İLEM I. Yazı Kampı’nın 3. oturumu Kübra Bilgin Tiryaki moderatörlüğünde, İhsan Fazlıoğlu'nun “İz Bırakmak, İz Sürmek: Bir ‘mâ-cerâ’ Olarak Yazı” başlıklı konuşmasıyla tamamlanmıştır.
Konuşmadan aktarılan notların bir kısmı aşağıdaki gibidir. Yararlı olması dilekleriyle...
***
Kübra B. Tiryaki:
-"Yazmak ne demektir?, Yazının iz bırakmakla nasıl bir ilişkisi vardır?"
-İhsan Fazlıoğlu:
-"Yazı kelimesinin Türkçe’de iki anlamı var. İlki çizmek yani 'iz bırakmak' anlamını taşır. Aslında bu bütün dillerde böyle. Arapça’da 'harf' kelimesi karşılar bu anlamı.”
İz bırakmak kaybolduğunuzda yolunuzu bulmayı sağlıyor. Bu izi bıraktığınız zaman artık bu gize dönüşür. Ona şahit olamayan kişi için bu gizdir. Bu birinci anlamıdır.
İkinci anlamı ise düğümleri çözmek ve açmaktır. Lafzi anlamın ötesine geçip, tarihi bağlamı da dikkate alıp gizi ize dönüştürmek gerekir. Bu anlamıyla yazı, bir kültürün mâcerâsı olur.
Burada her türlü şey sizin izinizdir. Yazı, hafızanın en üst kademesinde yer alır. Anlamı, yazı yoluyla hapsedersiniz. Bu açıdan hafıza-yazı ilişkisi oldukça önemlidir. Biz tarihi bunun için yazı ile başlatıyoruz.
Tarih, aslında bir milletin sözlüğüdür, diyebiliriz.
İzlemek ileriye doğru olan bir şeydir. Anlama ve bilmeyi birbirinden ayırmak gerekir. Anlamak geriye doğru bilmek ise geleceğe doğru yapılan bir eylemdir. Dolayısıyla bilgi bizi bu tehlikeden korur. Ama anılarda yoğunlaşırsak kendimizi kaybederiz.
İlim, alametleri bir araya toplamak demektir. Bu, tümel anlamda 'bilgi'yi vermiş oluyor.
Tiryaki:
-"Akademik ile edebi yazım biçimleri ilişkisine dair neler söylenebilir?" Fazlıoğlu: "Dil, vaz’ ve isti’malden oluşur. Akademik dil, lafızların mutabakat tarafıyla (vaz’) ilgilenir. Bunun için bilimsel dil, nesirle yapılır ve insana mekanik, soğuk ve sıkıcı gelir."
Fazlıoğlu:
-"Dilin istimal kısmı edebi metinlerle ilişkilidir. Söylenmek istenen ilk aşamada anlaşılmasa da olur. Dolayısıyla dilin doğası gereği akademik ve akademik olmayan dil ayrılır.
Akademik metinler bütüncül yapı oluşturularak, anlatı halinde aktarılırlarsa iyi birer metin olurlar. Peki, bu noktada bir metni kendine mâl etmek nasıl olur? Eğer İlkokul 5. sınıf öğrencisine anlatabiliyorsan mâl etmiş olursun kendine. Anlayan, anlatır.
Tiryaki:
-"Metinlerde geçişkenliği çok iyi sağlıyorsunuz. Bunu neye borçlusunuz?"
Fazlıoğlu:
"Hala şiir dergilerini takip ederim. Beğendiğim genç şairler de vardır. Güzel hikaye bulursam okurum. Hatta bazen becerebilirsem Arapça & İngilizce okumaya çalışırım.
Romanlarda ve şiirlerdeki anlatı akademik yazıyı besleyen bir unsurdur.
Tiryaki:
-"Sosyal medya mecrasındaki yazma tecrübesine dair neler düşünüyorsunuz?"
Fazlıoğlu:
-"Matbaa herkesi okur yaptı, internet herkesi yazar yaptı. Bir yandan bilginin dolaşım araçları değişti. Bunları da kullanmak zorundayız.
Sümerler yazı diye bir şey icat ettiler. Toplumun yazıya katılıp katılmaması onlara kalmıştı. Katılanlar tarihte yaşadılar. Katılmayanlar yaşamadı. Kültürcülük, belli bir şeyden sonra sizin önünüzü tıkar. Geçişkenleri sağlamak gerekir.
Bir işe yaradığını gördüğüm için ben de sosyal medya mecralarını kullanıyorum. Bilginin dolaşımını devam ettirecek araçları kullanmalıyız.
Kültürler, en iyi ürünlerini belli bir gerginlik içinde veriyorlar. Sükuneti sağladığınız zaman bu, insanlara bir yaşam alanı sağlıyor ama küçülmeye gidiliyor. Cephede yaşar gibi olmalıyız.
Yazı yazmayı, okumayı, ders anlatmayı, fikir üretmeyi bu tarafıyla düşünüp ona göre hareket etmemiz gerekli. Varlığa soru sormamızı sağlayan, bize bu hareketi verecek olansa derttir.
Tiryaki:
-"Yazmayı sürekli kılmanın püf noktası nedir?"
Fazlıoğlu:
-"Derdi sürekli kılacaksınız. İlla ontolojik bir soruna cevap bulmak değil, işini iyi yapmak, işin hakkını vermek, hakikatini idrak etmek de bir derttir."
***
"İhsan Fazlıoğlu'nun bilim tarihine başlama/devam etme hikâyesi" olarak sosyal medyada paylaşılan bir diğer not aşağıdaki gibidir:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder