İhsan Fazlıoğlu ile Medeniyet Okumaları: "Çin-İslâm Kültür Havzası: Kişiler ve Eserler" | Bölüm II: Tarihsel Süreç

İhsan Fazlıoğlu ile Medeniyet Okumaları:
 "Çin-İslâm Kültür Havzası: Kişiler ve Eserler" 
 Bölüm II: Tarihsel Süreç




II. Tarihsel Süreç


Tarihine baktığımız vakit, MÖ 2000’e kadar geri gittiğini görürüz. MÖ 1500’de de yazıyı kullanmaya başlıyorlar. Bu önemlidir. Zira yazı, kayıt; kayıt da kaynak demektir. MÖ 3200’de yazının icat edildiği göz önünde bulundurulduğunda MÖ 1500 nispeten geç bir tarihtir. Çin tarihi, bir hânedânlar tarihidir. Dolayısıyla politik açıdan Çin tarihi dediğimizde bir tür hânedân tarihinden bahsetmiş oluruz. Kurucu hânedân Xia hânedanı [Şia/夏朝](MÖ 2000-1520)’dır. Onu müteakiben Shang hânedanı [Şang/商朝] (MÖ 1520-1030) hâkim olmuştur ve o da Zhou [Cou]’lar tarafından MÖ 1030 yılında yıkılmıştır. Zhou hânedanı [Cou/周朝] (MÖ 1030-221) dönemi önemlidir, zira Türk menşeli bir hânedândır. Ayrıca bu dönem, filozoflar dönemi olması açısından da önemlidir. Tam da Yunan dönemine denk gelir. Nasıl ki Yunan’da Milet okulundan itibaren MÖ 600’de filozoflar ortaya çıkmaya başlıyorsa, aynı dönemde de Çin’de Konfüçyüs (ö. MÖ 479) ve ardılları çıkmıştır.[1] 


Bizim Konfüçyüs olarak bildiğimiz K’ung Fu-tzu[2] (Kong Fuzı/孔夫子), feodal dönemde ortaya çıkar ve feodal düzenin sebep olduğu karmaşaya karşı “Çin’in toplumsal birliğini nasıl sağlayacağız?” sorusu ile felsefesini inşa eder. Nitekim Konfüçyanizm teorik konulardan ziyade bir toplum, devlet ve ahlak felsefesidir. Dolayısıyla 250 yıl devam eden (MÖ 770-520) iç savaşın sebep olduğu bu bölünmüşlüğü gidermek için çabaladıkları söylenebilir. Daha sonra Mozi [墨子] (MÖ 470-391) ve Mengzi/Mencius [Menzı/Mensiyüs/孟子] (MÖ 371-289) gibi isimler bu dönemin en önemli filozofları olmuşlardır. Konfüçyüs’ün başlattığı ve ardıllarının geliştirdiği bu felsefe hâlâ bugün Çin kimliğini, Çin’in bireysel ben idrakini -kendilik bilincini-, toplumsal idrakini ve siyaset anlayışını belirleyen felsefedir. MÖ 600’den M.S. 2000’e değin 2600 yıl boyunca ahlak, devlet, toplum ve eğitim açısından kapsamlı ve Mao Zedong (1893-1976)’un bile kültür devrimi ile tasfiye edemediği kadar topluma sinmiş bir kültürü meydana getirmişlerdir. 


MÖ 206 tarihi Çin tarihi için önemlidir. Çünkü Han Hânedânı [汉朝] (MÖ 206-MS 220) iktidara geliyor. Nitekim daha sonra Çin’in adı olmuştur (Han Çinlileri). Bu bizim için de çok önemlidir. Çünkü ilk defa Han döneminde genel tarih kitapları kaleme alınmıştır. Türk tarihinin ilk kaynaklarını da bu dönemde yaşayan Çinliler tarafından yazılmıştır. Han hânedânı döneminde yazılan kitaplardan Türk tarihi hakkında önemli bilgiler elde ediyoruz. Han ve Hun kelimelerine dikkat ediniz. Nitekim tarihteki vakıa da Han-Hun çatışmasını göstermektedir. Han, yerleşik olan Orta Asya’lı kavimlerdir; Hun ise yerleşmeyen, şehirleşmeyen kavimlerdir. Milattan sonra 220 ile 581[3] arasında yaklaşık 360 yıl siyasi bir parçalanmışlık vardır. İç savaşlar dönemidir.Bu süreçten sonra Sui Hânedânı [隋朝] (581-618) ortaya çıkıp Çin birliğini sağlamıştır. 360 yıl sonra tekrar bir birlik sağlaması bakımından önemlidir. 


Akabinde Tang Hânedânı [唐朝] (618-907) başa geçiyor. Bu hânedân bizim için önemli, zira hem Hulefâ-yi Râşidîn hem de Emevîler (661-750) ve Abbâsîler (750-1258) ile muhatap olan bu hânedândır. Bu dönemde Çinliler ilk defa Türkistan’ı işgal etmeye kalkışmışlardır. 


Tang Hânedânı 618’de kurulmuş, 907 yılına kadar hüküm sürmüştür. Bu dönemde, 744 yılında Uygur Türkleri de yükselişe geçmiştir. 751’de Talas Meydan Muharebesi gerçekleşmiştir. Bu savaşta Çinlilerin Orta Asya-Türkistan macerası sona ermiştir. Bu tarihten itibaren Çin ordusu ve Çin siyasi otoritesi Orta Asya-Türkistan’ı işgal emellerini terk etmişler ve beş yüz yıl boyunca bu coğrafyaya işgal hedefi ile girememişlerdir. Talas Meydan Muharebesi’i işte bu derece büyük bir önemi haizdir. Tang hânedânı yıkılınca yaklaşık 50 yıl (907-961) yine bir iç savaş dönemi olmuştur. 


961 ile 1279 arasında Song Hânedânı [Sung/宋朝] (960-1279) hüküm sürmüştür. Bu hânedân Çin’e, nispeten istikrarlı diyebileceğimiz bir dönem yaşatmıştır. 


Moğollar her ne kadar daha önce gelse de Kubilay, devletini 1279 yılında kurmuştur. Bu dönem, yani Moğol Yüan/Yuan Hânedânlığı [元朝] (1279-1368) devri bizim için oldukça önemlidir. Diğerlerine nazaran daha kısa bir süre hüküm sürse de etkisi daha fazladır. Nitekim bugünkü Çin’i yaratan bu Moğollardır. Şöyle ki, Moğollar gittikleri yeri Türkleştirmişlerdir (Anadolu örneği). İşte bunun gibi Çini de birleştirmişlerdir. Tarihte ilk defa siyasi olarak Çin’i birleştiren Moğollardır. Bu durumun oluşmasındaki en önemli etken şüphesiz çok güçlü ordulara sahip olmalarıdır. Günümüze kadar gelen Çin, Moğolların yarattığı bir Çin’dir. Bir diğer husus ise Moğollar, sadece politik ya da coğrafi olarak Çin’i birleştirmekle kalmamış aynı zamanda “Çinlilik” fikrini de yaratmışlardır (misâl “Hanlı olmak” tabiri). 


Moğol dediğiniz şey aslında bir kabilenin adıdır. Daha sonra Moğolca konuşan tüm kabilelerin ortak adı haline gelmiştir. Ancak bunlar Moğolistan dediğimiz coğrafyada %25’lik bir kesime karşılık gelir. Buranın %75’i Türk’tür. Nüfusun çoğunluğu Türk olduğu için Moğolların bütün ‘an‘aneleri, mitolojileri ve devlet anlayışları Türk kültürü ile bezenmiştir. Zaten ordularının da %80’i Türk’tür. Bu Türk etkisi hususu şu açıdan önemlidir ki Moğollar Çinliler ile Türklerin arasındaki tarihsel düşmanlığı bu yolla tevarüs etmişlerdir. Onun için Çin’i yönetirken Çinlileri toplumun en alt tabakasına yerleştirmişlerdir. Çinlilere itibar etmemişlerdir. Devlet kademelerinde yer vermemişlerdir. Nüfusun %90’ı Çinli olmasına karşın bürokraside yer almamışlardır. İşte bu durum da Çinlilerde bir milliyetçilik hissinin uyanmasına sebep olmuştur. Yani gördükleri bu muamelenin Çinli olmalarından kaynaklandığını idrak etmişlerdir. Dolayısıyla tüm Çinliler aralarındaki dini, bölgesel ve politik ayrımları bir kenara bırakıp bir Çinlilik bilinci geliştirmişlerdir. 


Burada önemli bir soru gündeme gelmiştir: “Moğollar Çinlileri devlet yönetiminden bu kadar dışlayınca burayı nasıl kontrol etmiştir?” Bu iki şekilde gerçekleşmiştir. Birincisi askeri olarak ki bunun için Türkleri istihdam etmişlerdir. Hatta özellikle Müslüman olmamış savaşçı Türk boylarını istihdam etmiş ve Çin’deki askeri garnizonlar bu kimselerden oluşmuştur. Ama bir devlet sadece askeri olarak kontrol edilemez. Kültürel, idari ve mali bakımdan da kuşatarak idare edilmesi gerekir. Bu noktada da mezkûr organları idare etmek üzere liyakatli kimseleri Müslüman olmuş Uygurlar ve İranlılar arasından seçmişlerdir. Dolayısıyla bu birleştirilmiş Çin, hânedân Moğol olmakla birlikte bürokraside Müslüman Uygurlar, Türkler ve İranlılardan oluşmuş bir ümera tarafından yönetilmiştir. Bu aynı zamanda İslâm’ın tüm Çin sathına yayılmasını da sağlamıştır. Bir de Moğollar Pekin’i başkent yapıyorlar ki bugün başkent hâlâ Pekin’dir. 


Böylece İslâm tüm Çin’e yayılmış oldu. Nitekim Moğol idaresi devrine İslâm medeniyeti açısından bakıldığında en önemli katkısının bu yönde olduğu anlaşılmaktadır. Liman bölgelerinde özellikle Güneydoğu coğrafyasında yaygın olan İslâm, Moğollar ile birlikte asıl Çin dediğimiz bölgede de yaygın hale gelmiştir. Çünkü valiler Müslümandır. İslâm’ı himaye etmek üzere camii vs. kurumlar inşa etmişlerdir. 


Moğol devri sonrasında Ming Hânedânı [明朝] (1368-1644) kurulmuştur. Bu dönemde de şöyle bir problem ortaya çıkmıştır. Ming Hânedânı, idari bürokratik teşkilatı Moğollardan miras almış ve muhafaza etmiştir. Bu idari-bürokratik yapı da zikredildiği üzere Müslümanlardan müteşekkildi. Hâsılı, Müslümanlar bu devirde son derece rahat yaşamışlardır. Rahatlık felakettir. Müslümanlar erimeye yani kılık, kıyafet, görünüş ve dil olarak Çinlileşmeye/Hanlılaşmaya başlamışlardır. Bu erimeye sebep olmasına karşın, bu olumsuz durum ileride önemli İslâmi entelektüel hareketleri tetikleyecek, onların nedeni olacaktır [aş.bk. Liu Zhi (Liu Cı/刘智)]. Bu mevzuu daha sonra anlatılacaktır. 


1644’te Mançular güneye inip Qing Hânedânı’nı [Çing/清朝] (1644-1911) kuruyorlar ki bu devir Müslümanların kara yıllarıdır. İki yüz yıl boyunca Müslümanlar oldukça zor dönemler geçiriyorlar. Çok milliyetçi insanlardır. Uzun yıllar sonra tekrar Orta Asya’ya çıkıyorlar. Tam bu esnada Ruslar da güneye iniyorlar. Akabinde Avrupalılar da Çin’e geliyorlar. 1821-1860 arasında birinci ve ikinci Afyon Savaşı vukuu buluyor. İngilizler özellikle Fransızlarla birlikte bu Çinlileri tarumar ediyorlar. Bu sırada olağanüstü ayaklanmalar dönemi vardır. Müslümanlar mütemadiyen ayaklanıyor. Bu ayaklanmalar sırasında Müslümanların neredeyse 4/3’ünü öldürüyorlar. Bu çok büyük bir rakamdır. Müslümanlar 1860’lardan sonra Osmanlılarla temas kurmaya çalışıyorlar. Ancak pek verimli bir sonuç çıkmıyor.


1912’de bu Mançular yani Qing (Çing) Hânedânı Cumhuriyet’e geçiş yapıyor ve milliyetçiler ve komünistler olarak ikiye bölünüyorlar. Meşhur Chiang Chieh-shih (Cang Cieşı) ile Mao mücadelelerini bilirsiniz. Peki Mao nasıl öne geçmiştir? Toprak reformu yaparak. Böylelikle Çinli köylüleri kendi safına çekmiştir. İkinci dünya savaşından hemen sonra da 1 Ekim 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’ni ilan etmiştir. Diğerleri ise Tayvan’a kaçıp milliyetçi Çin’i kurmuşlardır. Burada şu an 20 milyon insan yaşamaktadır. 50 ila 100 bin arasında Müslüman nüfusu bulunmaktadır. 


1966’da kültür devrimi yapıldı. Kültür devrimi hem Çin hem de Müslümanlar için bir felaket olmuştur. Zira bu devrim tüm kadim, klasik olanı yok etmeyi amaçlamıştır. 1975’e kadar sürmüştür. 1975’ten sonra tekrar ılıman bir politikaya geçilmiş ve tekrar İslâm dünyası ile (özellikle Orta Doğu’nun uluslararası politikadaki yerini görünce) ilişki kurmaya çalışmışlardır. Fakat bu ilişki daha çok ekonomik bir ilişkidir. Halihazırda Çin’in İslâm dünyası ile en önemli sorunu Doğu Türkistan yani Uygur sorunudur. Diğer konularda fazla bir problem yoktur.



[1] MÖ 600’de başlayıp 400’e kadar devam eden Yunan ve Çin’e ilaveten Hindistan’ın da olduğu bir filozoflar dönemi vardır.
[2] Çince’de Kong Qiu (Kong Çiu /孔丘) diye de bilinir.
[3] 581’e dikkat ediniz. Hz. Peygamber’in doğduğu tarihlerdir.





NOT:
Konu ile ilgili bölümlere erişmek için aşağıdaki kısayol bağantılarına tıklayabilirsiniz:

V.Çin-İslâm Düşüncesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts