İhsan Fazlıoğlu: "İstanbul ile Biladu'ş-Şam arasında ilmî ilişkiler: Dimeşk ve Haleb Örneği"

İhsan Fazlıoğlu: "İstanbul ile Biladu'ş-Şam arasında ilmî ilişkiler: Dimeşk ve Haleb Örneği"


Yayımlanmamış bildiri:
"İstanbul ile Biladu'ş-Şam arasında ilmî ilişkiler: Dimeşk ve Haleb Örneği", İki Kültür Arasındaki Ortak Noktalar, Şam'da İstanbul Kültür Günleri, Şam Üniversitesi, 11-16 Mayıs 2006, Şam.

Hiç şüphesiz Anadolu ile Biladu'ş-Şam bölgeleri arasındaki karşılıklı ilmî ilişkiler, Büyük Selçuklu ile Anadolu Selçuklu Devletleri dönemlerinde başlamıştı. Burada şu noktanın önemle vurgulanması gerekir: İslam medeniyeti'nde farklı siyasî teşeküllere karşın alimler aklî birliği sağlamış ve bütün bir Daru'l-İslâm'da ilmî sürekliliği korumuşlardır. Örnek olarak, 1069'da fethedilen ve Anadolu Selçuklu Devleti'nin 1097'den itibaren asıl ve daimi başkenti olan, Sivas ve Kayseri ile birlikte Selçuklu müdün-ı selasesini teşkil eden Konya'dan, 495/1102 yılında Abdullah el-Konevî adlı bir alimin Dimeşk'e gelerek vaazlarda bulunduğu bilinmektedir. Bu ilişkinin çok yönlü olduğu açıktır. Örnek olarak mantık alanında da güçlü bir bilgin olan Koçhisar'lı İmaduddin Muhammed (ö. 1287), Anadolu'da, Kahire'de daha sonra da Dimeşk'te, Atabeg Nuruddin'in Büyük Bimaristan'ında görev yaptı. Ünlü sufî İbnü'l-Arabî ile büyük öğrencisi Sadreddin Konevî'nin Konya ile Şam arasındaki ilmî seyahatleri bilinmektedir. Özellikle Haleb ile Şam kökenli pek çok alim Anadolu'ya giderken, Anadolu kökenli pek çok alim de bu bölgelere gelmekteydi. Hac ibadeti, bu seyahat için en önemli vesileydi.
Çok kısa değinilen bu ilişkinin Osmanlılar döneminde de devam ettiği rahatlıkla söylenebilir. Molla Fenarî, Ahmedî, Hacı Paşa, Şeyh Bedreddin gibi ilk dönem Osmanlı ulemasınının önemli bir kısmının Kahire'de tahsil ettiği, Biladu'ş-Şam bölgesinde bulunduğu, karşılıklı ilmî alışverişin Memlüklülerin yıkılışından önce de yukarıda işaret edilen ilke çerçevesinde devam ettiği bir gerçektir.
Öte yandan İstanbul'daki ilmî gelenek kendisinden önce İslam coğrafyasındaki birikimden doğal olarak yararlandı, pek çok konudaki bilgiyi ve eseri aktardı. Bu aktarmada, Biladu'ş-Şam bölgesinin birikimi özel bir yer tutar. Örnek olarak, astronom Muhammed b. Katib Sinan el-Konevî (ö. 1524), XIV. yüzyılda el-Khalilî ve İbn el-Şatır eliyle Dimeşk'te zirvesine ulaştırılan klasik İslam ilm-i mikat birikimini İstanbul'a aktardı. Konevî, Şemsuddin Muhammad el-Khalilî'nin tüm enlemler için küresel astronominin bütün standart problemlerini çözen mikat cetvellerinin girişini Terceme-i cedavil-i afakî ya da Terceme-i risale fi el-avkat el-khamse ve cedavil el-rasad adıyla Türkçe'ye tercüme etti ve al-Khalilî'nin her bir enlem derecesi için hazırladığı takıma gayri muayyen bir mevkide 40;30 enlemi için özel bir tablo ekledi. Onun bu çalışmalarını Kanunî Sultan Süleyman'ın baş astronomu olan Mustafa b. Ali el-Muvakkıt (öl. 979/1571) tamamladı.
Astronomi sahasındaki ilmî ilişki yalnızca amelî astronomi ile sınırlı değildir. Bu konudaki en iyi örnek Seydî Ali Reis'in (öl. 970/1563) astronomi sahasındaki Hulâsat el-hey'e adlı Türkçe tercüme-telif eserinde görülür. Seydî Ali Reis'in eserinin önsözünde verdiği bilgiler şöyle özetlenebilir: Yazar, Kânûnî Sultan Süleymân'ın bir Doğu seferi esnasında orduya katılır. Sefer dönüşü ordu Halep'te kışlar. Bu esnada yazar şehirde bulunan Abdullah el-Ensârî zaviyesinde ders veren Hamdullah b. Şeyh Celâleddîn b. Şeyh Cemâleddin'den ders okumaya başlar. Bundan sonraki gelişmeleri yazarın ağızından dinleyebiliriz:

"Bu kitâbın Türkîye tercüme olmasına bâis oldur ki... /.../ ... Bir gün esna-i musâhabetde, [Hoca Hamdullah]: "ilm-i hey'ete müteallik lisân-i Arabî'de ve zebân-i Fârisî'de nice kitâb mu'teber ola, Türkî dilde niçün olmaya"

der. Akabinde Hoca Hamdullah, Ali Kuşçu'nun Fâtih Sultan Mehmed'e sunduğu el-Fethiyye fî ilm el-hey'e adlı eseri üzerinde durur ve ekler:

"... onun ilm-i he'yetde telîf itdüğü kitâb muteberâttandır, anı tercüme itmek gâyet münâsibdir ve diyâr-i Rûm'da nice kimesneler müstefîd olmak câizdir diyü...".

Neticede bu istek üzerine Seydî Ali Reis eseri Ömer Çağmînî'nin el-Mulahhas fî ilm el-hey'e adlı eserine Bursalı Mûsa Kâdî-zâde'nin yazdığı Şerh ile Kutbuddîn Şîrâzî'nin Nihâyet el-idrâk fî dirâyet el-eflâk adlı eserinden pek çok eklemeyle tercüme eder ve 995/1587'de Kânûnî Sultan Süleymân'a sunar. Eser teorik astronomi konusundadır; ilginç olan en önemli husus da İbn Şatır el-Dimeşkî'nin yeni astronomisini ihtiva etmesidir.
Biladu'ş-Şam ile Anadolu ve İstanbul arasındaki ilmî ilişkiler hakkında bu kuşatıcı genel girişten sonra, konuşmamızın/sunumumuzun bundan sonraki kısmında özellikle, Dimeşk ve Haleb kökenli âlimlerin İstanbul'daki ilmî faaliyetleri ve İslam-Osmanlı ilim hayatına katkıları üzerinde yoğunlaşmak istiyorum:
İlk örnek Ömer el-Dimeşkî'dir (880/1475'de sağ). Tam adı Ömer b. Osman b. Ömer el-Hüseynî el-Dimeşkî el-Usturlâbî olan bu kişi Fatih Sultan Mehmed döneminde dikkati çeken şahsiyetlerden birisidir. Ömer el-Dimeşkî'nin hayatı hakkında herhangi bir bilgimiz yoktur. Dimeşkli ve usturlab yapımında mahir olduğu nisbelerinden anlaşılmaktadır. Usturlâbî, fetih'ten sonra İstanbul'a gelmiş ve uzun müddet kalmıştır. İstanbul'da Ali Kuşçu'nun da öğrenciliğini yapan el-Dimeşkî astronomi ile ilgili onbir eser istinsah etmiştir. Bu istinsah faaliyeti'nin en önemli iki ürünü, 869/1465'te Edirne'de istinsah ettiği Şemsuddin Muhammed b. Muhammed el-Halilî'nin (öl. 811/1408) Cedvel el-dâir el-afâkî'si ile Nasuriddin el-Tusi'nin Tahrir el-macestî'sidir.
Bu istinsah faaliyeti, Usturlabî'nin tahsil ve tedris hayatında, astronomi sahasında okuduğu ve okuttuğu eserleri göstermektedir. Bunun yanında Usturlabî'nin astronomi ile ilgili olarak 20 bab üzere tertip edip 859'da, İstanbul'da kaleme aldığı bir eseri mevcuttur.
Osmanlı döneminde XVI. yüzyılda yetişmiş bir matematikçi, İbn el,Hanbelî diye tanınan Raziyuddin Muhammed b. İbrahim el-Halebî (öl. 971/1563), 908/1502'de Haleb'te doğdu. İlk tahsilini babasından aldı. Daha sonra çeşitli alimlerden okudu. İbn el-Hanbelî eğitim hayatı ve hocaları hakkında Durr el-habeb fi tarih ayan el-haleb adlı eserinde bilgi vermektedir. İbn el-Hanbelî bir müddet Dimeşk'te kaldı ve dersler verdi. 971/1563'te de Haleb'te öldü.
Çok yönlü bir alim olan İbn el-Hanbelî, akli ve nakli ilimler sahasında otuzun üzerinde eser vermiştir. Matematik sahasında ise dört eseri mevcuttur. Bu eserlerden biri Ahmed b. Sebat Kadı el-Humamiye'nin (öl. 631/1234) Gunyet el-hussab fi ilm el-hisab adlı eserinin şerhi, diğeri ise İbn el-Haim'in Nuzhet el-hussab fi ilm el-hisab'ının şerhidir. Bu son eseri 957 tarihinde telif etmiştir.
X/XVI. yüzyılda Dimeşk'te yetişen Osman b. Alauddin Ali el-Dimeşki el-Hasib'in (1002/1593'te sağ) hayatı hakkında klasik kaynaklarımızda herhangi bir bilgi yoktur. Matematik sahasında zamanımıza gelen üç eseri mevcuttur. Bu eserlerden el-Isaf el-etemm bi ehasîn el-funûn ve hisab el-kalem divan muhasipleri için kaleme alınmıştır. Diğer bir eseri ise Şems el-nehar fi sınaat el-gubar adını taşımaktadır ve hisab sahasında genel bir eserdir.
İbn el-Nakıb olarak tanınan Ahmed b. İbrahim el-Halebî, el-Tabib (öl. 971/1563), XVI. yüzyılın, felsefe, matematik, astronomi, tıb, gizli bilimlerde uzman olan en önemli alimlerindendir. 900/1495 tarihinde Halep'te doğdu. Dimeşk'te İbn el-Mekki'den tıp tahsil etti. Kahire'de döneminin Mısır uleması Zekeriya el-Ensarî, Muhammad el-Felekî gibi alimlerden başta tıp, matematik, astronomi gibi akli ve nakli ilimleri tahsil etti. Mısır'ın fethini müteakip, Yavuz Sultan Selim'le İstanbul'a geldi. İbn el-Nakib, felsefe, tıb, matematik ve astronomi sahasında iyi bir alimdi. İbn el-Nakıb'ın astronomi sahasında on eseri vardır. En önemli eserî Nasıruddin el-Tusi'nin Zic-i İlhani'si üzerine el-Ikd el-yemanî fi halli zic-i İlhanî adı ile yazdığı şerhtir. Bu eserin yanında döneminin astronomi bilimindeki bazı tartışmalı konuları ele aldığı Tenbih el-nukkad alama fi'l-hey'e el-meşhure min el-fesad adlı çalışması zikredilmelidir. Bu eserinde İbn Şatır'ın astronomi sistemini savundu ve önceki sistemlerin sorunlu yanlarını gösterdi. Zamanımıza gelmeyen diğer bir önemli eseri de İbn Şatır'ın yeni bir astronomi sistemi geliştirdiği ünlü eseri Nihayet el-sul fi tashih el-usul adlı eserine yazdığı Şerh'tir.
Belki de Dimeşk kökenli en meşhur Osmanlı âlimi Takiyüddîn Rasid'dır. Osmanlı Devleti'nde yetişen son büyük matematikçi-astronomlardan Takiyüddîn Rasid (öl. 993/1585), aynı zamanda klasik İslâm astronomisinin de son büyük temsilcisidir. Matematik, astronomi, optik, mekanik, ve tıb sahalarında uzman olan Takiyuddin, 4 Ramazan 932/14 Haziran 1526 tarihinde Dimeşk'te doğdu. Takiyüddin, başta babası olmak üzere Şam ve Mısır'daki çeşitli alimlerden naklî ve aklî bilimleri tahsil etti. Matematik sahasındaki hocası Şıhabuddin el-Gazzî'dir. Astronomi sahasındaki hocasının ise Muhammed b. Ebi'l-Feth el-Sufî olması muhtemeldir.
Takiyuddin tahsilini tamamladıktan sonra, kısa bir müddet Dimeşk'teki medreselerde müderrislik yaptı. 1550 yılı civarında babası Maruf Efendi ile birlikte İstanbul'a geldi. Çivi-zâde, Ebu's-Suud, Kutbuddin-zâde Mehmed ve Saçlı Emir gibi alimlerin meclislerine devam ederek onlardan faydalandı. Daha sonar Mısır'a döndü ve Kahire'de Şeyhuniyye ve Sırgatmışiyye medreselerinde müderrislik yaptı. Kısa bir müddet için yeniden İstanbul'a geldi. Semiz Ali Paşa'nın sadrazamlığı zamanında Edirnekapı Medresesi'nde müderrislik yaptı. Bu süre zarfında Ali Paşa'nın özel kütüphanesinden ve saat koleksiyonundan faydalandı. Ailesinin Mısır'da oluşu ve Ali Paşa'nın da Mısır'a vali tayin edilmesi üzerine tekrar Kahire'ye döndü. Mısır'da müderrislik ve kadılık görevlerinde bulundu. Sultan II. Selim zamanında Çivi-zâde ve onu takiben Nişancı-zade Mısır Kadısı olunca, onlara kadılıkta vekalet etti. Nişancı-zade'den sonra, Kazasker Abdülkerim Efendi, Mısır kadılığına tayin edildi. Abdülkerim Efendi ve babası Kutbuddin, Takıyüddin'i matematik ve astronomi ile uğraşmaya teşvik ettiler. Kutbuddin çeşitli rasad aletleri ve dedesi Ali Kuşçu, Cemşid el-Kaşi ve Bursalı Kadızade'nin matematik ve astronomi ile ilgili eserlerini temin edip Takıyüddin'e verdi; ayrıca onun astronomi çalışmalarına yardımcı oldu.
Takiyüddin 978/1570 yılında yeniden İstanbul'a geldi. Müneccimbaşı Mustafa Çelebi'nin 979/1571 yılında ölümü üzerine Sultan II. Selim tarafından müneccimbaşı tayin edildi. Bu arada Hoca Sadeddin Efendi ile dostluk kurdu ve onun himayesini gördü. 982/1574 yılında Tophane sırtlarında bir binada veya Galata kulesinde rasad çalışmalarında bulundu. Bu çalışması Sultan III. Murad'ın hocası Hoca Saduddin ve Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'nın dikkatlerini çekti. 987/1579 yılı başlarında büyük bir rasadhane kurulmasına karar verildi. Sultan III. Murad'ın bir fermanıyla, Tophane sırtlarında ve bugünkü Fransız Sarayı'nın bulunduğu yerde bir rasadhane inşasına başlandı. Astronomi sahasındaki önemli kitaplar ve aletler bu rasadhanede toplandı. Alat el-rasadiyye li zic-i şehinşahiyye adı ile Takıyüddin'in maiyyetindeki alimlerden biri tarafından yazılan risalede ve Alauddin Mansur el-Şirazi'nin Şehinşahname adlı eserinde rasadhanede çalışan alimlerin ve rasadlarda kullanılan aletlerin resimleri verilmektedir. Fakat rasathane binasının yeri ve şekli hakkında herhangi kesin bir bilgiye sahip değiliz. Rasadhane binasından başka "çah-ı rasad" denilen bir kuyudan da bahsedilmektedir.
Takiyüddin rasad çalışmalarına Mısır'da iken başlamış, bu esnada astronomi sahasında değerli eserler meydana getirmişti. Bu çalışmalar sırasında Uluğ Bey Zici'ndeki bazı eksik kısımları tesbit etmiş ve yeni bir zic hazırlamaya karar vermişti. İstanbul Rasathanesi'nin tesisi ile bu çalışmaları tamamlama imkan doğdu. Ancak, Osmanlı bilim tarihinde önemli bir yeri olan bu çalışmalar, muhtelif sebeblerle uzun ömürlü olmadı, böylece Takıyüddin'in astronomi gözlemleri yarım kaldı. Takıyüddin son yıllarını üzüntü içinde geçirdi ve 993/1585 yılında 59 yaşında iken İstanbul'da öldü.
Takiyüddin, Osmanlı döneminde yetişmiş en büyük ve bilime en orijinal katkılar yapan astronomi bilginidir. O, Şam ve Semerkand matematik-astronomi geleneklerini şahsında birleştirmiş, çalışmalarıyla Semerkand matematik-astronomi okulunun eksik bıraktığı hususları tamamlamaya çalışmıştır. Döneminde siyasî nedenlerle onun çalışmalarını engelleyenler olduğu gibi, Hoca Saduddin, Sokullu Mehmed Paşa, Kazasker Abdülkerim Efendi ve babası Kutbuddin gibi çalışmalarını takdir ve teşvik eden büyükler de olmuştur.
Takiyüddin, matematik sahasında beş, astronomi sahasında yirmi, fizik-mekanik sahasında üç, tıb ve zooloji sahasında birer eser telif etmiş, cisimlerin özgül ağırlıkları ile Arşimed'in hidrostatik tecrübeleri konusuyla ile ilgili bir risale yazmıştır. Eserlerinin hepsi Arapça'dır. Astronomi sahasında, ayrıca Takiyüddin ile ilgisi olan beşi Türkçe, ikisi Arapça ve birisi Farsça olmak üzere sekiz eser mevcuttur. Bu eserlerden özellikle yukarıda zikrettiğimiz Alat el-rasadiyye li Zic-i Şehinşahiyye adlı Türkçe eser önemlidir.
Matematik sahasında Takiyüddin Uker Thedosius'un Arapça tercümesini tahrir etmiş, hind hesabı, münecim hesabı, meçhullerin ve müteferrikatın çıkarılmasını ihtiva eden Buğyet el-tullab min ilm el-hisab adlı bir el kitabı hazırlamıştır. Ayrıca üçgenin kenarları ile açıları arasındaki ilişki ile ilgili bir soruya verdiği cevabı ihtiva eden küçük bir risale kaleme almış, Gıyaseddin Cemşid el-Kaşi'nin el-Risale el-muhitiyye'si üzerine yaptığı çalışmada ise Kaşi'nin ondalık sayılarla işlem yaptığı ve bir çemberde çevre-çap ilişkisini araştırdığı fikirleri tartışmıştır. Ayrıca Takiyüddin cebir sahasında Kitab el-niseb el-mutaşikile fi'l-cebr ve el-mukabele adlı bir risale telif etmiştir.
Şimdiye kadar yapılan araştırmalara göre Takiyüddin'in matematiğe yaptığı en önemli katkı, daha önce el-Öklidisi ve el-Kaşi gibi İslâm matematikçileri tarafından geliştirilen ondalık kesirleri trigonometriye ve astronomiye uygulaması, buna uygun sinüs ve tanjant tabloları hazırlaması ve bunları Ceridet el-durer ve haridet el-fiker adlı zicinde kullanmasıdır. Takiyüddin konunun teorik çerçevesini de Buğyet el-tullab'ın, ikinci makelesinin dokuzuncu babında oluşturmuş ve bunlarla nasıl işlem yapılacağını örnekleri ile göstermiştir. Takiyüddin ayrıca, Osmanlılar'da daha önce Abdurrahman Bistamî ve Molla Lütfi'nin ele aldığı ünlü Delos problemini yeniden ele almış ve bu problemin üç çözüm yolu üzerinde durmuştur.
Takiyüddin'in astronomi sahasında ilk önemli eseri Sidret el-efkar fi melekut el-felek el-devvar (el-Zic el-Şehinşahî) adını taşımaktadır. Bu eser, Takiyüddin tarafından Uluğ Bey Zici'nin tashih ve ikmal için, Mısır ve İstanbul'daki gözlemlerinin sonuçlarına göre hazırlanmıştır. Takiyüddin eserin ilk kırk sahifesinde trigonometrik hesabı inceler. Sonra astoronomik saatleri, gök dairelerinin vb. konuları ele alır. Daha sonra rasat aletlerinin ve rasat usullerinin tarifi, ay ve güneş hareketlerinin rasatları ile altmışlık tabana göre hesap edilmiş sinüs ve diğer trigonometrik fonksiyonların incelenmesi gelir. Hatime bulunmadığına göre eserin henüz tamamlanmadığı söylenebilir. Bu eserde, trigonometri ve pratik astronomiye ilişkin şu sonuçlar tespit edilmiştir: Takiyuddin açıların ölçülmesinde kirişleri değil, İslâm astronomi geleneğine uyarak sinüs, kosinüs, tanjant ve kotanjat gibi trigonometrik fonksiyonları kullanmıştır. Diğer taraftan, Uluğ Bey'den esinlenerek, Cemşid el-Kaşi'nin üçüncü dereceden bir denklem şekline soktuğu sinüs 1º'nin değerini tesbit için farklı bir yöntem geliştirmiş ve bu değeri tam olarak bulmaya çalışmıştır. Ayrıca güneş parametrelerinin hesabında yeni bir yöntem olan ve Avrupa'da Kopernik ile Tycho Brahe'nin haberdar oldukları, üç gözlem noktası metodunu uygulamış, sabit yıldızların enlem ve boylamlarının hesaplanmasında ise Ay'ın aracı olarak kullanılmasını terk ederek Venüs'ü ve ekliptiğe yakın el-Deberan ve Spica Virginis'i kullanarak farklı bir hesaplama usulü geliştirmiştir. Hesaplamalarının neticesinde güneşin eksantrisitesini 2º 0' ve apojenin yıllık hareketini 63'' bulmuştur. Takiyuddin'in bu değerleri, bugün bilinen değerlerle karşılaştırıldığında Kopernik ve T. Brahe'nin değerlerinden daha dakiktir. Bu bize Takuyuddin'in hem rasad hem de hesap yönteminin dakikliği hakkında açık bir fikir vermektedir.
Takiyüddin'in astoronomi sahasında ikinci önemli eseri Ceridet el-durer ve haridet el-fiker adını taşır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Takiyüddin bu eserinde ilk defa ondalık kesirleri trigonometriye ve trigonometrik fonksiyonlara uygulamış sinüs-kosinüs ve tanjant-kotanjat tabloları hazırlamıştır. Ayrıca bu eserinde ondalık kesirleri astronomiye uygulamaş ve yine kendisinin hazırladığı Teshil el-zic el-aşariyye el-Şehinşâhiyye adlı zicinde olduğu gibi, bu zicinde de yay ve açıların derece aksamını ondalık kesirlerle ifade etmiş ve hesaplamalarını da buna uygun olarak yapmıştır. Ayrıca yine bu zicte sabit yıldızlar tablosu dışında tüm astronomik tabloları ondalık kesirlerle hazırlamıştır.
Takiyüddin'in yukarıda zikrettiğimiz üç önemli astronomi eserinin yanında, ikinci derecede öneme haiz ve astronominin çeşitli konularına ait başka eserleri de mevcuttur. Bunlardan biri olan el-Dustur el-racih li-kavaid el-tastih, kürelerin düzlem haline getirilmesini konu alır ve kısmen geometri ile ilgilidir. Diğer bir eseri Reyhanet el-ruh fi resm el-saât alâ mustava el-sutuh adını taşımaktadır ve mermer yüzeyler üzerine çizilen güneş saatlerinden ve bunların özelliklerinden bahseder. Eser öğrencisi Ömer b. Muhammed b. Ebi Bekr el-Fariskuri (öl. 1018/1610) tarafından Nefh el-fuyuh bi şerh reyhanet el-ruh adıyla şerhedilmiş ve bu şerh XI/XVII. asrın başlarında adı bilinmeyen biri tarafından Türkçe'ye tercüme edilmiştir.
Fizik-optik sahasında Takiyüddin, Euclides, İbn el-Heysem ve Kemaleddin el-Farisi'nin konu ile ilgili eserlerini inceleyerek Nevru hadikat el-ebsar ve nuru Hakikat el-enzar adlı eserini telif etmiştir. Bu eserinde Takiyüddin, ışığın mahiyeti, yayılımı ve kırılması gibi konuları ele almış, ışığın küresel yayılımı üzerinde durmuş, ayrıca renk ile ışık arasındaki ilişkileri incelemiştir. Takiyüddin'in eserinde dikkati çeken noktalardan biri de dürbünden ve kullanımından bahsetmesidir.
Takiyüddin mekanik sahasında iki eser kaleme almıştır. Bunlardan en önemlisi 966/1559 yılında Nablus'ta telif ettiği ve mekanik saatleri İslam ve Osmanlı dünyasında ilk olarak ele alan el-Kevakib el-durriyye fi vad el-benkamat el-devriyye adlı eseridir. Takiyüddin eserin önsözünde, Semiz Ali Paşa'nın özel kütüphanesinden ve hizanesinde bulunan Avrupa'dan gelme mekanik saatlerden faydalandığını belirtmektedir. Eserde, Takiyüddin mekanik saatlerden, bunların çeşitlerinden ve şekillerinden bahsetmekte ve her tür saati ele alıp incelemektedir. Takiyüddin'in mekanik sahasındaki ikinci eseri, el-Turuk el-seniyye fi el-alat el-ruhaniyye adını taşımaktadır ve 'ilm el-hıyel' denilen ve klasik İslam medeniyetinde Musaoğulları ve Cezeri'nin incelediği konuları ihtiva etmektedir.
Takiyüddin'in tıb alanında müfredat ilaçları alfabetik olarak incelediği Tercuman el-etibba ve lisan el-elibba, zooloji alanında ise el-Mesabih el-müzhire fi ilm el-bezdere isimli eserleri kaleme almış; ölçü ve tartılarla ilgili olarak da Risale fi amel el-mizan el-tabii adlı risalesini telif etmiştir. Ancak bu eserler henüz incelenmemiştir.
Takiyüddin'in ağabeyi Necmuddin Nokta (öl.989-992/1581-1584 civ.) da bir astronomdu ve bir devr-i daim takvimi hazırlamıştı.
Tıp sahaısında yetişen ve Osmanlı Devliti'nde baş hekim olan en ünlü Halebli hiç şüphesiz Salih b. Nasrullah b. Sellum el-Halebî'dir (öl. 1081/1670). Halebte doğmuş ve ilk tahsilinden sonra Halep Darüşşifasında tıp öğrenimine başlamıştır. Tahsilini tamamladıktan sonra 1654'te İstanbul'a gelmiştir. Önce hassa hekim, sonra Fatih Darüş-şifası'nda başhekim, sonra da, 1656'da, Hekimbaşı olmuş ve ölünceye kadar bu mevkisini korumuştur.
XVII. yüzyılda Rönesansın hekim-filozofu Paracelsus'un (1493/1541) eserlerinin Türkçe'ye tercüme edilmeye başlanmasıyla Osmanlı hekimleri arasında "Tıbb-ı Cedid" veya "Tıbb-ı Kimyevî" isimleriyle anılan yeni bir akım gelişmiştir. Salih b. Nasrullah b. Sellum bu akımın başlamasına öncülük etmiş ve eserlerinde Paracelsus'un fikirlerini ele almış, kendi tecrübelerini ve İslâm tıbbını da katarak tedavide yeni yöntemler geliştirmeye çalışmıştır.
İbn Sellum, ilk eserini 1665 tarihinde Sultan Avcı Mehmed'in emri üzerine kaleme almıştır. Gayet el-beyan fi tedbir beden el-insan adını taşıyan bu eser derleme olmakla beraber yer yer orjinal görüşler de ihtiva etmektedir.
İbn Sellum'un ikinci önemli eseri Gayet el-itkan fi tedbir beden el-insan adını taşımaktadır. Eser müsvedde halinde iken İbn Sellum ölmüş, oğlu Yahya Efendi Fatih Darüşşifası başhekimi Ahmed Ebus-Suud'dan eseri tamamlamasını rica etmiş, böylece eser ortaya çıkmıştır. Daha sonra İbn Sellum'un torunlarınden Kazasker Feyzullah Efendi, Sultanahmet Darüşşifası başhekimi Ebul-Feyz Mustafa b. Ahmed'den eseri Türkçe'ye tercüme etmesini rica etmiş, 1728'de biten bu tercümeye Nüzhet el-ebdan fi tercemet-i gayet el-itkan adı verilmiştir. Genel tıbba ait olan bu kitab dört makale üzerine düzenlenmiş, ayrıca içinde basit ve mürekkep ilaçlara geniş bir eser ayrılmıştır. Bu tercüme 1887'de Sultan II. Abdülhamid'in emriyle basılmıştır.
İbn Sellum üçüncü olarak, Latince'den, Paracelsus'un Iotrokimya'ya ait eserini Arapça'ya tercüme etmiştir. Bu kitap tam bir tercüme değildir. Tıbbî kimyayı esas alan eserde İbn Sellum, Paracelsus ve diğer Avrupa hekimlerin görüşlerinden yararlanmış, bunun yanında kendi bilgi ve tecrübelerini de derleyerek eseri bizzat yazmıştır. Ayrıca Paracelsus teorilerini de teker teker ele alarak şerhetmiştir.
İbn Sellum'un zikre değer dördüncü eseri, Akrabazin-i cedid adını taşımaktadır ve farmakolojiye aittir. Eser, daha sonra hassa hekimlerinden Süleyman Efendi (1716) tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir.
Osmanlı Devleti'nde coğrafya sahasında en ünlü Dimeşkli, Ebu Bekr b. Behram b. Abdullah el-Dimeşkî'dir (öl. 1102/1691). Ebû Bekr el-Dimeşkî (öl.1102/1691): Coğrafya, matematik, astronomi sahasında eserler kalame almıştır.
XI/XVII. yüzyılın sonlarına doğru yaşayan Ebu Bekr b. Behram b. Abdullah el-Dimeşkî, Dimeşk'te doğdu. Bilhassa coğrafya sahasında değerli eserler ortaya koyduğu için coğrafyacı Ebu Bekir Efendi (öl. 1102/1691) olarak tanındı. Memleketinde okuduktan sonra tahsilini tamamlamak için İstanbul'a gelip yerleşti. Tahsilini ikmal ettikten sonra çeşitli medreselerde müderrislik yaptı. 1101/1690'da Haleb kadılığına getirildi; 1102/1691'de azledildi ve aynı yıl öldü. Köprülü Fazıl Ahmed Paşa ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın aracılıkları ile Padişah IV. Mehmed ile tanışan el-Dimeşkî onun emri ile Jonszoon Blaeu'nun Latince aslı on bir cilt olan Atlas Major'unu, Nusret el-islam ve'l-surur fi tahriri atlas mayor adıyla Türkçe'ye tercüme etti. Eser genelde bir coğrafya kitabı olmasına rağmen, Copernicus ve modern astronomi kavramlarından da bahsetmektedir. Böylece el-Dimeşkî'nin bu tercümesi, Osmanlı biliminde, Copernicus astronomisinden bahseden ikinci kaynak olmaktadır. el-Dimeşkî'nin zikredilen bu tercümesinin yanında zamanımıza gelmeyen Cevelan el-efkar fi evalim el-ektar adlı bir eseri vardır. Müellif bu eserinde kainatın şekli, konumu ve benzeri konularda ileri sürülen farklı görüşleri tartıştığını Atlas Major tercümesinde açıklamaktadır.
Haleb geç tarihlerde de âlim yetiştirmeye devam etmiştir. Abdullah b. Abdurrahman el-Halebî el-Mikatî (öl. 1223/1808), Halep, Kahire ve Dimeşk'te yaşamış ve bu şehirlerde muvakkitlik yapmıştır. Eserlerinden klasik ve modern astronomi sahasında iyi derecede bilgi sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Astronomi alanında zamanımıza gelen yedisi Arapça biri Türkçe, sekiz eseri mevcuttur. Klasik astronomide kaleme aldığı eserlerinden biri Sıbt el-Mardinî'nin Hidayet el-sail ila'l-amel bi'l-rub el-kamil'ine yazdığı mufassal şerhtir. Diğer eseri ise Şihabuddîn Ahmed b. Gulamullah el-Kavm el-Rışî'nin, el-Luma fi hall el-kavakib el-seba adlı eseri üzerine kaleme aldığı şerhtir. Modern astronomi sahasında ise Çinarî İsmail Efendi'nin Türkçe'ye aktardığı Cassini Zici'ni Arapça'ya tercüme etmiştir. Bu durum Türkçe'nin modern bilim eserlerinin Arapça'ya aktarılmasındaki aracı rolünü göstermektedir.
Diğer bir âlim Muhammed b. Hüseyin el-Attar el-Halebî'dir (öl. 1243/1828). Aslen Halepli olan Muhammed b. Hüseyin el-Attar, 1177/1764 yılında Şam'da doğdu, 1243/1828 yılında aynı yerde öldü. Döneminde aklî ve naklî ilimleri layıkıyla bilen kişilerdendi. Naklî ilimlerdeki eserlerin yanında, klasik geleneği izleyerek matematik ve astronomi sahasında telif ettiği eserlerle de tanınmıştır. Matematik sahasındaki üç Arapça eserlerden en dikkate değeri Bursalı Kadızade'nin Şerh eşkal el-tesis'i üzerine yazdığı hacimli haşiyedir.
Klasik tabakat kitaplarında adı verilen daha pek çok alim mevcuttur. Kanunî Sultan Süleyman döneminde ilm-i mikat alimi Şemsuddin el-Halebî (960/1553'de sağ); tasavvuf, kelam, fıkıh, fıkıh usulu, hadis, mantık, astronomi alimi Kâsım el-Halebî (öl.1109/1697); kelam, fıkıh, dil, mantık, matematik, astronomi alimi Hüseyin el-Şâmî (öl.1130/1717); ziraat ilminde tanınan Muhammed b. Abdurrahman el-Halebî (el-Nebâtî el-Bâbî) bunlaran yalnızca bir kaçıdır.
Görüldüğü üzere, Halebli ve Dimeşkli pek çok alim matematik, astronomi, tıb, coğrafya, ziraat gibi sahalarda İstanbul'a gelerek veya kendi coğrafyalarında Osmanlı-İslam ilim tarihine katkıda bulunmuştur. İlmî ve aklî hayatı bir vahdet içerisinde sürdüren ulema'nın Osmanlı-İslam coğrafyası içerisindeki hareketliliği hiç şüphesiz üzerinde durulması gereken önemli bir noktadır. Örnek olarak Saçaklızâde lakaplı Muhammed ibn Ebûbekir el-Mar'aşî (ö.1145/1732) bir müddet Halep'te Şa'bâniyye medresesinde de ders vermiştir ve burada mantık dersi okutmuştur.
Tarihte, tek bir siyasî yapı içerisinde cereyan eden ilmî alışveriş ortak bir aklın ve zihniyetin oluşmasına katkıda bulunmuştur. Bugün siyasî yapıların farklı olmasına rağmen ortak bir tarihi ve dini metafiziği paylaşan Türkiye ile Suriye bilginleri yeniden ortak bir akıl inşasında bulunabilmek için birbirlerini tanımak ve ilmî müzakerelerde bulunmak zorundadırlar.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts