İHSAN FAZLIOĞLU İLE AHLÂK-I ALÂ’Î OKUMALARI DERS NOTLARI-XI
(58-59.sayfa)
Geçen hafta ki
derste nefs-i natıka dediğimiz yani bugünkü tabirle homo sapiens sapiensin (insanın
düşündüğünün üzerine düşünmesi) homo sapiensi nasıl homo sapiens sapiens
yaptığını dönemin felsefe-bilim anlayışı içerisinde açıklamıştık. Kınalızade bunun için 6 bahis açacağını söylemişti ve
bunlar;
·
Nefsin varlığını ispatı
·
Cevher olması
·
Basit olması
·
Cisim ve cismani olmaması
·
Kendisini idrak edici
olması
·
Mahsus olmaması’dır.
Bu tür klasik
metinlerin okuma amacı nedir? Biliyoruz ki bu metinler ağırlıklı olarak zamanı
geçmiş bilgiyle inşa edilmiştir. Bu bilgilerle bugüne bir şeyler söyleyemeyiz.
İbni Sina’nın İşarât ve't-Tenbihât’ını okuduğumuz zaman Harizmi’nin Kitab
fil-Hisab’ını okuduğumuz zaman ya da Tusi’ nin astronomi kitabını okuduğumuz zaman oradaki bilgiler bugüne
hitap eden bilgiler değil şüphesiz. Bu metinleri okurken bakacağımız husus
yazarın nasıl analiz yaptığı, meseleyi nasıl temellendirdiğidir. Örneğin son
derece mistik metinler ortaya koyan Davudul Kayseri, Molla Fenari gibi
kişilerin kitaplarında inanılmaz analitik kafayla karşılaşırız. Hikmetül İşrakı
okuduğumuzda içerik olarak çok farklı bir düşünsel atmosferle karşılaşırız
ancak metnin örgüsü tamamen mantıksal ve analitiktir. Burada ki asıl mesele
filozof metinleri bir nevi bizim zihnimizi terbiye etme aracıdır. Biz bir grup
arkadaşla Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi’ni okuduk. Bu kitapta ki bilgilerin yüzde
75’i bugün için bir anlam ifade etmiyor. Fakat bu metinle felsefe nasıl bir
yöntem takip eder? Nasıl felsefe yapılır? Kavramlar birbirleriyle nasıl
ilişkilendirilir? Yargılar birbirleriyle nasıl ilişkilendirilir? Sonuç nasıl
çıkartılır? Burada okuduğumuz şeyler sonuçları bakımından yüzde yüz tasvip
edilecek şeyler olmayabilir ama yöntemi görmek için okunması gerekir. Bu eser Türkçe
yazılmış en önemli ahlak kitabı. Hatta dayandığı Arapça Farsça kaylarından da
önemli bir eserdir.
16. yy da
Osmanlının en zirvede olduğu dönemde Kınalızade ahlak ve siyaset üzerine bir
metin kaleme alıyor. Aynı dönemde başka önemli alimlerde önemli metinler ortaya
koymuşlardır. Bu açıdan 16. Yy Osmanlı entelektüel hayatının en velüd dönemdir.
‘evvelki ispatı vücudu nefsi natıkadır. Malum ola ki nefsi insiyalenin
vücudu bedihiyy-i evveldir’. İnsan nefsinin varlığı apaçıktır, bedihiyattandır.
Bedihiyyat aklın apriori ilkelerindendir. Deneyim, tecrübe gibi sonradan elde
ettiğimiz değil direk apaçık olarak var olan ilkelerdir. Bedihiyyat apaçıksa niye
bilginin konusu oluyor aynı şekilde bu ilkelerin bilinmesi gerekmiyor mu? Bu
apaçık ilkelerden insan habersiz olabilir ki? Herkes apaçık olan bu ilkelerin gaflet
durumunda üstü örtülmüş olur. Bu örtüyü eğitimle kaldırılır. Bu eğitimler tenbih
cihetindendir yoksa ilim cihetinden değil. Mesela vatan sevgisi kültürün bedihiyyatındır.
Bazılarında kültürümüzün içinde yetişmesine rağmen ‘vatan sevgisi’ oluşmamıştır.
Bu kişileri eğiterek var olan ‘vatan sevgisinin’ üzerindeki tozlar temizlenerek
ortaya çıkması sağlanır. Evveliyat
insan aklının doğasından kaynaklanan ilkelerdir. İlk ilkelerdir.
‘Bediyy-i
evvveli delil ü beyan ve hücceti burhan getirmekten müstağnidir’. Bediyyat
evveliyat delil istemez beyan istemez, hüccet istemez burhan istemez. Zira azher-i eşya insana kendi hakikat u zatıdır
ki bir an evvel bir sa ‘at mahfi veya malum olmak yoktur’. Zira ezher-i
eşya şunu demek istiyor, bir insan için apaçık olan kendidir. ‘Ezher-i eşya insanın kendi hakiki zatıdır’.
Sen kendi hakikat-ı zatında şüphe edermisin? ‘zira ezher-i
eşya’ en açık şey insanın kendi hakikatı zatıdır ki, bir an bile bir saat
mahfi veya malum olmak yoktur . Kendi zatından mahrum olduğunda psikolojik
olarak hasta kabul edilir. Neden böyle kabul edilir. Çünkü insanın zatına şuuru
bir süreç değildir. Kendini idrak etme bir süreç değildir. Ne demek şuur?
İhsas, intiza, idrakin mecbuuna şuur denir.
İhsas; Hem iç hemde dış duyarlılığımız.
İntiza; Eşyayla irtibat kurarken yaptığımız işlem, ayıklama.
İdrak; Bunların hepsini aklımızda taşımak.
Bunların birlikteliği şuurdur. Şuur
en temeldeki taşıyıcı birliktir. İnsan yetilerinin birliğidir. Onun hisle
akraba, duyarlıkta intizada idrakle birdir bizim hassasiyetimiz şuur demektir.
Bundan bir an uzak duramayız.
‘Ve insan marifet-i zatında hücceti istidlale muhtaç olmaz’; insan
kendi zatına delil getirmez. Çünkü güneşin olduğuna delil gerekmez. Güneşin
delile ihtiyacı yoktur diyor şair. Baktığın zaman apaçık.
Delil ne demek? Hatırlayalım
delil rehber demek. Turist rehberi.
Rehber bizi bilinen bir yerden bilinmeyen bir yere götürür. Benim zatımın
bilinmezliği olacak ki bilinenden hareket ederek zatımı bileyim. Apaçık olan
bildiğim bir şeyi her zaman şuurunda olduğum bir şeyi ben meçhul bilinmeyen
kılamam ki. Onun için delile ihtiyaç yok. Delil bilinen bir şeyden hareket
ederek bilinmeyene varmaktır. A ve B var A’ dan B’ ye ulaştıran sürece delil
diyoruz.
‘Zira şey ile nefsi mabeyninde tahallülü vasıta muhaldir’. Bilmek
için bir şeyi aramıza mesafe koymak lazım. Bilmek için o şeyle aramıza mesafe koymamız
gerekir. Latincede ki obje kelimesi objekareden gelir ve objekarede dışarı
fırlatmak anlamına gelir. Önce nesneyle aramıza mesafe koyarız sonrada bilgiyle
bu mesafenin gidermeye çalışırız. Ben zatımla arama mesafe koyamayacağım için
yukarıdaki bilgi yolu kapanmış olur. Çünkü kendimizi objeleştiremeyiz hiçbir
zaman. Objede bilen,bilinen ve bu ikisinin terkibinden yok ki. Kendimi objeleştiremem ki, kendim için onu
bileyim. Kendimi objeleştirebilir miyim? Çünkü objede bilinen, bilen ve bu
ikisinin terkibinden bilgi ortaya çıkar. Şimdi buraya verileri
yerleştirdiğimizde bilen benim, bilinen benim, bilgi ben olmuş oluyor. Böyle
bir durumda ittihat ortaya çıkar. Buna ittihatı akıl makul vel akl diyoruz. Bura
da akıl akledilen ve akleden olarak aynı
şeydir. Bu bilgiye Hudiri bilgi diyoruz. Yani biz istidlali bilgiyle, kesin
bilgiyle nefsimizi bilemeyiz ancak huduri bilgiyle bilebiliriz.
Tahayyülü vasıta muhaldir. Bir şey ile nefsi arasına bir boşluğun
girmesi mümkün değil. Nefsi mücerred
midir maddi midir ; cevher midir araz mıdır.
ve sayir ahval ü havassı ve ahkam u avarızı delile muhtaç ve ispata
mevkuf olsa cayizdir. Nefis dediğimiz şey mücerretmidir, maddimidir,
Mücerred:
Maddeden ari, soyut demek değil. Maddeden
ayrı maddeyle bitişik olmayan.
Cevher midir araz mıdır? Ve diğer halleri ve ahkâmı ve arazları delili
muhtaç olabilir. İspatta isteyebilirler.
‘Onların ekseri vicdanı sahih ve sevki selim ile maruftur.’
‘Vicdanı sahih’ vicdan iç duyularla alakalıdır. İç duyular sezgiyle
alakalıdır.
‘Zevki selim’ Buda
duygu durumuyla alakalıdır.
‘lakin tebih ü tavzih
ulema mabeyninde nehc-i sahihdir’. İspat
değil tenbih bakımından ulema arasında tercih edilen bir yöntemdir. Tenbih:
Açıklayarak gafletten uyandırmak.
‘Cevheri nefs’ ne
demektir?
‘ Malum olaki her mevcud –ı mümkin iki kısma münhasırdır. Biri
cevher biri araz. ‘
Mevcud –ı mümkin:Mümkün
cevher ve araz olarak ikiye ayrılır.
‘Zira eğer kıyamında
gayra muhtaç olmayıp bi nefsihi kayım ise cevherdir’; yani bir şey var olmak
için başka bir şeye ihtiyaç duymuyorsa kendi varlığını devam ettirebiliyorsa
ona cevher diyoruz. E ttiremiyorsa araz diyoruz.
‘Eğer bi nefsihi
kayım olmayıp kıyamında ahere muhtaç ise arazdır’. Bir şey varolmasında taşıyıcı
başka bir şey gerekiyorsa arazdır.
‘Ve ol aher ki anınla kayimdi. Arazda onunla
kayimdir, bu da arazın mevzu udur’. yani taşıyıcısıdır.
Bu renk ne? Bordo mesela.
Bana bir şeye bitişmeksizin bir bordo gösterebilir misiniz? Muhakkak bir şeye bitişmesi gerekmektedir.
Bordo bir şey değildir. Bir şey bordo
olabilir. Muhakkak ki onu taşıyan bir şey vardır içinde. Bunun için bordo şey
arazdır. Taşıyıcı cevherdir. Onun için diyor ki cevher başka bir şeye bağlı
olmaksızın varlığını sürdürür. Ama arazlar ise muhakkak taşıyıcı ya ihtiyaç
duyarlar. Felsefe de cevherler 5 tanedir ve bunlar;
·
Madde
·
Suret
·
Cisim
·
Akıl
·
Nefs
Madde? Heyula
anlamındadır. Suret, fondur. Madde ve suret birlikte cismi meydana getirir. Akıl
ve nefs onlar yukardalar. Diğer bütün nitelikleri bunlara yüklüyorsun. Cisim
büyüktür cisim küçüktür. En nihayetinde evren bu 5 şeyin üzerine kuruludur. Filozofların
kabulü bu şekildeyken kelamcılar ‘Cevher atomdur, diğer her şey arazdır.’
Diyorlar. Mesela cevherin misali cisim gibi.
‘Bi nefsii kaimdir’
kendinde vardır. Var olmasında başka bir şeye ihtiyaç duymaz. Arazın misali ise
‘ levni cisim’ cismin rengidir. Kendi
başına var olamayıp bir cisme bitişik var olmaktadır. ‘Hatta cisim olmasa mücerret levn bi nefsihi kayim olmak tavr-ı aklda
haricdir’.Tek başına aklın kabul edeceği bir şey değildir.
Ben bir cevherim mesela sende bir cevhersin. ‘Cevher
tecevvür ederse mücevher olur’ derdi eskiler, ne demek cevherin tecevvür etmesi?
Hepimiz cevheriz ama tecevvür etmemiz lazım, arazlarımızın temizlenmesi lazım. Arazlardan
temizlenmiş cevher mücevher olur.
Heyula ile sureti cismiyyenin toplamı maddedir. Madde arapca
med kelimesinden gelmekte olup uzanım demektir. Dolayısıyla mekan burada ortaya
çıkmaktadır. Sureti cismiyyenin üzerinde sureti nebiyye vardır. Türsel form ya
da öz ya da fasl. (felsefede çok kelime
var gibi gözükse de sonra bir kelimenin bir sürü anlamı olduğu görülmektedir) Sureti
nebiyyeden sonra şekil geliyor sonrada araz. Arazlar çoktur. Bunların hepsinin
toplamı cismi verir. Bazı arazlar bazılarına hastır. Mesela gülmek arazdır.
Fakat insana hastır. Bu durum gözle inşa edilen bir felsefedir. Göze konu
olması bakımından nesneleri tasnif ettikleri için en görülen kaba özellikler
böyle.
’Cevher iki kısımdır. Biri mücerret biri maddidir.’ Mücerred maddi
olmayan demektir. ‘Mücerred oldur ki ana işaret –i hissiyye kabil olmayıp tefrik u tebiz
etmek’. Parmağımla işaret edemediğim
şeydir işareti hissiyye. Akıl ve adalet mücerreddirler.
‘Ve maddi işaret-i
hissiyye kabil olmayıp tefrik u
tebiz etmek müyesser olmaya’. ,Maddi
işaret-i hissiye işaret ederek gösterebildiğim şeylerdir. Güneş, ağaç gibi. Bunlar
‘Tefriku taksim’ olurlar ve bölüp
parçalayabiliriz cisim gibi.
Mümkün varlığı cevher, araz olarak ikiye ayırıp cevheri de
mücerret ve maddi olarak ayırır.
‘Ve hukema ispatı cevheriyye-i nefste niçe
delil ikamet eylediler ve hâce Nasır kitap –ı ahlak ta niçeisn irad eyledi, biz
anlardan ahsarını nakl edelim.’ Bu konuda Tusi ve diğer filozoflar bu
konuda çok konuştular biz onlara girmeyeceğiz burada ‘ ve ol budur ki çün araz mevzunun makbulü vü mahmülü ve mevzu bunun
kabili vu hamilidir ve nefs –i insani dayima suver-i akliyye –i ilmiyyeyi
hamilü kabildir.zira sever-i ilmiyyeyi nefs tahsl edip ol suver ana hasıl
olmaktan hali değildir. pes lazımdır ki nefs cevher ü mevzu olup bu suveri
kabil ü hamil ola’.
En meşhur iddia bu. İlim cevher midir araz mıdır? Arazdır.
Çünkü nefsi-i insaniyye yani insan nefsinin keyfiyatındandır. İlmi taşıyan
nefsimiz cevherdir.
‘ Ve ol budur ki araz
mevzu unun makbulü ve mahmu ludur’. Araz taşıyıcının kabul ettiği ve
yüklendiğidir. Taşıyıcı ise bunu kabul eden
ve taşıyandır. Bir insan nefsi daima akli bilgiyi taşır kabul eder. İlmi suretleri
bilgiyi insan suretleri tahsil eder. ilimde insan aklında ortaya çıkıyor.
‘Pes lazımdır ki nefs
cevher ü mevzu olup bu suveri kabili hamil ola’. O zaman kıyasın sonu acık diyor
nefis cevher olmadır ki, mevzu taşıyıcı olsun, bu ilmi suretleri kabul etsin ve
hamil (onları taşısın).
‘Pes nefs araz olmak
mümkin değildir, zira araziyyet bu manaya münafidir vü mübayindir’. Niye
çünkü araz başka bir şey taşıyamaz.
‘Amma bu delilde nazar-ı zahir vardır’,
açık bir nazar vardır burada diyor.
‘Zira hükama bazı filozaflar’ kıyam-ı araz bil araz tecviz eylediler’
bir arazı diğer araz taşıyabilir dediler. Mesela hareketle surete ana delil getirdiler.
Mesela hareket arazdır, surat ve hız arazdır. Cisim hareket eder, birde sürati vardır.
Sürat hareketin arazıdır. Hareket neyin cismin arazıdır. Sürat, hız araz
olmakla birlikte araza yüklenebiliyor. Hız hareketin bir niteliğidir. Ne diyorlardı
kural olarak araz cisme yüklenir araz araza yüklenmez. Âmâ gerçeklikte öyle
durumlar var ki araz araza yükleniyor. O zaman araz olmaması lazım hareketin cevher
olması lazım ama cevher değil.
‘Pes öyle olıcak
niçin cayiz değil ki nefs araz ve suver-i
ilmiyye dahi araz olsun ve bu arazı ol araz hamil ü kabil olsun’? O zaman biri çıkıp derki kardeşim madem araz
arazı taşıyor o zaman bilgiyi taşıyan nefis de araz olabilir, bunun cevher
olduğunu nerden çıkardın.
‘Pes cevheriyyet-i
nefste sayir edilleye i’timad olsun’. Buna itimat etmiyor güvenmiyorsan. O zaman
diğer delillere bak diyor. O yüzden başka felsefe kitapları okuyacaksın.
Belli bir yerde tüm felsefi mülahazalar bir noktadan sonra
belirsizliğin üzerine oturmak zorunda ve bu belirsizliği sezgiyle yakalayabilirsin.
Bütün sistemler bu bağlamda aksiyomatiktir. Aksiyomların iki temeli vardır,
nesne ve işlevleri. Nesneler kavram ve
önermelerken işlemler tanımlar,ispatlamalar ve çıkarımlardır.
Bu açıdan dini ele alalım. Tanrı ne zaman doğruluk kazanır
biz de? Eylemlerimizde tanrı gözüktüğü zaman. Ulema için namaz kıl önermesi bir
yargı değildir. Bu önermenin doğru ve yanlışlığını tayin ederken namaz kılan
kişiler varsa doğru yoksa yanlış olarak görülür. Çünkü inşa-i önermeler muhakkak
eyleme bitişiktir. İnşai önermelerde ‘dır’ kopulasıyla bağlanacak bir sabitlik
bulunmaz. Örneğin ‘Yarın yağmur yağacak’ şeklindeki bir inşai önermede yarın
yağmur yağarsa doğrudur yağmazsa doğru değildir. Ramazan Efendi şerhül Akaidde diyor ki, bunun
gibi tüm dini önermeler inşaidir. Aynı şeyi İbni Haldun’da demektedir. Dini
önermelerin inşai olmasının sebebi emir ve nehiylerden kurulu olmasıdır. Dinde Tanrı çok önemlidir çünkü dinin doğru ve
yanlışlığı senin ona katılıp katılmamanla sağlanıyor. İnsan dinde aktiftir
pasif değildir. Bugün Müslümanların eylemlerinde din yoktur. Bir şeye inanıp
başka bir şey yapıyoruz. ‘Tanrıya yardım ederseniz tanrıda size yardım eder’ diyor
ayette. Burada kastedilen 5 lira vereyim oda bana 10 lira versin değildir. Emri
tahakkuk ettirip nehyi de red edersen dine katılmış oluyorsun. Emir ve
nehiyleri doğrulayıp ya da yanlışlamış oluyorsun. Yoksa domuz eti niye kötü
olsun ki evrende kötülük, iyilik yoktur. Tanrı domuza kötüdür diyor sen buna
uyarsan bunun anlamı olur uymazsan hiçbir anlamı olmaz. Hakiki önermelerin hiçbiri doğru yanlış diye
değerlendirilmez. Domuza pis demek değer ifade eder. Değer yükleyemezsin.
İnsanlık mahiyeti hakiki önermedir. Hakiki
önerme ile hakikate ilişkin önermeleri birbirine karıştırıyoruz. Hakikat gerçeklik
realitedir. Hakiki ise nefsül emr’de eşyanın mahiyetine taalluk eden yargılardır
ve bu yargıların iyiliği kötülüğü ahlaklılığı, ahlaksızlığı olmaz. Eylemdir
inşai önermeleri yanlışlayan ya da doğrulayan. Sufilerin en önemli eseri
merakıbıdır. Tasavvufta merakıp niye önemlidir, o sufinin iddalarını merakıptan
doğrular ya da yanlışlarsın. Yaşamışsan doğrudur yaşamamışsa değildir. Nazari münazara
edemezsin. Ben şöyle bir tecrübe yaptım bu yanlıştır, çünkü ben bunu kendim
tecrübe ettim. Onun hayatına da izar ediyorsan bedelini ödüyordur.
Tecrübesinin, inancının, iddiasının bedelini ödüyor.
‘Emri salis beyanı-
bisatat-ı nefstir. Nefs basittir’. Ne demek basit? Mürekkep olmayan yani
bölünmeyecek. İki unsurdan mürekkep olamayacak. Allah basittir Allah yalındır.
Mürekkep olma birden fazla unsuru olmama.
‘Basitten murat oldur
ki asla tacziye vü teb’iz ve tefrika vü taksime kabil olmaya’. Yani
bölünmeyecek parçalanmayacak. ‘Ve
mürekkeb anın hilafıdır’. Mürekkep onun tersidir. ‘Ya’ni zü-ecza olup eczacsını
birbirinden tefrik etmek mümkin ola’. İnsanın parçaları var ve bu parçaları
birbirinden ayırabiliriz.
‘Çün bu mukaddime
mefhum oldu’. Klasik düşüncede önce mukaddime verilir, mukaddime
öncülleridir. 2. Mukaddime. 3 mukaddime ondan sonra gidilir. Biz hemen sonuca
gidiyoruz.
Mukaddimenin türkçesi öncü olmak demek.
Pes malum olsun ki
nefs-i insani basittir, ya’ni eczası vü ebazı yoktur ve tefrik ü taksime kabil
değildir. İnsan nefsi basittir, bölünmez
parçalanmaz. Parçalara tefrik edilmez.
‘Delili oldur ki baz’ı
eşyayı bila şüphe basittir’, bazı şeyler basittir, vahdet gibi. Vahdet
birlik demektir dolayısıyla birlik basitliği gerektirir. ‘Nefs anı taalluk eder’. Birliği insan nefsi idrak etmektedir. ‘Ta’akkul hod suret-i makul dür’. Akletmekte
bir makul surettir dolayısıyla birlikte makul bir surettir. ‘Zatı akılda hall olmakla olur’ . Oda
aklın içinde olur. ‘Pes eğer nefs münkasım olsaydı, anda şey i gayrı münkasım hall olamazdı’.
O zaman nefsin kendisi bölünebilseydi bölünemeyen şey akılda olmazdı. Bölünemeyen şeyin bölünemezliği akıl
sayesindedir. O halde aklın kendisi de bölünemezdir. Birlik bölünemezdir yani
basit. Bu basit olan birliği akıl idrak ediyor. Eğer akıl bölünebilirse birlik
gibi bölünemeyen bir şeyi nasıl idrak edebilir. O zaman aklında basit, bölünemeyen
olması lazım .
‘Zira mahallin inkisbından halin
dahi inkısamı lazım gelir’. Eğer mahal bölünebiliyorsa o mahale gelen
şeyinde bölünmesi lazım. Bölünemeyen bir şeye bölünen bir şey, bölünen bir şeye
de bölünemeyen bir şey arız olmaz. ‘Çün
hal ki vahdet –i müteakkıledir , gayr-ı münkasımdır’, hal dediğimiz şey idrak edilen, akledilen birliktir,
gayri münkasımdır. ‘labudd mahall dahi
ki nefs-i nakıtadır gayrı munkasımdır ve huve’l matlup’ onun oturduğu hulul
ettiği, mahal girmek demek, girilen yer , kim girer orada oturan girer. helal
kelimesi de girilen yer . Haram sınır girilemeyen yer demek, mahrem girilemeyen
yer. Harim girilemeyen yer.
Dolayısıyla mahall da münkasım olmadığına göre nefsi de
mahallinde münkasım olmaması lazım. Yani vahdet hal hulul ediyor. Mahallinde
onu taşıyan yapının da munkasım olmaması lazım. Dolayısıyla basittir. ‘Ve Huval
matlup’ Mukaddimelerin sonucuna matlup denir. Mukaddimede varmak istediğim
sonuç budur demektir. Mukaddimelerin sonucu hal gayrı munkasımsa onun mahallide
gayrı munkasım olmalıdır. Vahdet gayr-ı munkasımdır ve haldir. Vahdetin hal
olarak mahallide nefsi natıkadır. Öyleyse nefsi natıkada gayrı münkasım olmalı dolayısıyla
basit olmalıdır. Ve hüve’l matlup, sonuçta budur.
‘Emr-i rabi nefs-i nakıta cim ü cismani değil
idüğidir. Evvela malum olaki ‘cism’
ol cevhere derler ki cihatı-ı selase, ani tul u arzu umkta inkısamı kabul
eyleye’. Cisimde aslolan üç boyutluluktur yani maddedir. Bir cismi
Tul, uzunluk
Arz, genişlik
Ug, derinlik
Olarak bu üç şeye bölebiliriz. ‘ve Cismaniden murad odur ki(cisim farklı cismani farklı)ya nefsi
cisimden ya heyula –yı ecsamda hall ola’.
Ya cisme hal olacak arazlar, sureti nebiyye, şekil gibi ki bunlara cismaniyet
diyoruz. Bir şeyin tecessüsü 3 boyutlu mekânda yer kaplaması demek. Mimar
fikrimi tecessüm ettirdim dediğimizde aslında binada hayata geçirdim
demektedir. Bir şey tecessüs ederse
tahakkuk eder denir. Bugünkü Türkçede bu konuyu realize edelim diye kullanılır
ve aslında burda bu konuyu tahakkuk edelim denmektedir. Burada ki tahakkuk
tecessüm etmiş şey için geçerlidir. Yani tecessüm etmeden tahakkuk
gerçekleşmez.
Cisim delilince 3 boyut anlaşılırken, cismaniyet denilince o
üç boyuta hal eden, hulul eden herşey. Sureti nebiyye, arazlar, şekil gibi.
Bazen arazlar cismin üzerine sureti nebiyye ise heyulaya hal olabiliyor. ‘Pes
cemi araz ki cisimde haldir- cismanidir.’ tüm nitelikler, nicelikler,
izafetler cisme arız olurlar(haldir). Cemi
arazlar yani tüm arazlar cisme haldir.
‘Sureti cismiye sureti nebiyye heyulaya hal’. Sureti cismiyye ve
sureti nebiye ‘heyulaya hal’ iken
diğerleri cismi haldir. Çünkü evrene baktığımızda heyula, mekan (3 boyut) ve türsellik
karşımıza çıkar. Nesneleri birbirinden
ayırıp sınıflandırma yapabilmenin asgari şartı bunlardır.
‘Ve gah olur ecsam u
arazına, cümlesine ‘cismaniyyat ‘derler’. Öyleyse cisim ve cismaniyetin
toplamına cismaniyat diyoruz. Cismani dediğimizde iki şey anlayacağız. Bir
cismin kendisine ve heyulaya arız olanlar. Heyulaya arız olanlar ise 3 boyutla
türsel sürettir. Bunların hepsine birlikte cismaniyat denir.
‘Çün cism ü cismani
nedir malum oldu, pes matlubumuz-ki nefsi insani
cism ü cismani değildir demektir. .o zaman zahir oldu zira her cismü cismani
munkasım dır’. İnsan nefsi cismi cismani değildir çünkü nefis basittir halbuki cisim ve cismanilerin
hepsi münkasımdır ve dolayısıyla bölünebilir, öyleyse nefis cismi cismani
olamaz, bölünemez.
‘Nefs hod gayr-ı münkasım idüği emr-i salis takririnde zahir oldu.’ Ben üçüncü konuda
nefsin münkasım olmadığını açıklamıştım diyor. ‘pes nefs cism ü cismani değil idüği dahi zahirdir.’ Aksiyaomatik
sistemlerde daha önce ispatlanmış teoriler sonraki teorilerde ispatlı kabul
edilerek kullanılır. Örneğin matematik böyle iş görür.
‘Emri hamis nefs bi’z
–zat müdrik ve alat ile mutasarrıf idüğidir’. nefsin asgari iki özelliği
var.
1-
Nefis bizzat zatından idrak
eder ve aletleri (duyuları) vasıtasıyla da tedbir eder.
‘Çün sabıkan malu m
oldu ki nefs idrakini idrak eyler, belki idrak ettiğin dahi idrak eyler’.
Nefs kendisini idrak ettiği gibi idrak ettiğinide idrak eder. Homo sapiens
sapiens bu demektir. Homo sapiensin diğer türleri yok etmesinin temel sebebi idrak
ettiğini idrak etmesidir. Diğer insan türlerinde ve hayvanlarda idrak var ancak
idrak ettiğini idrak etmiyor ve hafızayı kuramıyor onun için birikimini
tecrübesini çoğaltamıyor. Dışsal bir hafıza yaratamıyor. Dille karşılıklı bir
ilişki bu. İnsan idrakinin idarkini yapar ve buna natık denmektedir.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder