Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu, İLKE İlim Kültür Eğitim Vakfı tarafından 28-30 Haziran 2019 tarihleri arasında gerçekleştirilen Kızılcahamam Buluşmaları kapsamında yapmış olduğu "Hüküm ve Tahakküm Çatalında: Çok-anlamlı Adalet Kavramı Üzerine Düşünceler" başlıklı konuşması hakkında bir açıklama yapmıştır.
Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu, İLKE İlim Kültür Eğitim Vakfı tarafından 28-30 Haziran 2019 tarihleri arasında gerçekleştirilen Kızılcahamam Buluşmaları kapsamında yapmış olduğu "Hüküm ve Tahakküm Çatalında: Çok-anlamlı Adalet Kavramı Üzerine Düşünceler" başlıklı konuşması hakkında bir açıklama yapmıştır. Açıklama şu şekildedir:
Zorunlu Açıklama...
Mensubiyet duyduğumuz, dolayısıyla mes'uliyetimizi anlamlı kılan İslâm düşünce geleneğinde, ilimlerin birbiriyle ilişkisini inşa ederek karşılıklı diyaloglarını mümkün kılan anlamlı metodolojik bir çerçeve mevcuttur.
Bu çerçeveye göre herhangi bir tikel bilim ona temel teşkil eden metafizik ilkelere riayeti açısından tahkîk edilebilir ve bilimsel disiplinin tikel meseleleriyle ilgili, ilzâmî hüküm verme amacı taşımaksızın, bu ilişki seviyesinde bir tartışma yürütülebilir. Bu çerçevede;
İhsan Fazlıoğlu meslekten bir fakih, müfessir, muhaddis, kısaca bugünkü anlamıyla dinî ilimlerde bir uzman değildir. Felsefe-bilim tarihi üzerinde çalışmakta, özellikle medeniyetler ile bunların anlama ve açıklama dizgelerinin metafizik analizi konularında yoğunlaşmaktadır.
Bu nedenle; Belirli bir tartışmaya neden olan konuşmasında dile getirilenler doğrudan nasların kendiliği (fî nefsihi) hakkında değildir. Söz konusu nasların uygulamasının ancak o naslarla ilgili diğer hükümlerin oluşturduğu bütün içinde anlamlı olacağını söylemektedir.
Kısaca, sorun nassın bağlamı ile ilgili değil 'uygulama bağlamı' ile ilgilidir. Bunun formel açıklaması şudur:
Herhangi bir 'Fıkıh[F]' dizgesindeki bir 'hüküm[h]', ancak ve ancak o 'F'ye ait diğer hükümlerin ['h'lerin] oluşturduğu bütünün meydana getirdiği sentaks içinde belirli bir semantik yani anlam üretir.
Bir hüküm, diğer hükümler dikkate alınmaksızın uygulandığında adalet değil, zulüm ortaya çıkar.
Başka bir ifadeyle bir dildeki bir cümlenin belirli bir yapı içinde anlam kazanması ancak ve ancak o dilin tüm yapısı içinde mümkündür.
Kısaca yalıtılmış tek bir cümle, dilin bütünü olmadan, anlamlı değildir. Bütüne erişmenin zorlaştığı yerde tekillikleri anlamsızlıktan uzaklaştıran şey, bütüne dair sezgimiz ve ona ulaşma gayretimizdir.
Burada ‘bütün’ bir yandan hükümlerin kendi iç bütünlüğüyle ilgiliyken, diğer yandan dinî bilgi ile eylemin insanoğlunu dönüştürme ve varlık gayesine ulaştırma gücüyle ilgilidir.
Birinci bütünlük ilkesinin ihmal edildiği yerde parçalanmış bir hayat ve lakayt bir seçmecilik, ikincisinin ihmal edildiği yerde ise riyakârlık ve softalık yaygınlaşır.
Bu çerçevede çağımızda herhangi 'tek' bir fıkhî hükmü uygulamak, eğer bütün içinde câri değilse adalet üretmez.
Meselemiz ‘bütün’e davettir! Yani fıkhın tekeffül ettiği düzen bilgisi ile tutarlı eylemsel bir rasyonaliteye, derin dinî ve insanî duyarlılığın tekeffül ettiği ihlas ve inceliğe davet..
Bu açıklama çağdaş dünyada Müslümanların muhatap olduğu meydan okumalara ilişkin tek bir cümle kurmaya çalışmayan; düşünmekten korkan ve bilgiden ürkenler için değildir.
Düşüncenin çağrısı, inançlarına ve eylemlerine tüm uzantıları ile en azından ideal seviyede bir birlik ve bütünlük kazandırma çabasında olanlara dönüktür.
Unutulmamalıdır ki 'bütün'ü göze alamayanlar 'parçalar'ı anlamlı bir şekilde ifade ve faydalı bir şekilde temsil edemezler.
Bu açıklamaya vesile olan değerli âlim Faruk Beşer Hoca'ya da teşekkür ederiz:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder