İhsan Fazlıoğlu: "Öz-ü-gürlük kaçılacak bir alan mıdır?"

İhsan Fazlıoğlu: "Öz-ü-gürlük kaçılacak bir alan mıdır?"


Beden'in mekândaki hareketi sınırlandığında, Aliya örneğinde olduğu gibi hapsedildiğinde, kazanılan sükûnet, insanda ne gibi değişikliklere neden olur? Bu soru ile yanıtının insan olmaklığımızla son derece yakın bir ilgisi vardır. İrade dışı, zorunlu ikamet kişiyi, sınırlandırılmış bir mekânda, büyük yaşam sürecinin dışına taşır. İçerisinde bulunduğu stadyumda, sahanın tam ortasındaki oyunuyla meşgul bir sporcunun, birdenbire seyirci tribününe çıkması gibidir bu durum. Sahada herhangi bir oyuncu gibi işiyle uğraşırken, bu işin gerektirdiği hareketi yaşarken, bizatihi bu hareketin bir parçası iken, hareketten sıyrılıp, hareketi seyreden bir konuma geçmek, herşeyden önce kişiye, saha içerisindeki bütünü nazar etme gücünü verir. Süreci, büyük yaşam akışını nisbî bir biçimde uzaktan seyretmek, hiç şüphesiz bu yaşam akışının bütünü, bu bütünün kendisine göre inşa edildiği ve cereyan ettiği macera hakkında daha kuşatıcı yargılarda bulunma gücünü sağlar insana.

Mekândan sıyrılmak insanı zamanda derinleştirir. Çünkü mekân göz teması ile insanı dışarıya taşırken, sıyrılmak insanı kendi içerisine bakmaya yöneltir; bu da Türkçe'mizde dile gelen insanın kendi içerisine düşmesi, yani düşünmesi demektir. Başta İbn Sinâ olmak üzere pek çok felsefe-bilim ustamız bu hali tecrübe etmiş; mekânda kısıtlanan hareketlerini zamanda sürdürmüş; Serahsî, Seyfeddin Amidî gibi daldıkları derinliklerden çıkarttıkları incileri nazm etme olanağı vermiştir. Aliya da kadîm ustalarının izinde, içerisinde bulunduğu zindandan yola çıktığı ruh derinliğinden (buna öz-ü-gürlük diyebiliriz) devşirdiği notları nazm etmiştir. Bu nedenle, Özgürlüğe Kaçış'a, esas itibariyle, mekândan zamanın derinliğine, kişinin kendi ruhuna seyahat edişinin; bu seyahatta kazandığı sükûnet içerisinde büyük yaşam akışını seyredişinin, bu akış hakkında kişisel kanaat ve değerlendirmelerinin toplandığı, biraraya getirildiği bir eser gözüyle bakılabilir. Özgürlüğe Kaçış'ı, tam da bu anlamda, dalınan dipten elde edilenin, kazanılanın, Göl'ün kenarında bekleyen insanlara, bizzat bu dalışı yapan bilge-hükümdar tarafından seyir tecrübelerinin aktarıldığı, sunulduğu bir kitap olarak okumak gerekir.

Özgürlüğe Kaçış, yalnızca yazarın kişisel hissiyatını tespit edip aktaran bir kitap değil, bu hissiyatın içerisinde akıp gittiği vicdaniyatın, hatta her ikisinden terkiple oluşturulan fikriyatın bir hülasasıdır. Eserin gücü de bu terkipte yatmaktadır: Hem hissettirmek hem fikrettirmek. Bu nedenle eserin içeriği, büyük hayat akışının belirli bir sürecine tanıklık etmiş kişinin sadece hissiyatı olarak değil, aynı zamanda bu sürece ilişkin tespit ve teklifleri olan bilge bir insanın fikriyatı olarak örülmüştür. Eser, duygulandırdığı gibi düşündürtmekte; geçmişe ilişkin değerlendirme, bugüne ilişkin tespit, geleceğe ilişkin ufuk vermektedir. Bazı satırlarda her üç unsurun beraberce yer alması yazarın, bulunduğu mahpeste bile, nevdaşları hakkındaki kaygılarının derinliğinden kaynaklanmaktadır: "Ya Rab! Onlar cahildir. Sen yine de onları affet." Büyüklüğün sırrı, küçük işlerle uğraşmamaktır. Kendini tahlil ederken bile, kendisi-gibi-olanları dert edinen insan, yaratılanı Yaratan'ından ötürü seven Yunus gibidir.

Hem yetiştiği tarihî bağlam hem de kişisel kaygı ve dertleri, bulunduğu entellektüel coğrafyanın birikimini ciddi bir biçimde incelemeye yöneltmiştir Aliya'yı. Hem kadim hem de modern felsefe-bilim ustalarının temel fikirlerini, kendi düşünceleri arasında dikkatli ve titiz bir biçimde serpiştirmesi, savunması ya da eleştirmesi, ancak ve ancak hesabı verilmiş bir amacı olan, yine usta bir düşünürün yapabileceği bir iştir. Bundan da öte, Aliya, bulunduğu durumun doğasına uygun bir biçimde, şiiri, Varlık'la konuşulan bir dil olarak görmekte, sanatın hayatın derinliğini idrakte ne kadar önemli olduğunu göstermektedir bize... Bilime evet; ancak Sanatın kurduğu bir hayat içerisinde.

Aliya, şahsiyeti, ehliyeti ve mensubiyeti hakkında oldukça açık ve seçiktir. İşini iyi yapmak; titizliği ahlakî bir tavır olarak benimsemek; ele aldığı her konuda ciddi olmak. Bunlardan daha da önemlisi tüm bunları bir maksad, yaratılışın hülasası olan Hz. İnsan için yapmak. İnsan için düşünen bir kişinin, ele aldığı konunun öneminin idrakinde ise, maddî ve manevî kapasitesinin gerektirdiği titizliği de gösteriyorsa, bazı değerlendirmelerinde yanlışa düşmesi, yanlı-iş yapmak istemesinden değil, malumatının eksikliği ya da değerlendirme şartlarının uygun olmamasından kaynaklanır. Bu nedenle, Aliya'nın kendi mensubiyetine ilişkin değerlendirmelerini, diğerlerinden ayıran, hem niyeti hem de eylemidir; malumatı değil. Kaygının yüksek olduğu durumlarda yargıya, duygu bulaşır; akıl ise soğuk bir ortam ister. Aliya, tam da sımsıcak bir ortamda ateşten hem sahih niyeti hem de salih ameli sayesinde kurtulur. Bizim ise, sahih niyetine bağlı olarak ne yaptığını iyi bilen Aliya'ya oranla ne bildiğini iyi bilen olma şansımız daha yüksek. Bu gerekçeyle, Aliya'nın bazı konulardaki tespit ve değerlendirmelerinin yanlışlığını, yine sahih niyet ve salih amel nokta-i nazarından tashih etme işini gelecek nesillerin üstlenmesi gerekir.

Hayata ilişkin yargıda bulunan insanın hayatı tüm renkleriyle yaşaması gerekir. Hayata ilişkin tespitteki isabet, hayatın unsurlarına aşina olan insan için daha yüksektir. Bir aileye sahip olan kişinin hayat hakkında konuşması ile olmayanın konuşması arasındaki fark yalnızca sonucu değil, düşünme yöntemini bile belirler. Aliya, bir eş, bir baba, kısaca bir aile sahibi olarak, beşerî ve insanî kaygılarını ertelemeyen bir kişilik. O biliyor ki, bir insanın doğumuna şahid olan ve bunu düşünen bir kişi, ne insanı öldürür ne de doğayı tahrip eder. Aliya'nın çocuklarına yazdığı mektuplar, büyük bir dava adamının, bilge bir insanın, hayatın akışı önünde nasıl da titrediğini gösteriyor.

Aliya'nın eseri, yalnızca belirli bir din dilini benimseyen insanlara değil, tüm insanlığa yönelik sorgulamalar içermekte: Herşeyin ölçüsü insandır. Yapılan herşey insana döner. Kaderimiz, bir tarafıyla, yapıp ettiklerimizdir. Ancak, kanımca, Aliya'nın eserinde, satır aralarında saklı, bazen yer yer açığa çıkan bir nasihat var: Neye inanıyorsan bilerek inan; neyi reddediyorsan bilerek reddet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts