Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu Sözleri

Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu'na ait ifadelerden bir kısmı aşağıdaki gibi alıntılanmıştır. 

Bir milletin geleceğini belirlemek o milletin geçmişini yani tarihini tanımlamaktan geçer.

Her milletin doğal yeri tarihidir. Bir milletin doğal yerini bulması, o milletin özünün gürleşmesini, özgürleşmesini sağlar.

Unutulmamalıdır ki, tarih yalnızca ibret alınacak değil, aynı zamanda kuvvet alınacak/devşirilecek bir zemindir.

İnsanı eşref-i mahlûkât olarak görmeyen hiçbir siyaset bu topraklarda kalıcı-yer bulamaz.


Kendi hakkında idrâki olmayan kişi, ne kendine ne de tarihine saygı duyar; başka milletlerin kültür ve tarihlerinde yanaşma, sığıntı olarak yaşar.


Gaflet tenbîhle; cehâlet talîmle giderilebilir; ama ihânetin ilacı yoktur; hele sözde-aydın ihanetinin.


Tarih, bir gelecek idrâkidir; bir milletin gelecek idrâkine aktarılan geçmişi o milletin tarihi olur.


Bir milletin canı, nefsi ve ruhu tarihi olduğuna göre, bir milleti anlamsızlaştırmak da o milletin tarihteki eylemini, eylemlerini anlam-değerden arındırmak demektir.


Bir milletin askerî-siyasî örgütünü düşmanları, tarihini o milletin aydınları yener.


Gökyüzüne baktığınızda yeryüzünü de fark edersiniz.


Türk milleti kan birliğine değil, can birliğine dayalı bir sürü yani millettir.
Türk milleti çobanını bulduğunda sürü olmaya hazır ve büyük işler yapmaya namzettir. Önemli olan çobanın milletini bulması; çoban köpeğinin milletini korumasıdır. İşte bu nedenlerle biz Türkler koyunluğumuzu geri istiyoruz!


Bir medeniyetin tarih ve medeniyet perspektifinde yoksanız vicdanında da karşılık bulamazsınız.


İdrâki olmayan doğru bilmez; vicdanı olmayan güzel eylemez.


Cahiller yani aklı dolaşıklar, milleti bir hedefe taşımaz, tarih içinde dolandırıp dururlar.


Türk milletini bir hedefe taşımak, Türk tarihini maddî, manevî ve fikrî tüm yönleriyle bilmeyi gerektirir.


Tatmin eden övgü ve sövgü sizin olsun, idrâk veren bilgi bize yeter.


Bir milletin vicdanı tarihidir.


Milletler tarihte yalnızca maddî soykırıma uğramazlar; manevî ve fikrî soykırıma da uğrarlar. Osmanlı münevveri ile Cumhuriyet aydını Türk milletini manevî ve fikrî soykırıma uğratmaktadır.


Maneviyâtı olmayan toplum vicdansızlaşır; birbiriyle savaşır; fikriyâtı olmayan toplum ise gayesini kaybeder, iddasızlaşır.


Söyleyecek sözü olmayanın hangi dili konuştuğu önemli değildir; özgünlük ne seste ne lafızda ne de unsurdadır; tersine terkiptedir, ifadededir, ilavededir.


Bir milleti bir kere değil, sürekli yenme hazzını tatmak için o milleti tarihine lanet etmeye alıştırmak yeterlidir.


Tarih, geleceğe ilişkin niyeti olan milletler için anlamlıdır.


Kişi başkalarının yanlışını tespit ederek kendi doğrusunu savunamaz.


Müslümanları sevmeyenler İslâmcılığa sığınırlar.


Bir milletin tarihi tecrübesini o milletin geçmişiyle karıştıranlar ya sırf geçmişe ya da sırf geleceğe saplanıp kalanlardır.


Unutulmamalıdır ki, bir sürü, bir yığın olmaktan çıkıp millet olmak, kişiye acı gelse de, toplumsal maslahatı kişisel menfaate tercih etmekle başlar.


Amentüsü olan bir kültür emîndir.


Dinini ve dilini kaybeden kültür, vicdanını kaybeder.


Millet ve Devlet olmak kolay değil, İnsan olmak ise en zoru…


Tarihi olmayanın koruyacak hiçbir şeyi yoktur; vatanı bile…


Bir devleti sürdüren bürokratlardır. Devlet politik olarak çökse bile bürokratlar sağlamsa devlet tekrar kurulur.


İslâm’da ilerleme “yenileme” ile olur. Kendini sürekli yenilemiş ve geliştirmiştir.


Yanlış yapmaktan korkan insanlığını yaşayamaz.


Evet! Fark, fark etmekle başlar; ancak her fark ediş, bir fark edenin bir şeyi fark edişidir.


Bilgi kendine kayıtsız kalan kişileri ve toplumları affetmez.


Geçmişi tahrif edilen bir milletin, kültürün ve medeniyetin geleceği de kolaylıkla tahrif, hatta tahrip edilebilir.


Özü olmayanın sözü, sözü olmayanın hakîkati, hakîkati olmayanın siyaseti olmaz. Çünkü siyaset, bir milletin varlık duyuşudur.


Tarihsizliğin en önemli belirtisi, en geniş anlamıyla aldırmazlıktır; sömürgeciliğin istediği de budur.


Çünkü tarih, insanın yaşadığı toprakla kurduğu ilişkinin, girdiği dostluğun, yaptığı kavganın adıdır.


Bir kişinin, bir grubun veya bir sınıfın kendi inşa ettiği genel formu topluma dayatması, aslında topluma, ölçüsünü almadan elbise dikmeye benzer.


Edeb, iyi davranış ile doğru bilginin terkibi olan güzeli eylemek işidir.


Bir kavramın mâhiyetini dikkate alarak verdiğimiz yargılar hakîkî yargılar; dış dünyadaki bireylerini göz önünde bulundurarak verdiğimiz yargılar ise hâricî yargılar adını alır.


Denemek, bir şeyi yapmaya hazır olduğunu kabul etmektir.


Düşünce, terimsiz ve yöntemsiz yapıldığında ise kaçınılmaz olarak, ehil olmayanların, Tolstoy’un deyişiyle “fikir fahişeleri”nin eline düşer.


Övgü insanın duygularını tatmin eder, aklını değil, çünkü akıl ikna olmak ister, tatmin olmak değil.


Akıl belirsizliği ortadan kaldırır; çünkü aklın en önemli özelliği tanımlamaktır; tanım had koymadır, tahdittir, sınırlamadır.


İstikametsiz tüm deyişler/söylemler yalnızca idâre etmek, yani aklı dolaştırmaktır.


Kavramına sahip olunmayan şey görülemez.


Aklını, ilmini ve ibâdetini tatil eden, siyâdetini ve saâdetini de tatil etmek zorunda kalır.


Bir kişinin yaşadığı topraklarda yerli mi, yabancı mı, gezgin mi, işgalci mi yahut sömürgeci mi olduğunu öğrenmek istiyorsa mensup olduğu anlam-değer dünyasının o topraklardaki işâretlerine ne kadar âidiyet duyduğuna bir baksın.

Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts