Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu: "Dâvûd el-Kayserî"
Kısaltılmış hâli çin bkz. "Davud Kayserî", Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, c. I, İstanbul 1999, s. 370-371.
|
Mutasavvıf ve müderris. İlk tahsiline Kayseri'de başladı. Buradaki hocaları arasında usûl ve mantık âlimi Sirâcuddîn Mahmûd el-Urmevî de bulunmaktadır. Naklî ilimleri tahsil ettikten sonra, bu ilimlerdeki bilgi ve görgüsünü artırmak için Mısır'a gitti. Mısır'dan dönüşünde, Tokat-Niksâr'da, Nizâmuddîn Yağıbasan Medresesi'nde (Nizâmiyye Medresesi) Merağa matematik-astronomi okulunun bir temsilcisi olan İbn Sartak el-Vararkînî'den (1314/1327-28) fen bilimlerini tahsil etti. Akabinde, İran'ın Save şehrinde Abdurrezzâk el-Kâşânî'yle (ö.1339) tanıştı. 1336-1337'de inşaatı biten ilk Osmanlı medresesi İznik Medresesine baş müderris tayin edildi. Ölünceye kadar bu görevde kaldı. Kabrinin, İznik'te, Çandarlı Halil Paşa Camii'nin karşısında, bugün Çamdibi denilen yerde bulunduğu rivayet edilmektedir.
Dâvûd el-Kayserî, aklî ve naklî illimlerde iyi bir öğrenim gördü. Dinî ilimlerden fıkıh ve hadis sahalarında derin bilgi sahibi olmasına rağmen daha çok, kelam ile tasavvuf alanlarında temâyüz etti. Öte yandan, Merağa matematik-astronomi okulunun, Nasîruddin el-Tûsî'nin ikinci oğlu Asîluddîn Hasan (ö.1315) idaresindeki ikinci döneminde faâl olarak Rasadhâne ile Medrese'de çalışan hocası İbn Sartak el-Vararkînî vâsıtasıyla, Merâğa okulunun fen ilimleri sahalarındaki birikimini tevârüs ettiği söylenebilir. Ayrıca, İbn Sartak vasıtasıyla, Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya, 4830 numarada kayıtlı mecmuanın (235 vr.) gösterdiği gibi, Aristoteles, Apollonius, Akaton gibi Yunan matematikçi-filozoflarının, el-Kindî, el-Harizmî, Sâbit b. Kurra, İbn Heysem, İbn Salâh, el-Kûhî gibi klasik İslam matematiğinin önemli isimleriyle tanıştığı görülmektedir. Diğer taraftan, Tokat-Niksâr'da, 714/1314-5 ve 715/1315-16 tarihleri arasında, hocası İbn Sartak'ın Risâle el-usûl el-asîliyye fi el-hendese (Kahire Üniversitesi, nr.23209/1, vr. 1b-5b) ile Kitab el-ikmâl el-asîlî fi el-hendese (Kahire Üniversitesi, nr. 23209/2, vr. 6b-225a) adlı geometrik matematiğe (düzlem geometrisi, uzay geometrisi, koni kesitleri, düzlemsel ve küresel trigonometri, geometrik sayılar teorisi ve geometrik cebir) ait eserlerini bizzât istinsah etmiş ve müellifinden okumuştur. İbn Sartak, Kitab el-ikmâl el-asîlî fi el-hendese adlı eserinde el-Tâmâtî adlı bir şahsa atfen bazı geometrik şekillerin ve özellikle elips, parabol ve hiperbol gibi koniklerin tasavvufî-mistik yorumlarını vermektedir (Kahire nüshası, vr. 177a). Bu tavır, İbn Sartak'ın tasavvufî meşrep olduğuna delâlet ettiği gibi, Dâvûd el-Kayserî'nin tasavvufa sulûkunda bu matematik eğitiminin önemli bir yeri olduğunu göstermektedir. Çünkü tasavvufî eserlerinin hemen hepsinin telifleri, bu tarihten sonra yani 1330 civarı ve sonrasıdır. Abdurrezzâk el-Kâşânî ile de, Niksar'daki eğitiminden sonra ve 1330'dan önce görüştüğü ayrıca hatırlanması gereken bir husustur. Dâvûd el-Kayserî'nin başta Merağa matematik-astronomi okulunun birikimi olmak üzere Anadolu'daki klasik ilmî mirası Osmanlı'ya aktardığı görülmektedir. Nitekim, İbn Sartak'ın istinsah ettiği eserlerinin İznik'teki tedris hayatında yanında olduğu düşünülebilir. Örnek olarak, aynı eserlerin İstanbul Askerî Müze, nr. 64/1, vr. 1b-6b ile vr. 6b-290b kayıtlı olan nüshaları Fatih Sultan Mehmed ile Sultan II. Bayezid'in mühürlerini taşımaktadır; mühürler de bu eserlerin Saray kitabı olduğunu düşündürmektedir. Yine bu eserlerin Enderun mektebinde de okutulduğu görülmektedir. Zira Askerî Müze'de bulunan ve Sultan Fatih ile Sultan II. Bayezid'in mührünü taşıyan nüshaların Enderun kütüphanesinden Mühendishâne kütüphanesine verildiği bilinmektedir. Bunun yanında bizzat kendisinin istinsah ettiği Kahire Üniversitesi nüshasında, Sultan II. Bayezid döneminin ünlü âlimi ve Semâniye Medreseleri müderrisi Müeyyed-zâde Abdurahman Efendi'nin (ö.1516) temellük kaydının bulunması, bu nüshanın da Osmanlı âlimleri elinde bulunduğunu gösterir. Netice olarak, özellikle fen bilimleri çerçevesinde, Dâvûd el-Kayserî birikimini İznik Medresesi'ne aktarmış, böylece klasik İslâm ilmî geleneği ile henüz başlangıç aşamasında bulunan Osmanlı ilim hayatı arasında sürekliliği sağlayan bir bağ kurmuştur; bu bağ da nispeten sürekli olmuştur. Dâvûd el-Kayserî'nin zihnîyetinin diğer bir özelliği de, İbn el-Fârız, İbn el-Arabî ve Abdurrezzâk el-Kâşânî tarafından geliştirilen vahdet-i vücûd tasavvufî anlayışını benimsemesidir. Ayrıca, bu tasavvufî anlayışı felsefî mâhiyette yorumlayan ilk düşünürdür. Böylece, bir tasavvufî nazariyeye dönüştürdüğü vahdet-i vücûd anlayışı açısından başta Aristoteles olmak üzere, Fârâbî ve İbn Sînâ gibi İslâm Meşşâî filozofları ile bu filozofları tenkid eden Ebu'l-Berekât el-Bağdâdî'nin felsefi düşüncelerini, özellikle varlık ve zaman anlayışları açısından eleştirmiştir. Vahdet-i vücûd tasavvufî anlayışını benimsemesine rağmen, hiç bir tarikat mensubu olmamış; ayrıca tasavvufî irşâd faaliyeti yürüten bir şeyh konumunda bulunmamıştır. Buna rağmen, tasavvuf alanındaki eserleri vasıtasıyla, başta Şeyh Bedreddin, Molla Fenârî, Kutbuddin İznikî, Sofyalı Bâlî Efendi, Abdullah Bosnevî ve İsmail Hakkı Bursevî olmak üzere Osmanlı alimlerini derinden etkilemiştir. Ayrıca, Altın Orda, İran, Arab dünyası ile Hind Altkıtası'nda yaşamış alimler üzerinde de tesirde bulunmuştur. Özellikle İranlı filozof Molla Sadrâ el-Şirâzî (öl.1640), ünlü mutasavvıf Abdülgani el-Nablusî (ö.1791) ile Cezayir'in millî kahramanı Emir Abdülkâdir (ö.1883) bunlar arasında sayılabilir. İbn el-Arabî'nin Fusûs el-Hikem'ine yazdığı şerh bugün bile hala İran'da ve Hind Alkıtası'nda okutulmaya devam etmektedir. Sonuç olarak, tarihî açıdan bakıldığında, Dâvûd el-Kayserî'nin İslâm-Osmanlı düşüncesindeki en önemli başarısı; irfânî söylemi yani genelde tasavvufî keşf ve ilhamı, özelde vahdet-i vücûd tasavvufî manzumesini burhânî istilahlarla yani medrese diliyle yeniden inşâ etmesi; buna bağlı olarak, Selçuklu-Osmanlı medrese geleneği ile tasavvuf geleneği arasında, dil çerçevesinde belirli bir mutâbakatı sağlamasıdır. İrfanî söylem ile burhânî söylem arasında kurduğu bu dil birliği onun mantık ve matematik eğitiminin tesirini taşımaktadır. Kısaca söylendikte Dâvûd el-Kayserî'nin başta medreseler olmak üzere, Osmanlı ilim ve kültür zihniyetine verdiği renk, tasavvufî-riyâzî bir renktir. Bu renk, Ali Kuşçu ve arkadaşları tarafından, İstanbul merkezli olarak yeniden düzenlenen ilim anlayışına hakim olan kelâmî-riyâzî zihniyetle birleşmiş; böylece altı yüz yıl Osmanlı düşünce hayatının üzerinde iş göreceği ilmî çerçeve, bu temeller üzerinde inşâ edilmiştir. Eseleri: Dâvûd el-Kayserî'nin zamanımıza gelen eserleri, tasavvuf ve kelâm sahasındadır. Başlıca eserleri ise şunlardır: 1. Matla`u husûs el-kelim fî me`ânî Fusûs el-hikem (A): İbn el-Arabî'nin Fusûs el-hikem adlı eserinin şerhidir. En önemli ve en meşhur eseridir. Eseri, İlhanlı veziri İbn Reşiüddin Fazlullah'a (ö.1335) ithaf etmiştir. Dünya yazma kütüphanelerinde bir çok yazma nüshası vardır. Tahran'da (1299), Bombay'da (1300) taşbaskısı olarak basılmış; ayrıca mukaddimesi Celâluddin Aştîyânî adlı bir İranlı âlim şerhetmiştir (Meşhed 1385; 2 bs. Tahran 1991). Eserin birinci bölümü olan Mukaddemat'ı, Mehmet Bayraktar Arapça metin olarak neşretmiş (el-Resâil içinde s. 23-88, Kayseri 1997), akabinde Hasan Şahin ile Seyfullah Sevim tarafından Arapça metin ve Türkçe tercümesiyle beraber tekrar yayınlanmıştır (Kayseri 1997). 2. Nihâyet el-beyân fi dirâyet el-zamân: "Zaman" kavramını felsefe, fizik ve tasavvuf açısından ele alan bir eserdir. Bu eserde Aristoteles'in "öncelik ve sonralığına göre hareketin sayısı" ile Ebû'l-Berekât el-Bağdadî'nin (ö. 1166) "varlığın sayısı ve müddeti," şeklinde tarif ettikleri iki farklı zaman anlayışı incelenip eleştirildikten sonra "varlıktaki olguların birbirleriyle olan ilişkisi ve bu ilişkilerin müddeti ve ölçüsü" anlayışına dayanan yeni bir zaman anlayışı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Eserin dünya tazma kütüphanelerin bir çok nüshası bulunmaktadır. Ayrıca, Mehmet Bayraktar tarafından tenkitli metni yayınlanmıştır (el-Resâil içinde s. 161-177, Kayseri 1997). Kaynakça: Târih,42-43,199-200; ŞN,7-8; Kemal Beydilli, Türk Bilim Tarihi ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishane Matbaası ve Kütüphanesi (1776-1826), İstanbul 1995, s. 282, 378, 389, 401, 413; Mehmed Bayraktar, Kayserili Davud, Ankara 1988, s. 31-33; aynı yazar, DİA,IX,32-35; İhsan Fazlıoğlu, "Osmanlı Coğrafyasında İlmî Hayatın Teşekkülü ve Dâvûd el-Kayserî (656-660/1258-1261 - 751/1350)", Uluslararası Davud el-Kayserî Sempozyumu, Kayseri 1998, s.25-42. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder