İhsan Fazlıoğlu ile Ahlâk-ı Alâ’î Okumalarından Bir Anekdot: "Süleymaniye Camii Tablosundaki Çivili Semerin Gizemi"

İhsan Fazlıoğlu ile Ahlâk-ı Alâ’î Okumalarından Bir Anekdot: "Süleymaniye Camii Tablosundaki Çivili Semerin Gizemi"

İhsan Fazlıoğlu ile Ahlâk-ı Alâ’î Okumaları notları arasında yer alan bir anekdotu ayrıca istifadenize sunuyorum.  Yararlı olması dilekleriyle...

***

Tam Süleymaniye Camisi yapılırken hemen bu Beyoğlu’ndan Süleymaniye’ye bakan tepede geliyor bir Fransız ressam, otel kiralıyor. Süleymaniye’nin resmini daha Süleymaniye yapılırken çiziyor. Şimdi resimlerde enteresan bir şey var. Semer… 


Semerde çiviler var...
Şimdi bunu gavurlar nasıl yorumluyorlar? İyi çalışsın… 
Ama işin garibi çiviler hayvanın tarafında değil, üzerine oturulan tarafında. 'Köleler için mi?' diye düşünüyorlar. Bunu bir türlü çözemiyorlar. Kaynak da yok. Fakat 1600’lerin sonu, 1700’lerin başında mahkeme kayıtlarında enteresan bir şey çıkıyor. 

Diyor ki müşteki olan: 
"Efendim, daha önceki adet ve uygulamalardan biliyoruz ki, hayvanlara yük taşıtıyoruz. Adam 5 kilometre yük taşıtıyor. Getiriyor adam onu, çekiyor amele, yükleri boşalttıktan sonra geri dönmeyecek mi 5 kilometre daha? Üzerine biniyor hayvanın. Kural koymuşlar, demişler ki: 'Hayvanlara binilmeyecek. Yürüyeceksin. Çünkü hayvan 5 km. yük taşımış, sen niye biniyorsun? Zaten yorgun senin gibi.'

 Fakat bizim ordakiler bunu bilmiyorlar, dinlemiyorlar. Bunun üzerine 'çivi konacak, binmesinler' demişler." Mahkeme kaydında böyle diyor. "Fakat" diyor, "bunu da diyor kalın sof (bir çeşit sertçe, ince yünlü kumaş*) yaparak onun üzerine sererek biniyorlar."

 Kadının kararı ne? Hemen uzmanı çağırıyor, diyor ki: “Şu kalınlıktaki sofun etkisinin azalacağı çivinin büyüklüğü ne kadardır?” Uzman “Şu kadardır.” diyor. Bir fetva, “Bütün İstanbul’daki katır, eşek-atlar zaten savaş aleti -eğerlerindeki çivinin boyu şu kadar olacaktır,” diyor. Sof işe yaramıyor. Anlıyorlar ki geriye dönüp, demek ki bu o dönemden beri var.

***
Metnin tamamına erişim için Bkz:
***

Sof: 
15. yy'dan itibaren Ankara ve çevresinde üretilen bir cins kumaştır. Bu kumaş Ankara keçisi adıyla da bilinen tiftik keçisinin yününün eğrilip ip haline getirilip dokunması sonucu üretilir. Bu keçiden elde edilen tiftik son derece yumuşak ve parlaktır. Bu özellikleri yalnızca yerli tüccarları değil Avrupalıları da cezbetmiş olacak ki sof Ankara'dan çok uzaklara yayılabilmiştir. Batı da Mohair ya da parlaklığından ötürü "diamond fiber" olarak isimlendirilir. 

(Kaynak: Ekşi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts