İhsan Fazlıoğlu: "Endülüs ve Mağrip Matematiğinin Osmanlı Matematiğinin Oluşumu ve Gelişimindeki Yeri"

İhsan Fazlıoğlu: "Endülüs ve Mağrip Matematiğinin Osmanlı Matematiğinin Oluşumu ve Gelişimindeki Yeri"


Sunulduğu yer:
"Devr el-riyadiyyat el-Meğaribiyye ve el-Endelüsiyye fi tesis ilm el-riyadiyyat ve tatavvurihi fi el-Devlet el-Aliyye el-Osmaniyye" ["Endülüs ve Mağrib Matematiğinin Osmanlı Matematiğinin Oluşumu ve Gelişimindeki Yeri"], IX. Mağrib Arap Matematik Tarihi Sempozyumu, Cezayir Yüksek Öğretmen Fakültesi Matematik Bölümü, Cezayir Lineer Olmayan Entegral Denklemler ve Matematik Tarihi Kurulu, Cezayir Matematik Tarihi Kurumu, Tipaza/Cezayir, 12.-14 Mayıs 2007.

İslam Medeniyeti'nde muhtelif siyasî teşekküllerin varlığına rağmen ilmî birlik daima mevcut olmuş; ortak aklın içeriğini oluşturan mutlak varlık kavramı etrafında bilginler, farklı yöntemleri ve bu yöntemlere bağlı olarak mutlak varlık tasavvurunun değişik varyasyonlarını benimsemekle birlikte, bilginin sürekliliğini korumuş ve bu ilmî süreklilik içerisinde varlık kazanmış müşterek vicdan ve müteal bilinci düşüncelerinde tezahür ettirmişlerdir. Bu nedenle farklı siyasî hakimiyetlerin görünüşte parçaladığı İslam coğrafyasının derinliklerinde akan vicdanî [anlam dünyası] ve ilmî [resim dünyası] aynîlik, İslam medeniyetinde ortaya çıkan felsefe ve bilim sistemlerinin farklı renklerini muayyen çerçevelerde bir arada tutmuş ve tarihî sürekliliğini sağlamıştır.

I. Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi
Selçukluların 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi'yle sistematik olarak yerleşmeye başladıkları Anadolu coğrafyası da, İslam medeniyetinin renklerine büründükçe, bu ortak vicdanın ve ortak aklın içeriğinden tedricî bir biçimde nasibini almaya başlamış; özellikle XIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İslam medeniyeti'ndeki ilmî çerçevenin içerisine tamamıyla dahil olmuştur. İslam coğrafyasının önemli bir kültür havzası olan Endülüs ve Mağrip dünyasının ilmî birikimi de bu entegrasyonun neticesinde Anadolu'ya akmaya başlamış; ilmî araştırma ve çalışmalar için gidiş-gelişler artmıştır. Örnek olarak, İbn Baytar adıyla tanınan Ziyauddin Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed el-Mâlakî'nin (ö. 646/1248) ünlü eseri Camiu mufredat el-edviyye ve el-ağziyye adlı eserini kaleme alırken Anadolu coğrafyasını, özellikle Antalya, Antakya ve Diyarbekir'i dolaşması ve bu eserin daha sonra Osmanlı döneminde tam altı kez Türkçe'ye tercüme edilmesi dikkate şayandır 1. Hiç şüphesiz Anadolu'ya gelen ve kalıcı bir etki bırakan kişi, İnsan-i kamil felsefesi'nin kurucusu İbnü'l-Arabî'dir (ö. 638/1240). Manevî oğlu Sadreddin Konevî (ö. 673/1274) eliyle Mutlak Varlık kavramı üzerinde temellendirilerek felsefî bir karakter kazanan bu sistem Konevî'nin öğrencileriyle bütün bir İslam dünyasına yayılmış, özellikle Davud Kayserî ve Mehmed Fenarî'nin eserleriyle Osmanlı Devleti'nde güçlü bir öğreti olarak günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.
Mısır-Suriye yoluyla Anadolu'ya gelen, muhtemelen daha sonra da Merâğa matematik-astronomi okulunun kadrosuna katılan, matematikçi-astronom Muhyiddîn Yahya b. Muhammed b. Ebî el-Şukr el-Mağribî el-Endelusî (öl. 682/1283) 2 yanında Endülüs-Mağrib'in özellikle astronomi sahasındaki ilmî birikimini Anadolu'ya aktaran Merağa okulunun üyesi, Nasîruddın Tûsî'nin ileri gelen öğrencisi, aklî ve naklî ilimlerde uzman(allâme) İşrâkî filozof Kutbuddin Mahmud b. Mesud el-Şîrâzî'dir (öl. 710/1311). Kutbuddin Şîrâzî, Anadolu'da bulunduğu süre içerisinde Sivas'ta, astronomi sahasında öğrencilerine okuturken kaleme aldığı Nihâyet el-idrâkfî dirâyet el-eflâk (telif tarihi: 681/1282) ile el-Tuhfe el-şahiyye fi ilmî el-hey'e (telif tarihi:684/1285) isimli eserlerinde pek çok Endülüslü astronomun görüşlerini vermesi yanında İbn Bacce'nin kanaatlerini de özetler. Öyle ki, daha sonra Semerkand matematik-astronomi okulunda tedris edilen ve Ali Kuşçu gibi bilginler tarafından üzerinde çalışılan bu eserler kalıcı bir tesir bırakır ve İbn Bacce'nin görüşleri Abdülalî Bircendî tarafından hocası Kadızade Rumî'nin Şerh el-mulahhas fi ilm el-hey'e adlı eserine yazdığı Hâşiye'de alıntılanarak muhafaza edilir. Bircendî'nin bu eserinin Osmanlı medreselerinde ileri seviyede bir ders kitabı olarak okutulduğu hatırlanırsa Mağribli astronomların bazı fikirlerinin dahi ders kitaplarında kısmî olarak yer bulduğu söylenebilir.
Endülüs-Mağrib matematiği ile Anadolu matematiği arasındaki en çarpıcı ilk ilişki hiç şüphesiz, Saragoza Sultanı Ebû Âmir Yusuf b. Ahmed el-Mutemen b. Hud'un (öl. m. 1085) 3 meşhur Kitab el-istikmâl fi el-hendese adlı eserinin serencamında müşahede edilebilir. Tokat/Niksar'da, Nizamiye medresesinde Merağa okulunun ikinci kuşak temsilcisi Muhammed b. Sartak b. Çoban b. Şîrkîr b. Muhammed b. Sartak el-Vararkînî el-Merâğî tarafından öğrencilere okutulan bu eser, bizzat İbn Sertak tarafından el-İkmal adıyla tahrir edilir. el-İkmal'in günümüze gelen Kahire nüshası, Niksar'da İbn Sertak'ın öğrencisi Davud Kayserî tarafından istinsah edilir ve bizzat İbn Sertak tarafından tashih edilir. Davud Kayserî'nin ilk Osmanlı medresesi İznik medresesinin baş müderrisi olduğu düşünüldüğünde Osmanlı matematiği ile Endülüs-Mağrib matematiği arasında daha Osmanlı devletinin kuruluşun ilk aşamasında bir ilişkinin kurulduğu rahatlıkla söylenebilir. Bunun yanında Kayserili Davud'un bizzat istinsah ettiği nüshadaki Sultan II. Bayezid döneminin ünlü âlimi ve Semâniye Medreseleri müderrisi Müeyyedzâde Abdurahman Efendi'nin (öl. 922/1516) temellük kaydı, bu mecmuanın da Osmanlı âlimleri elinde bulunduğunu gösterir. Nitekim Müeyyedzâde'nin kütüphanesi zamanında çok meşhurdu ve hatta öldükten sonra kütüphanenin dağılmaması için Sultan I. Selim özel bir ferman bile çıkarmıştı 4. Bu kütüphaneye ait kitaplar, büyük bir ihtimalle, daha sonra, Sultan III. Murad döneminde İstanbul'da ünlü astronom-matematikçi Takiyüddîn Rasıd tarafından kurulan İstabul Rasadhanesi'nde de kullanılmıştır. Neticede, bir daha tekrar edilirse, yukarıda bu eserin Osmanlı yazma kültürü içindeki seyri hakkında verilen bilgiler, Kayserili Davud'un kurduğu bağın sürekliliğini ve Osmanlı ilim hayatı içinde nispeten belli bir etkisinin olduğunu açıkça göstermektedir.
Bundan daha ilginç olan, el-İkmal'in günümüze gelen Askerî Müze Kütüphanesindeki ikinci nüshasıdır. Bu nüsha hem Fatih Sultan Mehmed hem de Sultan II. Bayezid'in mühürlerini taşır; bu nedenle Saray kitabıdır. Nitekim bu eser, Saray'da bulunan Enderun mektebinin kütüphanesindeydi; ve muhtemelen Enderun mektebinde okutulmuştu. Eserin Askerî Müze'de bulunan nüshasının Enderun kütüphanesinden Mühendishane kütüphanesine verildiğine dair bir vesika elimizdedir. 5 Bu bilgi, modern eğitim kurumu Mühendishane'de de el-İkmal'in en azından müracaat kitabı olarak kullanıldığını göstermektedir.
Anadolu Selçuklu ve Beylikler döneminde Türkiye ile Mağrib arasında ilmî sahadaki ilişkilere verilen örnekler elbette bu kadarla sınırlı değildir. Öte yandan bu ilişkilerin tek yönlü olmadığı en azında tespit ettiğimiz bir örnekle görülmektedir. Yusuf el-Kırşehrî, Anadolu'dan hareketle Mısır üzerinden Mağrib, oradan da Endülüs'e geçmiş, ders almış, ders vermiş ve burada vefat etmiştir. İleride yapılacak araştırmalar buna benzer pek çok örneği tespit etmemize vesile olacaktır.

II. İvme Kazanan İlişkiler: Osmanlı Dönemi
Şimdiye değin Anadolu Selçuklu ve Beylikler dönemine ilişkin verilen örnekler, eski bir geçmişe sahip ve Osmanlı döneminde de devam eden bu ilmî ilişkilerin, normal seyrini izlerken, iki önemli olayla ivme kazandığını ve içeriğini zenginleştirdiğini göstermektedir. Bu olaylardan birincisi Endülüs'ün tamamen düşmesi akabinde ortaya çıkan zulüm neticesinde bazı Arap ve Yahudî bilginlerin Anadolu'ya özellikle İstanbul'a gelmesi; ikincisi ise Yavuz Sultan Selim'in Memluk Devlet'ini fethetmesi akabinde Arap vilayetleri ile Cezayir, Tunus ve Libya'nın Osmanlı siyasî yapısına dahil olmasıdır.
Birinci olay neticesinde, Sultan II. Bayezid döneminden başlayıp XVI. yüzyıl boyunca pek çok alim Osmanlı ülkesine gelmiş, hem klasik İslam ilim geleneğine ait unsurları hem de Avrupa'da gelişen yeni bilgileri aktarmışlardır. Abdusselam el-Muhtedî (918/1512'de sağ) ile [el-Dâbid adlı rasat âleti], Musa Calinus el-İsrailî (X./XVI. yy'in ilk yarısı), tıp ve astronomi [Sıbt el-Mardinî'nin el-Risalet el-Fethiyye'sini İbranice'ye tercüme etmiştir] sahasında çalışmış ve eser kaleme almışken Musa b. Hamun'un tıp sahasında çalışmış, saray hekimliği yapmış ve ilk Türkçe diş hekimliği kitabını yazmıştır. Nureddin el-Mâlekî (X./XVI. yy) ile İbrahim b. Muhammed el-Endelüsî (990/1582'de sağ) astronomi eserleri kaleme almıştır. Koca Davud (X./XVI.yy) bir astronom olarak dönemin en büyük astronomi bilgini Takiyüddin ile ilişki kurmuş, Güneş tutulması rasadını Selanik'ten yaparak bilgiler İstanbul'a göndermiştir. İbn Canî el-Israilî, tıb ile uğraşırken el-Reis İbrahim b. Ahmed el-Endelüsî (1042/1632'de sağ) bir denizci ve topçu ustası olarak topçuluk sahasında özellikle İspanyol topçuluk bilgilerini içeren bir eser kaleme almıştır. Arapça'ya tercüme edilen eser Sultan III. Murad'a sunulmuştur. Ahmed b. Kasım el-Endelüsî (1048/1632'de sağ) ise bir mütercim olarak özellikle teknik eserleri Arapça'ya tercüme etmiştir.
Elbette başta dinî ilimler sahası olmak üzere Osmanlı coğrafyasına daha pek çok bilgin gelmiştir. Ancak burada vurgulanması gereken bir nokta var: Hangi sahada olursa olsun gelen alimler pek çok kitabı da beraberlerinde İstanbul'a getirmiştir. Özellikle aşağıda incelenecek matematik eserleri yanında İbn Rüşd gibi filozofların eserleri de bu yolla yoğun olarak İstanbul'a gelmiştir. Özellikle Tehafutet-Tehafut bu eserler arasında dikkat çekmektedir.
İkinci olay da, yani Arap vilayetleri ile Cezayir, Tunus ve Libya'nın Osmanlı siyasî yapısına dahil olması, hem bilginlerin hem de eserlerin yoğun olarak İstanbul'a gelmesini sağlamıştır. Bunun sonucunda Mağrib matematik eserleriyle hem doğrudan hem de Mısırlı matematikçilerin telifleriyle dolaylı olarak yüzleşilmiştir.
Matematik açısından bakıldığında nasıl bir manzarayla karşı karşıyayız? Başka bir ifadeyle Endülüs-Mağrip matematiğinin Osmanlı'ya uzanan ucunun içeriği nasıldır? Aşağıda bu sorunun üzerinde duracağız; ancak hemen belirtelim ki bu muhteva büyük oranda İbn el-Benna çizgisi tarafından belirlenmiştir.

III. Endülüs-Mağrip Matematiğin Osmanlıya Uzanan Ucu
Endülüs-Mağrib matematiği ile Osmanlı matematiği ilişkileri üzerinde aşağıda yapacağımız değerlendirmelere bir zemin teşkil etmesi bakımından, üzerine dayandığımız malzeme üzerinde bir nebze malumat vermek gerekmektedir. Yukarıda işaret edildiği üzere, Osmanlı matematiğinde Mağrib okulunun en önemli ismi hiç şüphesiz İbn el-Bennâ el-Merrâkuşî diye tanınan Siracüddin Ebu'l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Osman el-Ezdi'dir (öl. 721/1321). Onun Telhîs A'mal el-Hisâb'ı hisabu'l-hindi sahasında Osmanlı matematiğinde önemli bir yere sahiptir. Bir kaç asır tedris hayatında kullanılmasının yanında eserin en önemli iki özelliği mağribi (ğubari) rakamları düzenli bir şekilde kullanması ve rasyonel sayılar aritmetiğinde, doğu İslam matematiğine göre ileri bir seviye göstermesidir. İbnu'l-Benna'nın eserinin Osmanlı alimlerinin eliyle yapılmış bir çok istinsahı Osmanlılarda okutulduğunu göstermektedir. Mesela sadece İstanbul Kütüphanelerinde ona yakın nüshası vardır 6.
İbnu'l-Haim bu eseri el-Hâvi fi İlmi'l-Hisab adıyla dört babta ihtisar etmiştir 7. İbn Haim'in bu ihtisar'ı Osmanlı döneminde Muhammed b. Ebi'l-Feth es-Sufi (öl. 950/1543 civ.) ve Rağıb Paşa Hocası diye tanınan İbrahim b. Mustafa el-Halebi (öl. 1190/1776) tarafından şerhedilmiştir.
Mustafa Sıdkı'nın talebesi Şekerzade Feyzullah Sermed, hocasından matematik tahsil ederken, İbnu'l-Bennâ'nın Telhis'i ile İbnu'l-Haim'in el-Havi'sindeki örnek-problemleri çözümleri ile beraber ayrı bir eser olarak bir araya getirmiştir 8. Şekerzade'nin eseri, ayrıca, aşağıda üzerinde durulacağı üzere, hisabu'l-hindi işlemlerinde kullanılan sembol ve notasyon sisteminin Osmanlı matematikçileri eliyle ulaştığı seviyeyi göstermesi açısından önemlidir. Çünkü, Şekerzade, lafzi yapılara başvurmadan, çözümleri tamamen sembolik olarak vermiştir.
İbnü'l-Mecdi'nin talebelerinden Zeynü'l-Abidin Abdülkadir b. Ali b. Şaban es-Sufi de (öl. 892/1487 ) el-Havi'ye bir şerh kaleme almıştır. Bu şerh de Osmanlılarda kullanılmıştır 9.
İbn el-Bennâ'nın Telhîs A'mal el-Hisâb'ı, ayrıca, büyük Memluklu matematikçi-astronomu İbnu'l-Mecdî diye tanınan Şihabüddin Ebu'l-Abbas Ahmed b. Receb b. Tayboğa (850/1447) tarafından Hâvi'l-Lubab fi Şerhi Telhîs A'mâli'l-Hisâb adıyla şerhedilmiştir. Eser XV. yüzyıl İslam matematiği açısından oldukça önemlidir. Hacimli olan olan şerh Osmanlılar döneminde mutalaa edilmiş ve okutulmuştur Eserin sadece İstanbul kütüphanelerinde ona yakın nüshası vardır 10. Ayrıca aynı esere Abdulaziz b. Ali b. Davud el-Hevvârî (öl. 745/ civ.), el-Lubâb fi Şerh Telhi Amâli'l-Hisab adıyla bir şerh kaleme almıştır. Bu şerh de Osmanlılar döneminde kullanılmıştır 11.
İbnü'l-Benna'nın bu eseri eğitimdeki yaygınlığından dolayı meçhul bir müellif tarafından hıfzının kolay olması için Nüzhetü'l-Elbâb ve Zübdetü't-Telhisi'l-Hisab adıyla nazma çakilmiştir 12.
İbnü'l-Benna'nın Osmanlı matematiğinde sadece Telhis'i değil aynı zamanda Refü'l-Hicab an Vucuhi Amali'l-Hisab 13el-Makalât fi İlmi'l-Hisab 14ve Kitab el-usul fi el-cebr ve el-mukabele gibi eseleri de kullanılmıştır.
Osmanlı döneminde mağribli matematikçi el-Hassar olarak tanınan Ebu Bekr Muhammed b. Abdullah b. 'Ayyâş'ın hisabu'l-hindi sahasındaki eserleri, muhtevalarının, Taşköprülüzade'nin ifadesiyle, Osmanlı matematiğinden farklı olmasına rağmen kullanılmıştır 15. Bu eserler içinde, özellikle el-Beyan ve't-Tizkar fi Ameli Mesaili'l-Ğubar adlı eseri 16ile Kitabü'l-Hassar fi İlmi'l-Ğubar 17 başta gelmektedir.
Osmanlı matematiğinde, hisabu'l-hindi sahasında mütedavil olan diğer önemli bir eser de mağribli matematikçi Nureddin Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed b. Muhammed b. Ali el-Kalasâdî el-Endelüsî (öl. 891/1486)'nin Keşfu'l-Esrâr an İlmi Hurufi'l-Ğubar'ıdır. Eserin Türkiye kütüphanelerinde bulunan nüshaları, Osmanlı matematikçileri elinde mütedavil olduğunu göstermektedir 18. 875 senesinde Ğırnata'da telif edilen eser, mağrib matematiğinde kullanılan ğubari rakamların Avrupa'da, bugün kullanılan şekliyle, yaygınlaşmasında önemli katkılarda bulunmuştur. Kalasâdi'nin ayrıca Tebsiretü'l-Mübtedi bi'l-Kalemi'l-Hindi adlı eseri de hisabü'l-hindi sahasında Osmanlılarda kullanılan eserlerden olmuştur 19.
Osmanlı matematiğinde eserleri kullanılan diğer bir Mağribli matematikçi de İbn Ğazi el-Miknâsî diye tanınan Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Muhammed b. Ali b. Ğazi el-Usmanî el-Fasi'dir (öl. 919/). İbn Ğazi, hisabu'l-hindi sahasında manzum olarak 333 beyit şeklinde telif ettiği Münyetü'l-Hisab adlı eserini 20, yine kendisi Büğyetu't-Tullab fi Şerhi Münyetü'l-Hisab adıyla şerhetmiştir 21. Bu şerh hem genel olarak onuncu yüzyıl İslam matematiği hem de Osmanlı matematiği açısından önem taşımaktadır. Eserde Ebu Bekir el-Hassar, İbnü'l-Benna gibi daha önceki mağribli matematikçilerin çalışmaları da dikkate alınmıştır. XI/XVII. asır Osmanlı matematikçilerinin en önemlilerinden biri olan Ali b. Veli b. Hamza el-Mağribi (öl. 1022/1614)'dir. 995/1591 tarihinde telif ettiği Tuhfet el-Adad Lizevi'l-Ruşd ve'l-Sedad adlı Türkçe matematik eserinde İbnü'l-Haim yanında İbn Ğazi'den de faydalanmıştır. Aynı yüzyılda diğer bir Osmanlı matematikçisi Cemaluddin Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Piri (öl. 1040/1631) el-Yevakitu'l-Mufassalat li'l-Leali'n-Neyyirat fi Amali Zevati'l-Esma ve'l-Munfasilat adlı eserinde İbnü'l-Haim ve Kalasadi yanında İbn Ğazi'nin Büğyetü't-Tullab'ından da istifade etmiştir 22. Bu durum eserin Osmanlı matematikçileri tarafından kaynak olarak kullanıldığını göstermektedir 23.
Mağrib matematiğinin cebir ayağında ise İbn el-Yâsemin adıyla meşhur Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed b. Haccac el-İşbilî (ö. 600/1203) ve eseri el-Yaseminiyye fi ilm el-cebr ve el-mukabele vardır. Özelikle bu esere, İbn el-Haim (ö. 815/1412), Sıbtu'l-Mardinî (ö. 912/1506) ve el-Kalasadî 24 tarafından yazılan şerhler Osmanlı matematikçileri tarafından kullanılmıştır 25.

IV. Etkinin İçeriği ve Analizi
Yukarıda verilen eserlerin ve onlarca nüshasının henüz ayrıntılı incelemesi yapılmış değildir. Biz burada uzun süredir genelde Osmanlı matematik tarihi özelde de İbn Hamza ve Mustafa Sıdkı okulu çerçevesinde yürüttüğümüz çalışmaların genel bir değerlendirmesini yapmaya çalışacağız. Şüphesiz henüz başlangıç aşamasında olan Osmanlı dönemi İslam matematik tarihi çalışmaları, metinlerin ve çok değişik nüshalarının incelenmesi neticesinde açıklığa kavuşacaktır. Buna göre:
1. Genel olarak Endülüs-Mağrib matematiği özel olarak İbn el-Benna okulunun eserleri Osmanlı matematiğinde özellikle harizmiyatın, yani algortimik hesabın (düzenli hesap tekniğinin) önünü açmıştır. Ancak hemen işaret edilmelidir ki, bu döneme kadar pratik algoritmik karakteri yüksek olan Osmanlı muhasebe matematiği uygun bir zemin hazırlamıştı. Esas itibariyle Türkçe'yle kaleme alınan muhasebe matematik kitapları pratik hesap kuralları ile elden geldiğince sembolik hesap tekniklerine yer vermekteydi. Mağrib matematiğinin algoritmik karakteri ve teknikleriyle birleşince Osmanlı matematiğinde ? hesap' gücünün arttığını müşahede ediyoruz.
2. Harizmiyat yanında Osmanlı matematiği İbn Hamza ve İbn Pirî örneğinde görüldüğü üzere kare ve küp kök hesapları ile özellik zevat el-esma konusunda Mağrip matematiğinin üretiminden yararlanmıştır.
3. Endülüs-Mağrip matematiğinin Osmanlı matematiğine en önemli katkısı cebirsel notasyon ve semboller konusunda görülmektedir. Daha önce dile getirildiği üzere, Osmanlı muhasebe matematiği de lafzî deyişlerden kurtulup işlemleri sembollerle gösterme eğilimindeydi ve bunu daha çok hızlı işlem yapmak için istiyordu. Ancak ilginç olan aynı dönemlerde Osmanlı sahasında kaleme alınan Arapça matematik kitaplarında böyle bir yönelim görülmez. Bu muhtemelen Arapça lafız ile temsil ettiği hakikat arasındaki organik kopmaz bağ ile alakalıdır. Her halükarda yeni bir simge yeni bir dil demekti ve ne kadar içeriksiz olduğu düşünülürse düşünülsün Arapça metnin içerisine yabancı bir unsur sokmak o kadar kolay değildi; ayrıca Arapça harf-i tarif de simgenin tekrar yazımında dilbilgisel açıdan sorun çıkartıyordu. Bu tespitler cebirsel notasyon ve simgelerin niçin sistematik olarak ilk defa Türkçe matematik metinlerinde ortaya çıktığını göstermektedir.
4. Yukarıda tasvir edilen durumu başarıyla temsil eden en önemli ilk isim hiç şüphesiz İbn Hamza'dır. İbn Hazma Tuhfe'sinde yalnızca İbn el-Benna okulunun hesap, misaha ve cebirdeki birikimini aktarmakla kalmaz; ama aynı zamanda cebirsel notasyon ve sembolleri sistematik bir şekilde verir. Eserinin Türkçe olması cebirsel sembol ve notasyonların metnin içersine serpiştirilmesini kolaylaştırır. Ancak tam burada İbn Hamza'nın daha büyük bir başarısı şimdiye değin dikkat çekmemiştir: O da İbn Hamza'nın yukarıda kısaca atıf yapılan pratik karakteri baskın Osmanlı muhasebe matematiği ile Endülüs-Mağrib matematiği arasında başarılı bir terkip gerçekleştirmesidir. O böylece bir yandan Osmanlı muhasebe matematiğinin pratik karakterini ve genel yönelimini korumuş; diğer yandan da Endülüs-Mağrip matematiğinin içeriğini aktararak Osmanlı muhasebe matematiğinin seviyesini yükseltmiştir. İbn Hamza sonrası Osmanlı muhasebe matematiğinde yenileşme dönemine kadar onun eserini aşan bir eser telif edilememesi bu duruma güzel bir örnektir. Elbette yazdıkları eserlerde onun çerçevesini dikkate almışlardır.
5. Bundan daha önemlisi, Endülüs-Mağrip matematiğinin Mısır kolu İbn el-Mecdi ile İbn el-Haim'in eserlerinin de tesiri ile İstanbul merkezli Osmanlı coğrafyasında kaleme alınan Arapça ve Türkçe eserde cebirsel notasyon ve sembollerin yaygın bir biçimde kullanılmasıdır. Elbette matematiğin lazfî karakteri muhafaza edilmiş; onunla paralel bir biçimde sembol kullanılmıştır. İstanbul'daki yazma kütüphanelerde bulunan pek çok cebir eserinde hem metin içerisinde hem hamişlerde hem de taire denilen eserin içerisine konulan kağıt parçalarında cebirsel sembollerin lafız dikkate alınmaksızın kullanılması özellikle dikkate değerdir.
6. XVIII. yüzyılın ilk yarısında başlayan yenileşme hareketinde Osmanlı bilginleri Batı Avrupa'dan gelen yeni bilgiler yanında kendi klasik köklerine de yeniden yöneldiler ve içerisinde yaşadıkları sistemin bakışı dışında geleneklerini yeni bir yoruma tabi tutup tutamayacaklarını araştırdılar. Deyiş yerindeyse geleceğe yeni bir atılım için köklere döndüler. Matematik söz konusu olduğunda bu tavır hiç şüphesiz XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Mustafa Sıdkı ve öğrencileri tarafından temsil edilmiştir. Mustafa Sıdkı hem Batı Avrupa dillerinden matematik kitapları tercüme etmiş hem de Abbasî döneminde Bağdad'da tercüme edilmiş ya da İslam medeniyetinde kaleme alınmış pek çok eseri yeniden tahrir etmiş; Nasiruddin Tusî'nin Mutevassitat tahrirlerini çoğaltmış ve okutmuştur. Hem Mustafa Sıdkı hem de ileri gelen öğrencisi Şekerzade Feyzullah Sermed, Endülüs-Mağrip, özellikle İbn el-Benna okulunun eserlerine özel bir önem vermiş; eserleri çoğaltmış(istinsah etmiş) ve okutmuşlardır. Bu çerçevede cebirsel notasyon ve sembolleri yeniden ele almış ve nihaî halini vermişlerdir. Onlara göre matematik-cebirsel işlemler için semboller tek başına yeterlidir; lafzî açıklamaya gerek yoktur. Bütün bir cebirsel işlemleri yalnızca sembollerle yürüterek, bir hesap şebekesi haline dönüştürerek, Endülüs-Mağrip matematikçileri tarafından kurulan cebirsel notasyon ve sembol sistemine son şeklini vermişlerdir. Bu tavır yenileşme döneminin sonlarında modern matematiği çevirme ve anlama konusunda Osmanlı matematikçilerine uygun bir zemin hazırlamıştır.
7. Başta İbn el-Yâsemin'in eseri olmak üzere, cebir sahasındaki diğer eser ve şerhlerinin başta İstanbul olmak üzere Türkiye'de bulunan ve Osmanlı döneminde istinsah edilen nüshalarının metinler ve hamişleri özellikle cebirsel notasyon ve semboller açısından son derece önem arz etmektedir 26. Bu konuda çalışan araştırmacılar özellikle XVII. Yüzyıl sonrası eserlerin nüshalarına özel bir dikkat atfetmelidirler.

V. Geleceğe Yönelik Sorular
Şimdiye değin yapılan tespitlerin bazı konuların daha derin araştırılmasını gerektirdiği kanaatindeyim. Özellikle;
1. Kelamcıların Evreni içeriksizleştirme, spritüel unsurlardan temizleme, arındırma fikri ile matematiğin içeriksizleştirilmesi, simgeselleştirilmesi fikri arasındaki ilişki, özellikle XV. yüzyılın ikinci yarısından sonra nasıl gelişmiştir?
2. O döneme değin lafız ile hakikat arasındaki ilişkinin Arapça ile temsil edilen yapısı nasıl aşılmış ve matematik yapıların içeriksiz saf sembolik karakterleri nasıl gelişmiştir? Özellikle bunun dil felsefesi açısından üzerinde durulması gereken bir konu olduğu açıktır.
3. Simgeleştirme, sayı kavramının tanımında ve idrakinde ne gibi sonuçlar doğurmuştur?
4. Osmanlı muhasebe matematiği ile hem genel olarak matematikte hem de özel olarak cebirde sembol fikrinin gelişmesi arasındaki ilişkiler nelerdir?



1 Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, c. II, İstanbul 1997, s. 179.
2 Hayruddin el-Ziriklî, el-A'lâm, c. VIII, Beyrut 1990, s. 166.
3 Kâdı Sâid el-Endelusî, Tabakât el-umem, Beyrut 1985, s. 181,
4 İsmail E. Erünsal , Türk Kütüphaneleri Tarihi IIKuruluştan Tanzimat'a Kadar Osmanlı Vakıf Kütüphaneleri, Ankara 1991, s.37-38.
5Kemal Beydilli, Türk Bilim Tarihi ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishane Matbaası ve Kütüphanesi (1776-1826), İstanbul 1995, s. 282, 378, 389, 401, 413; Bu bilgilere göre eser 1806'dan 1836'ya kadar Mühendishane kütüphanesinde kalmıştır.
6Laleli, nr. 2700/2; Hamidiye, nr. 869/1; Bağdalı Vehbi, nr. 1756.
7Nşr. Hudeyr Abbas Muhammed el-Munşedâvî ve Reşîd Abdurrazzak el-Sâlihî, Bağdad 1988.
8Esad Efendi, nr. 3150/2, müellif nüshası.
9Hafid Efendi, nr. 215/1.
10Esad Efendi, nr. 3167 ve 3168; Laleli, nr. 2741.
11Şehid Ali, nr. 1977/3, İstanbul'da 880 senesinde istinsah edilmiştir; Laleli, nr. 2740; Kılıç Ali, nr. 673.
12İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, AY, nr.1566/4.
13Bağdadlı Vehbi, nr. 1006/2.
14Laleli, nr. 2720.
15 Taşköprülü-zade, Miftah el-saade ve misbah el-siyade, c. I, Beyrtu trsz, s. 369.
16İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, AY, nr. 6112.
17Carullah, nr. 1509/4.
18Hasan Hüsni Paşa, nr. 1292/2, Osmanlı matematikçisi Mustafa Sıdkı'nın hattıyla; İstanbul Üniversitesi, nr. 6114/2; Esad Efendi, nr. 3173.
19Atıf Efendi, nr. 1717/3; Laleli, nr. 2702.
20Laleli, 2765/1.
21Laleli, nr. 2765/3; Selimiye, nr. 4777/17.
22Hasan Hüsni, nr. 1292/4, yap. 35b-59a.
23nşr. Muhammed Süveysi, Haleb 1983.
24 Kalasadî şerhinin bir nüshası Mustafa Sıdkı tarafından istinsah edilmiş, öğrencisi de Şekerzade de bu nüshadan yeni bir nüshasını hazırlamıştır (Yazma Bağışlar nr. nr. 1347/7).
25İzgi, c. I, s. 239-241.
26İzgi, c. I, s. 239-241.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts