İhsan Fazlıoğlu: "Bilim Devrimi ve Modern Bilimin Kökenleri adlı esere Sunuş"
Bilim Devrimi ve Modern Bilimin Kökenleri, John Henry, Çev.: Selim Değirmenci, Küre Yayınları
İstanbul 2008 |
Her nazarî etkinlik, kendisine konu kıldığı sorun-alanının bir parçasını aydınlatır. Nazarî etkinliği, bir noktaya tutulan yansıtıcıya benzetirsek, aydınlanmanın içeriğinin, yansıtıcı aygıtının yerine, duruşuna, gücüne ve yönelimine bağlı olarak, konu kılınan noktanın belirli bir parçasının aydınlatılmasıyla sınırlı kalacağı izahtan varestedir. Benzer biçimde her nazarî etkinlik sonucunda elde edilecek manzara, ilkece, nazarî etkinliğe konu kılınan noktanın belirli bir kısmına karşılık gelir. Bu nedenle, ister konu, ister kanıt, isterse yüklem yönünden olsun, belirli bir sorun-alanı hakkındaki nazarî etkinliklerin çokluğu, sorun-alanın bütününü görmek açısından elzemdir.
Tarihî olgu ve olayların, Nasireddin Tûsî'nin deyişiyle, vuku'u yani olması ile vucub-i vuku'u yani olmasının gerekliliği, ayrı ayrı gerekçeklendirme ve temellendirmeleri zorunlu kılar. Birincisi, bizâtihî şeyin konumu ile yüklemlerini nasıllığı içinde ele almayı gerektirirken, ikincisi daha çok söz konusu nasıllığın, niçin-öyle-olduğunu araştırır. Nasıllık ile niçinlik arasındaki ilişki, pek çok değişkene bağlı parametrik bir ilişkidir; bu nedenle de her yeni belge, nasıllığı yeniden ele almayı gerektirdiği gibi, büyük oranda belgere bağlı kalınarak elde edilen nasıllık üzerinde yorum biçiminde yürüyen niçinliği de belirler. Kısaca, nazarî bir çerçevede varlığa gelen, bir tarihî olgu ya da olay 'nasıl olmuştur?' ile 'niçin öyle olmuştur?' soruları, olgu ya da olay hakkında elde edilecek manzaranın doğasını da tayin eder. Nasıl ve niçin sorularının sorulma biçimlerini, hiç şüphesiz bir bütün olarak soran kişinin dünya-görüşü belirler; mensup olunan epistemoloji ile metafizik yönelimler ise yanıtlara ciddi bir biçimde etki eder. İşte tüm bu nazarî etkinlikler sonucu ortaya çıkan manzara, bizâtihî aydınlattığı tarihî olgu ve olaya katılır, onların bir parçası haline gelir; ileride aynı olgu ve olaya farklı bir nazarî etkinlik içinde yönelen yeni her araştırmacının dikkate alması gereken bir yapı arz eder. Bu nedenlerledir ki, bir doğa bilimcisi, doğadaki herhangi bir olgu ve olaya yönelirken hâlihazırda içinde yaşadığı mevcut nazarî etkinlikle yetinirken, bir tarihçi, tarihî bir olgu ve olaya yönelirken, aynı tarihî olgu ve olaya ilişkin kendisinden önceki tüm nazarî yaklaşımları, kendisinin hâlihazırda içinde yaşadığı mevcut nazarî etkinlik çerçevesinde dahi olsa, dikkate almak zorundadır. Çünkü denildiği gibi, doğa bilimlerinde, doğal olgu ve olaylar hakkındaki geçmiş nazarî etkinlikler, işlevlerini kaybetmişlerse, yalnızca tarihî bir araştırmanın konusu olarak bizâtihî doğanın dışında kalırlar; ancak tarih araştırmalarında tarihî olgu ve olaylar hakkındaki geçmiş nazarî etkinlikler ne kadar eski olurlarsa olsunlar, hakkında konuştukları tarihî olgu ve olayların birer parçası halini aldıklarından, yeni nazarî etkinliklerin her daim dikkate alması gereken bir yapı arz ederler. Yukarıda özetlenen nazarî gerekçelerle Bilim ve Sanat Vakfı bünyesinde etkinlik gösteren Medeniyet Araştırmaları Merkezi'ne bağlı oluşturulan Batı Felsefe-Bilim Tarihi Atölyesi'nin, 2005-2008 tarihleri arasında kendisine konu kıldığı 'Bilim Devrimi' araştırmalarında, konuya genel, kuşatıcı ve şimdiye değin ileri sürülen değişik yaklaşımları içeren bir giriş mahiyetinde John Henry'nin kaleme aldığı Bilim Devrimi ve Modern Bilimlerin Kökenleri [Scientific Revolution and the Origins of Modern Science] adlı eseri okundu ve tartışıldı; akabinde yine Bilim ve Sanat Vakfı bünyesinde verilen seminerler içinde katılımcı arkadaşlar tarafından daha geniş kitlelere sunuldu. Steven Shapin'in Türkçe'ye Bilimsel Devrim [The Scientific Revolution] adıyla çevrilen eseri, Kostas Gavroğlu'nun yine Türkçe'ye Bilimlerin Geçmişinden Tarih Üretmek adıyla çevrilen kitabı, Margaret C. Jacop'un The Cultural Meaning of the Scientific Revolution'u, E. A. Burtt'un The Metaphysical Foundations of Modern Science'ı ile kısmen, Zev Bechler'in Newton's Physics and the Conceptual Structure of the Scientific Revolution'ı okundu ve tartışıldı. Bu birikim çerçevesinde John Henry'nin eseri, Selim Değimenci tarafından dikkatli ve titiz bir biçimde Türkçe'ye çevrildi. Henry'nin kitabı için, daha önce yine Küre Yayınları'ndan çıkan ve Serdar Uslu'nun çevirdigi, Peter Whitfield'in Batı Biliminde Dönüm Noktaları adlı eserinin takdiminde değindiğimiz noktalar geçerliliğini korumaktadır: Burada özellikle ikisine tekrar işaret etmekle yetiniyoruz: Çalışma, Batı Avrupa felsefe-bilim tarihî bağlamı açısından kaleme alınmıştır ve özellikle yeni doğa felsefesinin ortaya çıkışında İslâm Medeniyeti'nin nazarî ve amelî katkılarını hakkıyla ve layıkıyla değerlendirmemektedir. Bu yaklaşım, yalnızca malûmat eksikliğinden değil aynı zamanda yazarın duruşundan ve bakışından kaynaklanmaktadır. Özellikle 1957 tarihinden itibaren Edward S. Kennedy ve öğrencilerinin başlattığı yeni çalışmalar, Abdülhamid Sabra, David King, Jamel Ragep, George Saliba, Roshdi Rashed gibi pek çok araştırmacı tarafından sürdürülmüştür. Bu çalışmaların temel sonucu, özellikle Merağa matematik-astronomi okulu sonrası İslâm Dünyası'nda üretilen düşüncelerin, bâhusus Semerkant matematik-astronomi okulu ile İran ve Maveraünnehir coğrafyasında ve fetih sonrası İstanbul'da yürütülen çalışmaların yeniden ele alınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu zorunluluk yalnızca değişik bilim dallarında teknik anlamda ortaya çıkan gelişmelerle sınırlı değildir; kanımızca, özellikle Varlık'tan büyünün, Evren'den ara-varlıkların temizlenilmeye çalışılması ve buna bağlı olarak gelişen Evren'in birliği -ki, buna 'birleşitirilmiş cisim nazariyesi' diyebiliriz-; kelâmî düzeyde Tanrı'nın akla dayalı idraki karşısında, Tanrı'nın iradeye dayalı idraki -ki, özellikle Leibniz ile Newton arasındaki tartışmalarda merkezî öneme sahiptir-; herhangi bir doğal olgu ve olayın incelemesinde burhan-i innî ya da burhan-ı limmî'nin ayrı mı, birlikte mi kullanılıp kullanılmayacağı tartışmaları, -ki, yeni doğa felsefesinde 'nasıl' ve 'niçin' sorularının imkânı açısından önemlidir-; matematik teknikler yanısıra matematik ile doğa arasındaki ilişkinin yapısı hakkındaki tartışmalar; özellikle Ali Kuşçu'nun astronomi bilimi açısından gündeme getirdiği doğaya ilişkin sahih bir bilme etkinliği için Aristotelesçi-İbn Sinâ'cı fizik ve metafizik'ten kurtulunması gerektiği düşüncesi gibi, bu takdim yazısında işaret edilemeyecek ancak yeni doğa felsefesinin varoluşunu olanaklı kılan pek çok yeni kelâmî, metafizik, felsefî ve mantık anlayışının yeniden ele alınması gereklidir. İkinci nokta, özellikle yeni doğa felsefesinin yükselişi esnasında kurumsal din ile yeni doğa filozofları arasındaki gerginliğin, hatta çatışmanın, felsefî din anlayışının renksizleştirilerek sulandırılması konusundaki modern felsefe-bilim tarihi yazıcılığındaki gayrete dikkat edilmesidir. Şimdiye değin yapılan araştırmalara göre, yeni doğa felsefesi çalışmaları, biraz da Tanrı hakkında sahih bir itikad arayışının sonucudur. Ancak bu arayış büyük oranda mevcut kurumsal dine karşı, fakat filozofların kendi kişisel felsefî yönelimlerine dayanmaktadır. İşaret edilen bu noktalar yanında Jonh Henry'nin elinizdeki bu eseri, 'bilim devrimi' kavramsallaştırmasını, farklı yaklaşımları dikkate alarak enine boyuna, kaynaklara dayalı olarak inceleyen, eskilerin deyişiyle, muhtasar-müfid bir çalışmadır. Konuya ilgi duyanlar için temel bir metin olarak dikkate alınabileceği gibi, saha hakkında verdiği zengin kaynakça da ayrıntılı araştırma yapmak isteyenlere yol gösterici niteliktedir. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder