İhsan Fazlıoğlu: "Seyyid Ali Paşa"
Kısaltılmış hali için bkz. ?Seyyid Ali Paşa?, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, c. II, İstanbul 1999, s. 529.
|
Matematikçi, mühendis, başhoca. Çoçukluğu ve gençliği hakkında bilgi yoktur. Mühendishâne-i Berri-i Hümâyun'da okudu. Mühendishâne'nin başhocası Hüseyin Rıfkî Tâmânî, 1817'de Medine-i Münevvere'de vefat edince, onun yerine başhoca olarak atandı. Böylece, mezun olduğu, daha sonra da hendese ve istihkâm derslerini verdiği Mühendishane'nin Tamanî'den sonra ikinci başhocası oldu. Ancak takip ettiği yerli çizgi sebebiyle, 1830-1831'de, başhocalıktan azlonuldu. Yerine İshak Hoca tayin edildi. Medine-i Münevvere'ye inşaat işleri için gönderilen İshak Hoca'nın yerine vekalet eden Abdülhalîm Efendi'nin 1835-1836'da vefat etmesi üzerine tekrar başhocalık görevine getirildi. Mirliva rütbesini taşıyan Seyyid Ali Paşa, ömrünün son yıllarında başhocalık görevinden ayrıldı ve müstakillen nâzır tayin edildi. Bu görevini sürdürürken vefat etti. Kabri Sütlüce mezarlığındadır.
Seyyid Ali Paşa, Osmanlı-Türk Batılılaşmasının bilim boyutu çerçevesinde dikkat çeken bir isimdir. Batı eğitim tarzına göre kurulan ve büyük oranda Batı-Avrupa bilim ve teknoloji kavramlarıyla yetişen bir nesle mensûb olmasına rağmen, telif ve tercüme ettiği eserlerde kendi kültür ve medeniyetinin ilmî birikimini de göz önünde bulundurmuştur. Bu bağlamda Başhoca olduğu dönemde ikinci hoca Yahya Nâcî, üçüncü hoca Seyyid Mehmet, dördüncü hoca Seyyid Abdülhalîm ve Mühendishane'nin diğer hocaları Seyyid Ömer ve Mahmûd Efendi ile birlike Masdariyeci-zâde Hüseyin Efendi'nin (öl. 1825 civarı), Teslîs-i zâviye ve kavs risâlesi'ne, "Osmanlı Mühendis-hânesi'nde bulunmuş olan ilmî bir isbatın Avrupalılarca kendilerine maledilmemesi için ..." şehâdet ve tasdîk vermiştir. Bu cümle ve tavır Seyyid Ali Paşa ile çevresinin hâlet-i ruhiyesini iyi bir şekilde yansıtmaktadır. Seyyid Ali Paşa'nın bu tavrı geometriye dair kaleme aldığı önemli eseri, koni kesitleri ile ilgili olan Usûl-i kutû-i mahrûtiyât'da açıkça görülmektedir. Türkçe telif edilen eserde, Seyyid Ali Paşa, koni kesitleri konusunda, kendi tespitleri yanında Apollonius'tan Nasîruddin Tûsî'ye kadar olan gelişmelerle, Avrupa'da bu sahada telif edilen eserleri dikkate almış; incelemesinde cebir kullanmadan ispatlarını sadece hendese ile yapmıştır. Seyyid Ali Paşa'nın eserinin mukaddimesinde verdiği bilgiler Osmanlı ilim tarihi için önem arzetmektedir. O, Osmanlı topraklarında koni kesitlerinden bahseden pek çok kitabın varlığına rağmen bunlarının çoğunun Arap yahut Frenk lisanlarında olduğunu, ayrıca çoğunun cebire dayalı ispat yaptığından cebir bilmeksizin bu kitaplardan faydalanılamadığını, ancak koni kesitlerinin pek çok yerde kullanılmasından dolayı cihad için gerekli bir ilim olduğunu, bundan dolayı bu ilmin Mühendishane-i Humayun'da okutulması şartı getiririldiğini, kendisinin de bütün bu zikrettiği gerekçelerden dolayı böyle bir eseri kaleme aldığını belirtmektedir. Sultan Abdülmecid'e sunulan eser, İstanbul'da 1841 yılında basılmış (6+207+12 sahife), bir mukaddime, bir tenbih, bir maksat ve bazı lâmihalar şekinde tertip edilmiştir (matbu nüshası için bkz. İstanbul Üniversitesi Ktp., nr. 77473). Seyyid Ali Paşa'nın kendi mensub olduğu medeniyetin ilmî paradigmasına bağlı olduğunu gösteren en iyi örnek, Ali Kuşçu'nun el-Fethiyye fî ilm el-hey'e adlı Fatih Sultan Mehmed'e sunduğu eseri, Mir'ât-i âlem adıyla özet şeklinde Türkçe'ye tercüme etmesinde görülür. Ali Kuşçu'nun bu eseri, İbn Heysem'in riyâzî ile tabîî yaklaşımları terkib ederek ortaya koyduğu ve daha sonra özellikle Merağa matematik-astronomi okulu ile Ömer Çağmînî tarafından devam ettirilen fizik muhtevalı astronomi anlayışını tasfiye ettiği saf riyâzî yaklaşımı esas alan bir çalışmadır. Nitekim Seyyid Ali Paşa, tercümesinin mukaddismesinde, Arsitoteles-Batlamyus, Pitagoras-Eflatun-Kopernik ve Tyhco Brahe'nin evren tasavvurlarıyla ilgili bilgi verdikten sonra, kendisinin İslâm ülkelerinde cârî olan Batlamyus sistemini tercih ettiğini belirtmektedir. Bu tercih, modern tarz eğitim veren bir kurumda yetişen ve orada başhocalık yapan bir zatın olması açısından dikkate değerdir. Bu durum, Seyyid Ali Paşa'nın meselenin daha çok riyâzî yönüyle ilgilendiğini gösterir. Nitekim tercümesinin mukaddimesinde riyaziyyât ve bunun bir alt dalı olarak gördüğü astronomiyi klasik ilim tasnifi çerçevesi içerisinde ele alması Seyyid Ali Paşa'nın riyazî yönelimi ile ilimden ne anladığını açıkça ortaya koyar. İstanbul'da 1823-1824'de basılan eser, üç makaleye ayrılır. Mukaddimede tercümede geçen terimler izah edilir. Birinci makale altı, ikinci makale on, üçüncü makale bir mukaddime ve altı baba taksim edilmiştir. Tercümede metne ait yirmi iki şema mevcuttur. Seyyid Ali Paşa'nın, ayrıca, 1843'de İstanbul'da basılan harp sanatıyla ilgili İstihkâmât-i cesîme adlı bir eseri vardır. Ancak onun dikkate değer bir çalışması da, 1797'de Mühendishâne'de henüz bir öğrenciyken tercüme-telif ettiği, Fransızca dilbilgisini Türkçe olarak anlatan belki de ilk teşebbüslerden birisi olan Resm el-acîb, yahut Sanat-i kitâbet adlı yazma eseridir (Askeri Müze Ktp. nr. 3026, 54 yaprak). Kaynaklar: Mir'at-i mühendishane, s. 51, 61-62, 66, 82; OM, III, 275; OALT, II, s. 587-588; OMLT, I, s. 288-290, Özege, II, 935, 1160; GAL, II, 235, SII, 330. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder