İhsan Fazlıoğlu: "Bir Küllî’ye’yi Mümkün Kılan Nazarî Hikmet"
Aynı adla şurada yayımlanmıştır: Nazarî Ufuk: İslâm-Türk Felsefe- Bilim Tarihi’nin Zihin Penceresi, III. baskı, İstanbul 2017, s. 145-171.
Bu sürümde ise Cemşîd Kâşî’nin
kubbenin misâhası ile ilgili Arapça metni, Türkçe çevirisi ve kısa bir değerlendirmesi eklenmiştir.
Bu konuyu, sorduğu sorularla
araştırmamıza vesile olan merhum Turgut Cansever’dir. Bkz. İhsan Fazlıoğlu, “İstikâmeti muhkem,
sahih bir adam: Turgut Cansever”,
Akıllı Türk Makul Tarih, İstanbul
2016, s. 174-177.
I. KAVRAMLARIN UFKU: SANAT/ SANATÇI İLE İMÂR/MİMÂR
Nasıl ki, Tabîat’ta her var-olan bir yer kaplar (tahayyüz), heyetine uygun eylemde bulunur ve diğer var-olanlarla doğasına mahsus belirli ilişkiler kurarsa, -ki var-olmak, bizatihi, yer kaplamak, eylemde bulunmak ve ilişki içerisinde olmak ise-, Hayat’ta da insan tarafından yapılan, üretilen her şey, bizâtihi insanı, insanın duyu (ihsâs), duygu (vicdân) ve düşüncesini (akıl) içeren, kısaca insan irâdesini cisimleş- tiren bir temsîldir. Her insanî temsil bir manâ’yı, Türkçesiyle denirse, –demek istenileni, kısaca irâde-i akliye’nin kasd’ını muhtevîdir. Nitekim, sanat sözcüğünün, s-n-a‘ kökünün, “maksadını kendisinde taşıyan eylem” anlamına geldiği dikkate alınırsa, herhangi bir sanat eserinin, onu var-kılan sanatçının maksûdu olduğu söylenebilir.
Öte yandan i‘mâr sözcüğünün kökünün, a‘-m-r’nin “ömür vermek, hayatını uzatmak, uzun zaman yaşatmak, umrân kazandırmak, mekânı korumak” anlamlarına geldiği, mi‘mârın da bu işi yapan, kısaca mekânı bir şey ile koruyan kişi olduğu düşünülürse, mi‘mârînin bizatihi “mimârın kasdını bir mekâna tecsim ederek korumak olduğu” söylenebilir. Bu çerçevede kadim dönemde mimar; duyu, duygu ve düşüncesini bir hamûle haline getirip taş gibi uzun ömürlü bir nesneyle mekâna ören, yüceyi ve güzeli taşa oyan, kısaca abecesi taş olan bir şiiri mekâna yazan, muhtasar ve müfid bir deyişle mekânı yorumlayan bir şairdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder