İhsan Fazlıoğlu: Maslahat -versus- Menfaat

İhsan Fazlıoğlu: Maslahat -versus- Menfaat

"Toplumun maslahatı lehine kendi menfaatinden vazgeçebilen birey, toplumsal barışı korur; kendi menfaatini toplumun maslahatına tercih eden ise toplumu karışıklığa sürükler."

BE­DEVÎ bir gün çöl­de se­ya­hat eder­ken, uzak­tan ça­re­siz­lik içe­ri­sin­de ken­di­si­ne el sal­la­yan bir adam gör­müş ve he­men de­ve­si­ni ona doğ­ru sür­müş. Za­val­lı adam uzun gün­ler aç ve su­suz kal­ma­nın so­nu­cu bi­tap düş­müş bir hal­de, ge­len be­de­vî­ye ses­len­miş:

 “Lüt­fen bi­raz su!” 

Be­de­vî de­ve­sin­den inip su­yu ha­zır­lar­ken, adam ken­di­sin­den bek­len­me­yen bir çe­vik­lik­le be­de­vî­nin de­ve­si­ne at­la­mış ve hız­la uzak­laş­mış. Be­de­vî, du­ru­mu fark eder et­mez dön­müş ve bü­tün gü­cüy­le ar­ka­sın­dan koş­ma­ya baş­la­mış. Se­si­ni du­yu­ra­bi­le­ce­ği bir me­sa­fe­ye eri­şin­ce yük­sek ses­le ba­ğır­mış: 

“Ta­mam! De­ve­mi al­dın, be­ni bu çöl­de bir ba­şı­ma bı­rak­tın. Var­sın ol­sun! Ama sen­den ri­ca edi­yo­rum; bu ola­yı, ya­şa­dı­ğın müd­det­çe kim­se­ye an­lat­ma!” 

De­ve­si­ni, hat­ta ca­nı­nı de­ğil de ola­yın baş­ka­la­rı­na an­la­tı­lıp an­la­tıl­ma­ma­sı­nı önem­se­yen be­de­vî­nin bu söz­le­ri­ni du­yan adam bir­den dur­muş, ge­ri dön­müş ve 

“Ni­çin bu ola­yın baş­ka­la­rı­na an­la­tıl­ma­ma­sı­nı bu ka­dar şid­det­le is­ti­yor­sun; hik­me­ti ne­dir?” 

di­ye sor­muş. 

Be­de­vî:

 “İn­san­lar bu ola­yı du­yar­lar­sa bir da­ha çöl­de aç ve su­suz kal­mış hiç­bir in­sa­na yar­dım eli uzat­maz­lar da on­dan” 

di­ye ce­vap ver­miş…

Bir ki­şi, fer­dî men­fa­ati­ni gör­mez­lik­ten ge­le­rek, in­san tü­rü­nün, da­ha da özel­leş­ti­rir­sek men­su­bu bu­lun­du­ğu çev­re­sin­de­ki in­san­la­rın mas­la­ha­tı­nı ni­çin önem­ser ve ön­ce­ler? Bu dav­ra­nı­şı müm­kün kı­lan ne­dir? Böy­le bir dav­ra­nı­şı müm­kün kı­lan ayı­rı­mı/fas­lı tes­pit, hiç şüp­he­siz, bir top­lum, hat­ta bir mil­let ol­ma­nın sır­rı­nı da ku­la­ğı­mı­za fı­sıl­da­ya­cak­tır. Da­ğıl­ma ve sav­rul­ma, bü­tün­lü­ğün kay­bol­ma­sı ise, bir kül­tü­re bü­tün­lü­ğü­nü, bir­li­ği­ni, do­la­yı­sıy­la dir­li­ği­ni ve­ren ne­dir? Öy­le bir ‘ne’ ki, di­ğer bü­tün özel­lik­ler bir şe­kil­de eri­se bi­le par­ça­la­rı bir ara­da tut­ma­yı sür­dü­re­bil­sin; sü­rek­li­li­ği ko­ru­ya­bil­sin.

Hiç şüp­he­siz is­ter mad­dî is­ter ma­ne­vî ‘men­fa­at’ ki­şi­le­ri bir ara­da tut­ma­yı ba­şa­ra­bi­le­cek özel­li­ği gös­te­ren bir kav­ram­dır. Men­fa­at ya­ni fay­da ya­pı­lan iş­ten pay alan bi­rey­le­rin, bi­za­ti­hi al­dık­la­rı pa­yı sür­dü­rü­le­bi­lir kıl­mak için bir­bir­le­ri­ne kat­lan­dık­la­rı bir bü­tün, bir bir­lik ya­ra­tır. Fay­da­nın or­ta­dan kalk­ma­sı, kat­lan­ma ne­de­ni­ni de iza­le ede­ce­ğin­den, bir­lik de, bü­tün­lük de hız­la erir gi­der. İn­san­lar ara­sın­da­ki mad­dî ve ma­ne­vî be­ra­ber­li­ği ifa­de et­mek için, ör­nek ola­rak ‘amaç’ gi­bi, da­ha pek çok kav­ram kul­la­nı­la­bi­lir. Bü­tün bu kav­ram­lar, hem bir­li­ğin ken­di içe­ri­sin­de­ki tu­tar­lı­lı­ğı­nı hem de sü­rek­li­li­ği­ni sağ­la­ya­cak şid­de­ti ora­nın­da göz önün­de bu­lun­du­ru­lur. Yi­ne de amaç bi­rey­ler ara­sın­da­ki ahen­gi el­den gel­di­ğin­ce en yük­sek oran­da sağ­la­mak ve sağ­la­nan ahen­gi tüm mu­si­bet­ler kar­şı­sın­da sür­dür­mek ise bu kav­ram­lar pek işi­mi­ze ya­ra­ma­ya­cak­tır.

Bir­li­ğin ve bü­tün­lü­ğün ken­di­si­ne da­yan­dı­ğı en önem­li kav­ram, an­la­mak, do­la­yı­sıy­la an­la­şıl­mak­tır. Ni­te­kim Türk­çe­de an­lam, mu­ha­ta­bın an­la­dı­ğıy­la iliş­ki­li­dir ve bu ne­den­le Arap­ça­da­ki söy­le­yen ki­şi­nin kas­dı­nı içe­ren, de­mek is­te­nen an­la­mın­da­ki ma­na kav­ra­mın­dan fark­lı­dır. İs­ter bi­lim­sel is­ter fel­se­fî tar­tış­ma­la­rın sağ­lık­lı bir bi­çim­de yü­rü­tül­me­si­ni müm­kün kı­lan kav­ram­lar/te­rim­ler için kul­la­nı­lan ıs­tı­lah ke­li­me­si­nin sulh ya­ni ba­rış söz­cü­ğün­den tü­re­til­miş ol­ma­sı bo­şu­na de­ğil­dir. Çün­kü ki­şi kul­lan­dı­ğı ıs­tı­lah­lar­la ak­lı fe­sat­tan, do­la­yı­sıy­la en­te­lek­tü­el or­ta­mı fit­ne­den ko­rur; böy­le­ce hem ken­di­si­nin an­la­şıl­ma­sı­nı hem de din­le­yen in­san­la­rın ken­di­si­ni an­la­ma­sı­nı sağ­lar. Ka­dim dü­şün­ce ge­le­ne­ği­miz­de kav­ra­mın ta­nı­mı­nın had ya­ni sı­nır söz­cü­ğüy­le ifa­de edil­me­si bu tes­pit­le iliş­ki­li­dir; çün­kü sağ­lık­lı bir an­laş­ma do­la­yı­sıy­la ile­ti­şim an­cak ve an­cak sı­nır­la­rı be­lir­li, açık ve se­çik olan kav­ram­lar­la müm­kün­dür. Türk­çe­de­ki sa­vaş ke­li­me­si­nin sav söz­cü­ğüy­le iliş­ki­si, hiç şüp­he­siz, bü­tün sa­vaş­la­rın, sav­lar­la baş­la­dı­ğı­nı gös­te­rir. Ter­si de doğ­ru­dur bü­tün sulh­lar/ba­rış­lar da ıs­tı­lah­lar­la baş­lar.

Fer­din men­faa­ti ya­nın­da top­lu­mun mas­la­ha­tı bi­çi­min­de di­le ge­tir­di­ği­miz mu­ka­ye­se­de­ki ‘mas­la­hat’ın da tıp­kı ıs­tı­lah­ta­ki gi­bi sulh ke­li­me­sin­den tü­re­me­si dik­ka­te de­ğer­dir. Top­lum içi ba­rı­şı ko­ru­yan bir şey, an­cak o top­lu­mun mas­la­ha­tı­na uy­gun şey­dir; ter­si fit­ne ve fe­sat­tır. Öy­ley­se bir ki­şi için men­fa­at olan top­lum için fe­sat ola­bi­lir; ak­si de doğ­ru­dur: Top­lum için mas­la­hat olan ki­şi için za­rar do­ğu­ra­bi­lir. Bu çı­ka­rım ne­de­niy­le top­lu­mun mas­la­ha­tı le­hi­ne ken­di men­fa­atin­den vaz­ge­çe­bi­len bi­rey, top­lum­sal ba­rı­şı ko­rur; ken­di men­fa­ati­ni top­lu­mun mas­la­ha­tı­na ter­cih eden ise top­lu­mu ka­rı­şık­lı­ğa sü­rük­ler.

Şim­di­ye de­ğin di­le ge­ti­ri­len­ler­den an­la­mak ve an­la­şıl­ma­kın, ne­ti­ce­de an­la­mın bü­yük oran­da dil­le il­gi­li ol­du­ğu, do­la­yı­sıy­la an­cak ve an­cak ay­nı di­li ko­nu­şan in­san­la­rın bir­bi­ri­ni an­la­ya­bi­le­ce­ği so­nu­cu ra­hat­lık­la çı­kar­tı­la­bi­lir. Bu çı­ka­rım kıs­mî ola­rak doğ­ru­dur; çün­kü dil ge­rek­li­dir an­cak ye­ter­li de­ğil­dir. Hiç­bir za­man an­lam, tek ba­şı­na söz­cük­le­re, do­la­yı­sıy­la se­se in­dir­ge­ne­mez. Yu­ka­rı­da ma­na ke­li­me­si söz ko­nu­su ol­du­ğun­da işa­ret edil­di­ği üze­re, ma­na bir kas­dî­lik (in­ten­ti­ona­lity) içe­rir. Her ka­sıd (in­ten­ti­on), bir ma­na­dır. Ki­şi­nin se­sin­de, de­yi­şin­de, kas­dı, do­la­yı­sıy­la ira­de­si iç­kin­dir. Ni­te­kim Türk­çe­de sık­ça kul­la­nı­lan ya­ni (de­mek is­te­ni­yor ki) ke­li­me­siy­le or­tak olan ma­na (de­mek is­te­ni­len) bir is­te­me­yi, is­ten­ci ba­rın­dı­rır. Bu­ra­da ‘de­mek is­te­ni­len’ mu­ha­tap ta­ra­fın­dan an­la­şıl­dı­ğın­da mak­sa­dın hâ­sıl ol­du­ğu, do­la­yı­sıy­la an­la­ma ve an­la­şıl­ma iş­le­mi­nin, kı­sa­ca ile­ti­şi­min ger­çek­leş­ti­ği söy­le­ne­bi­lir. Se­se iç­kin ira­de­nin, kas­dın, hat­ta ni­ye­tin la­fız dı­şın­da bir duy­gu-du­ru­mu ba­rın­dır­dı­ğı açık­tır. Bu duy­gu du­ru­mu kök­le­ri­ni di­lin ko­nu­şul­du­ğu kül­tür or­ta­mın­da, top­lu­mun vic­da­nın­da bu­lur; or­tam/vic­dan di­le or­ga­nik­lik/bü­tün­lük ka­zan­dı­rır.

Mev­la­na Ce­la­led­din Ru­mî’nin “Ay­nı di­li ko­nu­şan­lar de­ğil, ay­nı duy­gu­la­rı pay­la­şan­lar an­la­şır­lar/an­la­şa­bi­lir­ler” sö­zü, yu­ka­rı­da özet­le­nen çer­çe­ve­de dü­şü­nül­dü­ğün­de da­ha açık hâ­le ge­lir. İn­gi­liz­ce­yi ya­ban­cı dil ola­rak öğ­re­nen bir ki­şi­nin bir İn­gi­liz’i, İn­gi­liz­ce kül­tür or­ta­mın­da ye­ti­şen bir İn­gi­liz gi­bi an­la­ya­ma­ya­ca­ğı aşi­kâr­dır. Yal­nız­ca can­lı ko­nuş­ma­yı de­ğil, her­han­gi bir kül­tür or­ta­mın­da üre­ti­len bir met­ni da­hi hak­kıy­la an­la­mak, hak­kın­da ko­nuş­mak, nü­fuz et­mek, bü­yük oran­da o kül­tür or­ta­mı­nı ya­şa­ma­yı zo­run­lu kı­lar. Dik­kat edi­lir­se şi­ir gi­bi ede­bî de­ğe­ri yük­sek duy­gu yük­lü me­tin­le­ri an­la­ma­nın sim­ge de­ğe­ri ka­zan­mış te­rim­ler­le ka­le­me alın­mış me­tin­ler­den da­ha zor ol­ma­sı iş bu du­rum­dan kay­nak­la­nır. Bir şe­yin hak­kın­da ko­nuş­mak, o şe­yin ha­ki­ka­ti­ni ko­nuş­mak, bir şe­yi hak­kıy­la an­la­mak o şe­yin ha­ki­ka­ti­ni an­la­mak­tır.

Bir şe­yin hakk ve ha­ki­ka­ti­ni an­la­mak için ise en te­mel şart, dü­şün­ce­nin kav­ram­sal, ne­den­sel ve eleş­ti­rel do­ğa­sı­nı bil­mek, me­le­ke ha­li­ne ge­tir­mek ve uy­gu­la­mak­tır. Öte­si top­lu­mun üret­ti­ği ar­tı-de­ğe­re el koy­mak is­te­yen men­fa­at­pe­rest­le­rin kir­li sa­va­şı­dır; sul­hu/ba­rı­şı ise an­cak ve an­cak top­lu­mun mas­la­ha­tı­nı ön­ce­le­yen­ler ku­ra­bi­lir­ler. Kı­sa­ca, ko­nu­ya bağ­lar­sak, top­lu­mun mas­la­ha­tı­nı ken­di men­fa­ati­ne ter­cih et­me işi­ni de an­cak o top­lu­mun vic­da­nı­na men­sup bi­rey­ler ba­şa­ra­bi­lir. Bu ne­den­le, ay­nı di­li ko­nu­şan de­ğil ay­nı duy­gu­la­rı pay­la­şan ki­şi­ler mil­let olur.

Son söz: Bir­bi­ri­mi­ze an­lat­tı­ğı­mız ni­ce kö­tü­lük­le­rin han­gi iyi­lik­le­ri yok et­ti­ği­ne hiç dik­kat ke­si­le­bi­li­yor mu­yuz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts