilim hayatı arasında, İbn Sertâk üzerinden sürekliliği sağlayan bir bağ kurduğu görülmektedir. Ayrıca onun kurduğu bu bağ, birinci mecmuanın Enderun Mektebi ve daha sonra da Mühendishane'de okutulmasının gösterdiği gibi, nispeten sürekli olmuştur. Bunun yanında Davud el-Kayserî'nin bizzat istinsah ettiği ikinci mecmuada bulunan Sultan II. Bayezid döneminin ünlü âlimi ve Semâniye Medreseleri müderrisi Müeyyedzâde Abdurahman Efendi'nin (öl. 922/1516) temellük kaydı, bu mecmuanın da Osmanlı âlimleri elinde bulunduğunu gösterir. Nitekim Müeyyedzâde'nin kütüphanesi zamanında çok meşhurdu ve hatta öldükten sonra kütüphanenin dağılmaması için Sultan I. Selim özel bir ferman bile çıkarmıştı. Bu kütüphaneye ait kitaplar, büyük bir ihtimalle, daha sonra, Sultan III. Murad döneminde İstanbul'da ünlü astronom-matematikçi Takiyüddîn Rasıd tarafından kurulan İstabul Rasadhânesi'nde de kullanılmıştır. Sonuçta, yukarıda bu mecmuaların Osmanlı yazma kültürü içindeki seyri hakkında verilen bilgiler, İbn Sertak'ın tesirinin, Davud el-Kayserî'nin kurduğu bağla süreklilik kazanarak Osmanlı ilim hayatı içinde nispeten belli bir etkisinin olduğunu açıkça göstermektedir. Kaynaklar: Salahuddîn Halîl b. Aybek el-Safedî, Kitâb el-vafî bi el-vefeyât, c. I, nşr. Hellmut Ritter, Wiesbaden 1981, s. 179-183, c. II, s. 142-143; Muhammed b. Şâkir el-Kutubî (öl. 764), Fevât el-vefeyât ve el-zeyl aleyhâ, nşr. İhsan Abbas, c. III, Beyrut 1974, s. 246-252; İbn el-Fuvatî, Telhîs mecma' el-âdâb fi mucem el-elkâb, cüz. IV, kısım. II, nşr. Mustafa Cevâd, s. 917, kısım. III, nşr. Mustafa Cevâd, s. 90 (nr. 1958); Hayruddin el-Ziriklî, el-A'lâm, c. VIII, Beyrut 1990, s. 166; Fihrist mahtûtât el-tıbb el-İslamî fi mektebât Turkiyâ, hazırlayan: Ramazan Şeşen, Cemil Akpınar, Cevad İzgi, İstanbul 1984, s. 69-71; Safedî, Ayân el-asr ve avân el-nasr, tıpkı basım: Fuat Sezgin, Frankfurt 1990, c. I, s. 390, c. II, s. 411; Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c. VIII, İstanbul 1993, s. 472; Aptullah Kuran, Anadolu Medreseleri, c. I, Ankara 19969, s. 11-20, aynı yazar, "Tokat ve Niksâr'da Yağı Basan Medreseleri", Vakıflar Dergisi, c. VII (1968), s. 39-43; Kâdı Sâid el-Endelusî, Tabakât el-umem, Beyrut 1985, s. 181; İbn el-Ekfânî, İrşâd el-kâsıd ila esnâ el-mekâsıd, nşr. J. J. Witkam, Leiden 1989, s. 54; A. Cebbâr, "el-İshâm el-riyâdî li-el-Mu'temen ve te'sîruhu fi el-mağrib", Tarîh el-ulûm 'inde el-arab içinde, Tunus 1990, s. 22-42; A. Djebbar, "La rédaction de L'Istikmâl d'al-Mu'taman ( s.) par Ibn Sartâq un mathématicien des siècles", Historia Mathematica, c. XXIV (1997), s. 185-192; Mehmet Bayraktar, La Philosophie Mystique Chez Dawud De Kayserî, Ankara 1990, s. 11-15; aynı yazar, "Dâvûd-i Kayserî", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. IX, İstanbul 1994, s. 32-35; aynı yazar, Davud el-Kayserî, el-Resâil (nşr. Mehmet Bayraktar), Kayseri 1997, önsöz, s. 7-9, 11-15; Derviş Ahmed Aşıkpaşa-zâde, Tevârih-i Al-i Osman, Aşıkpaşa-zâde Tarihi (yay. Abdurrahman Şeref), İstanbul 1332 R/1916; Abdülhak Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul 1943, s. 1; İsmail E. Erünsal, Türk Kütüphaneleri Tarihi II, Kuruluştan Tanzimat'a Kadar Osmanlı Vakıf Kütüphaneleri, Ankara 1991, s.37-38.;; |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder