İhsan Fazlıoğlu ile Medeniyet Okumaları: "Çin-İslâm Kültür Havzası: Kişiler ve Eserler" | Bölüm 4: Çin’de Felsefe-Bilim Tarihi

İhsan Fazlıoğlu ile Medeniyet Okumaları: "Çin-İslâm Kültür Havzası: Kişiler ve Eserler" 
Bölüm 4: Çin’de Felsefe-Bilim Tarihi



IV. Çin’de Felsefe-Bilim Tarihi


Pekin’de ilk defa tarihte Çin imparatorluk rasathanesinin ötesinde İslâm medeniyetindeki rasathanelere göre bir rasathane kurulmuştur. Başına da Zhamaluding [Cemâleddin/札马鲁丁] adında bir Müslüman astronom getirilmiştir. Bu büyük ihtimalle kökü Merâga’ya dayanan bir astronomdur. O dönemde (XIII. yy) neredeyse bütün Orta Asya Moğolların hakimiyetindedir. Batıda Hülâgû ile İlhanlılar, doğuda da Kubilay’ın hânedânlığı vardır. Nasîrüddîn Tusî (ö. 672/1274)’nin başkanlığında 1260’larda Merâga rasathanesi kurulmuştur. Zikredilen Cemâleddin, muhtemelen bu dönemde Kaşgar bölgesinde yaşayan ve Uygur Türkü olan Cemâleddin Kaşgârî olabilir. Kaşgârî çok önemli bir astronomdur. Kutbeddîn Şîrâzî (ö. 710/1311) ile birlikte Şenb-i Gâzân rasathanesinde çalışmış ve aynı zamanda Kemâleddîn Fârisî (ö. 718/1319)’ye de hocalık yapmıştır. Rasathane dönemi onun hayatının nispeten geç bir devridir. 

Cemâleddin gelirken Arapça ve Farsça dillerinde kaleme alınmış önemli astronomi-matematik bilim kitaplarını yanına almıştır. Ayrıca gelirken yanında çeşitli astronomi aletleri ve Akdeniz dünyasının teorik gezegenler astronomisi ile kinematik-geometrik modelleri de getirmiştir. Nitekim Çinliler bunların hiçbirini bilmiyorlar ve burada kurulan rasathane ve okulda Cemâleddin sadece Müslümanları değil Çinlileri de eğitmiştir. 1271 yılında bu rasathanenin dışında bir de İslâm astronomisi okulu kurulmuştur. Bu okul oldukça gereklidir. Zira takvim, gezegenler teorisi vb. hususlar için böyle bir okul tesis edilmeliydi. 

Cemâleddin’in talebesi Kuo Shou-Ching [Guo Şocing/郭守敬](ö. 1316) adlı önemli bir Çinli astronom da burada yetişmiştir. İlk defa Çin astronomisine kinematik-geometrik modelleri yani gezegen teorisi ile Babillerden beri kullanılan altmışlı matematik sistemini yerleştirmiştir. Yeni aletler geliştirip kullanmıştır. İslâm astronomisinden de yararlanarak Çin’e uygun yeni bir takvim yapmıştır. Daha sonra da kendi rasat aletlerini üreterek Çin’de daha sonra bir süre devam edecek olan melez astronomi geleneğini kurmuştur. İslâm ve geleneksel Çin astronomisinin terkibi olan bir astronomi geleneği oluşturmuştur. Bunun üzerine Çinliler, bu ilişkiyi daha da sürekli kılmak ve beslenmek için bu okulda okumuş, ilk eğitimini almış Fao-Mun Ji/Fao Moun Dji [Fu Munci] diye bir adamı Merâga’ya göndermişlerdir. Merâga’da o dönemde Tûsî’nin oğlu Asilüddin Hasan (ö. 1317) vardır ve başkanlık görevini ifa etmektedir. Fu, burada rasathanede çalışmış, eğitim görmüştür. Daha sonra tekrar Pekin’e dönmüştür. Bu önemlidir. Ayrıca Fao Merâga’da iken burada Kutbeddîn Şîrâzî’den İbn Sartak (Muhammed b. Çoban b. Saltuk)’a değin pek çok âlim vardır. Görüşmüş olma ihtimalleri yüksektir. Bu bakımdan aralarında bir fikir, bilgi alışverişi olmuş olabilir. 

Çin bu dönemde Müslümanlardan daha çok astronomi ve matematik bilimleri almıştır. İslâm dünyasına da Çin tıbbını vermiştir. Bu dönemde Çin tıbbı İslâm dünyasına yayılmış ve yer bulmuştur. Nitekim Moğolların hastaneleri tarumar etmesi durumu kötüleştirmiştir. İşte bu devirde tedavi için pratik bir tıp olan Çin tıbbına sıkça başvurulmuştur. Bu tarihlerde İbn Battuta (ö. 770/1368-69) da Çin’i ziyaret etmiş ve bize bu bilgileri sağlamıştır. 

Çin, İslâm medeniyetinden aldıklarını birebir devam ettirmemiştir. Kendi kültürüne entegre edip dönüştürmüştür. Biraz önce Ming hânedânının Moğollardan hemen sonra geldiğini zikretmiştim. Bu hânedân, ihtiyaç duyduğu yetişmiş devlet adamını büyük oranda Moğol hânedânından devşirmiştir. Nitekim bunların çoğu da Müslüman Türk’tür. Dolaysıyla bu Müslümanları rahatlatmış ve bu dönemde çok rahat yaşar hale gelmişlerdir. 

Yine bu dönemde yaşamış önemli bir ismi zikretmek gerekir. Bu isim Ali Ekber-i Hıtâî’dir. Kendisi Ming hânedânı döneminde Çin’i ziyaret etmiştir. Mezkûr bilgileri onun XIV. asrın başlarında kaleme aldığı Hıtâînâme adlı Çin seyahatnamesinden öğrenmekteyiz. Yeri gelmişken şunu da belirtmek isterim. 1405’te Timur’un ölümünden sonra İslâm medeniyeti artık Çin’i fethetme iddiasından vazgeçmiştir. 

Ming hânedânı döneminde Müslüman bir Amiral Ceng He [Cınk Hı] (Muhammed) 62 yelkenli filo ile 1405-1431 arasında Hindistan, Arabistan, Afrika ve Ümit Burnu dahil olmak üzere sekiz sefer yapmıştır. Rivayete göre Güney Amerika’ya kadar gitmişler hatta harita çizdikleri de aktarılmıştır. Her gittikleri yerlerde ahali bunları iyi karşılamış bunlar da mukabilinde onlara iyi davranmışlardır. 1430’lar, döneme dikkat edelim. 1400’lerin sonunda Avrupalılar geldiği vakit yerli ahali daha önce bu tecrübeye istinaden hiç şüphelenmemişlerdir. Bütün Portekizlileri, Hollandalıları çok güzel karşılamışlar ama bedelini ağır ödemişlerdir. Zira böyle bir şeye karşı hiç hazırlıklı değillerdi. Çinlilerin amacı işgal etmek değil tanışmak, öğrenmek ve bilmek idi. Fakat böyle çok olumsuz bir şeye de sebep olmuşlardır. 

Bu dönemde yine Pekin’deki İslâm Yazısı Okulu mütercim yetiştirmeye devam etmiştir ve bu bağlamda pek çok İslâm bilim kitabı tercüme edilmiştir. Bu dönemde yumuşak bir politika takip edildiği için Müslümanlar arasında Çinlileşme artmıştır. Din unutulmaya başlanmış ve artık Arapça, Farsça okuyan insan sayısı azalmıştır. Kuran sadece yüzünden okunur hale gelmiştir. Nitekim şu vakıa meseleyi izah etmektedir. Çin imparatoru âlimleri çağırmış ve Kur’ân-ı Kerîm’de ne anlatıldığını sormuştur. Bunun üzerine âlimler “bilmiyoruz sadece okuyoruz” demişlerdir. Düşününüz, âlimler dahi bu seviyeye düşmüş, bu kadar uzaklaşmışlardır. Bu da Müslümanlar arasında büyük bir sıkıntı yaratmıştır. 

Ming hânedânı döneminde ilk defa bir Müslüman âlim Wang Daiyu [Vang Deyyü/王岱舆](ö. 1660), ilk Çince İslâmî eseri kaleme almıştır. Çok geç bir tarihtir. Eserin adı Zhengjiao zhenquan [Cıncıciou Cınçüen/正教真詮] (Hak Öğretinin Sahih Tefsiri)’dır. Aynı tarihlerde Birgivî (ö. 981/1573)’nin et-Tarîkatü’l-Muhammediyye adlı eserindeki fikirler de Çin’e gitmiştir ve etkili olmuştur. 

1644’de Mançular iktidara gelince Qing [Çing] hânedânını kurmuşlar ve hem içerideki Müslümanları bertaraf etmeye hem de tekrar Türkistan’ı ele geçirmeye çalışmışlardır. Bu dönemde pek çok isyan ve katliamlar vukuu bulmuştur. 1671’de tarikatlar Çin’e girmeye başlamıştır. Artık politik iktidar kaybedilmiştir. 1644’ten sonra Müslümanların herhangi bir bürokratik siyasi gücü yoktur. Başta Kübrevî ve Nakşiler olmak üzere pek çok tarikat Çin’e girmeye başlamış ve gizlice Müslümanları örgütlemişlerdir. 1761 yılında bu tarikatlar arasında bir çatışma meydana çıkmıştır. 1895’e geldiğimiz vakit katliamlar sonucu Müslüman nüfusun çok ciddi bir şekilde azaldığı görülmektedir. 

Osmanlılar II. Abdülhamid (1876-1909) döneminde Çin ile ilgilenmeye başlamışlardır. Abdülhamid, hilafet ideolojisini yaymak amacıyla heyetler göndermiştir. Özellikle 1890’larda ortaya çıkan isyanlar neticesinde Mirlivâ (Tuğgeneral) Hasan Enver Paşa (ö. 1929)’yı Çin’e göndermiş ve orada ilişkiler kurarak teşkilatlanmayı sağlamıştır. Hasan Enver Paşa oradaki Müslümanların lideri olan Abdurrahman Wang Kuan [Fan Kuan/王宽] (1848-1919) ile görüşmüş ve daha sonra İstanbul’a getirmişler ve İstanbul’da Abdülhamid ile görüştürmüşlerdir. Abdülhamid “Çin’deki Müslümanları nasıl örgütleyebiliriz?” diye düşünmüştür. Yeri gelmişken Abdülhamid’in ufkunu da vurgulamak gerekir.

Abdurrahman, Abdülhamid’den “bizde âlim yok” diyerek âlim talep etmiştir. Bunun üzerine Abdülhamid’in talimatıyla Serezli Ali Rıza Efendi ile Bursalı Hasan Efendi Çin’e gönderilmiştir. Bu âlimler burada Dârü’l-ulûmi’l-Hamîdiyye adında bir Osmanlı mektebi kurmuşlar ve yüz tane öğrenci yetiştirmişlerdir. Bu yüz tane öğrenci daha sonra Çin’deki İslâmî hareketleri organize edeceklerdir. Bunun pek çok neticesi olmuştur. Mesela Çin’de hutbelerde Abdülhamid’in adı okutulmaya başlanmıştır. Ayrıca ciddi bir hac organizasyonu gerçekleştirilerek buradaki Müslümanların diğer Müslümanlarla kaynaşmaları sağlanmıştır. Bu o kadar büyük bir tesir uyandırmıştır ki Lozan anlaşması imzalandıktan sonra Çin hacılar birliği Birinci Meclise kutlama telgrafı göndermiştir. Bu telgraf tercüme edilip mecliste okunmuştur. 


NOT:
Konu ile ilgili bölümlere erişmek için aşağıdaki kısayol bağantılarına tıklayabilirsiniz:



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts