İhsan Fazlıoğlu: "İlk Dönem Osmanlı İlim ve Kültür Hayatında İhvanu's-Safâ ve Abdurrahman Bistâmî"

İhsan Fazlıoğlu: "İlk Dönem Osmanlı İlim ve Kültür Hayatında İhvanu's-Safâ ve Abdurrahman Bistâmî"


"İlk Dönem Osmanlı İlim ve Kültür Hayatında İhvânu?s-Safâ ve Abdurrahmân Bistâmî", Dîvân İlmî Araştırmalar Dergisi, İstanbul 1996/2, s. 229-240.

Özet

Bu çalışmada Sultan Yıldırım Bayezid, Sultan Çelebi Mehmed ve Sultan II. Murad zamanında Osmanlı topraklarında yaşamış olan Abdurrahman Bistâmî'nin hayatı ve eserleri kısaca tanıtıldıktan sonra, fetih öncesi, ilk dönem Osmanlı ilim ve kültür hayatı için kaynak olarak görülebilecek Durretu taci'r-resail ve ğurretu minhaci'l-vesail adlı yazma eseri incelenecek ve değerlendirmesi yapılacaktır. Ayrıca Bistâmî'nin bu ve diğer yazma eserlerinde, Osmanlı topraklarında varlığından bahsettiği "İhvanu's-safâ ve hallanu'l-vefâ" adlı bir "grup" üzerinde durulacaktır.

Hayatı ve Eserleri

Bu çalışma yazma tanıtımı başlığı altında yapıldığından, burada Abdurrahman Bistâmî'nin hayatı ve eserleri hakkında geniş bir bilgi verilmeyecek, şimdiye kadar kullanılmayan ve Bistâmî'nin hayatı ve eserleri için ana kaynak durumundaki, burada tanıtılacak olan eseri hariç, konunun klâsik ve modern kaynaklar çerçevesinde genel bir özeti sunulacaktır.

Bistâmî'nin değişik kaynaklarda eksik veya farklı verilen isim zinciri, Zeynüddin Abdurrahman b. Muhammed b. Ali b. Ahmed b. Muhammed el-Antakî el-Bistâmî el-Hanefî el-Hurufî'dir. Antakya'da doğan Bistâmî, ilk tahsilini ikmal ettikten sonra, başta Arap dili olmak üzere çeşitli İslamî ilimlerde bilgi ve görgüsünü ilerletmek için, Biladu'ş-şam şehirleri ile Kahire (Ezher) gibi İslam medeniyetinin klâsik ilim merkezlerine seyehat etti. Arap dili ve edebiyatı sahalarında arzu ettiği seviyeye ulaşıncaya kadar çeşitli Arap ülke ve şehirlerinde dolaştı. Bu seyehatleri esnasında dil ve din ilimlerinin yanında başta gizli ilimler olmak üzere tıp, simya ve tarih gibi sahalarda da kendini yetiştirdi. Daha sonra Bursa'ya geldi; burada Molla Fenârî kendisiyle tanıştı ve Arap dili ve edebiyatı ilimlerinde ondan istifade etti. Bistâmî, Bursa'ya geldiğinde, şehri çok sevdiğinden dolayı burayı vatan edindi. Hicri 858/1453 tarihinde Bursa'da vefat etti; kabri bu şehirdedir 1.

Taşköprülüzade, Abdurrahman Bistâmî'yi eseri ŞN'de dördüncü tabaka, yani Sultan Yıldırım Bayezid dönemi alimlerinden kabul etmektedir. Ancak Bistâmî, tafsilatı bilinmemekle beraber, Sultan Çelebi Mehmed ve Sultan II. Murad dönemlerini de idrak etmiş; hatta bazı eserlerini Sultan II. Murad'a sunmuştur. Taşköprülüzade, Bistâmî için şehy, arif bi'llah lâkaplarını kullanmakta, onun (Beyazid-i) Bistâmî meşrepli ve Hanefî mezhebinden olduğunu belirtmektedir. Onun bildirdiğine göre Bistâmî, zamanında hadis, tefsir ve fıkıh sahalarında alim, ilmu havassı'l-huruf, ilmu'l-vefk konularında da arif olarak bilinmekteydi. Ayrıca ilmu'l-cifr gibi gizli ilimlerin diğer sahalarında bilgi sahibi olan Bistâmî, döneminde havassu'l-huruf konusundaki büyük tasarrufu ile tanınmaktaydı; hatta Taşköprülüzâde'ye göre bu konularla ilgili kendisinden bir çok garib hikâye rivayet edilmektedir. Bistâmî'nin telif eserlerinin çoğunun ilmu havâssi'l-huruf, ilmu'l-cifr, ilmu'l-vefk gibi gizli ilimlerle ilgili olduğunu belirten Taşköprülüzade, bu eserlerin bir çoğunun müellif hattıyla olan nüshalarını gördüğünü zikretmekte, ayrıca bu eserlerin sahalarında güvenilir olduğunu vurgulamaktadır.

Bistâmî'nin klâsik kaynaklarda zikredilen eserleri ile klâsik kaynaklarda zikredilmemesine rağmen zamanımıza gelen ve ona nispet edilen eserlerinin toplamı önemli bir yekün tutmaktadır. Bu eserler telif edildikleri dönem itibarıyla fetih öncesi ilk dönem Osmanlı ilim ve kültür hayatını kavrama açısından son derece önem taşımaktadırlar. Bu tanıtma yazısında Bistâmî'nin bütün eserlerini vermek mümkün olmadığı gibi, yazma nüshalarından incelenenlerini tanıtmak da ayrı bir çalışmanın konusudur. Ancak burada Bistâmî'nin fetih öncesi ilk dönem Osmanlı ilim ve kültür hayatı için önemli görülen bazı eserleri zikredilecektir. Bağdadlı İsmail Paşa, HA'de Bistâmî'nin kırk üç eserinin ismini zikretmektedir 2. Benzer şekilde C. Brockelmann otuz altı eserini ve bu eserlerin dünya kütüphanelerinde bulunan nüshalarını vermektedir 3.

Yukarıda, Taşköprülüzade'nin ifadesine dayanılarak belirtildiği üzere, Bistâmî'nin eserlerinin çoğu gizli ilimlerle ilgilidir. Ancak bu eserler yine de dönemin ilim anlayışı çerçevesinde önemli bilgiler ihtiva etmektedir 4. Bununla beraber Bistâmî'nin Fetih öncesi ilk dönem Osmanlı ilim ve kültür hayatı için önemli olan bazı eserleri de vardır. Mesela, Osmanlı döneminde ilk veba risalelerinden olan Vasfü'd-deva fi keşfi afati'l-veba(Şehid Ali Paşa, nr. 2811/44, yaprak 260b-265b) adlı çalışması ayrı bir önem taşımaktadır 5. Bistâmî, Vasfü'd-deva'da, diğer eserlerinde olduğu gibi konu için tarihî bir perspektif vermekte, dolayısıyla konuyu tarihî kronolojisi içinde ele almaktadır. Eser antik dönemden beri devam edegelen ve matematik tarihinde Delos problemi diye bilinen tadifü'l-mezbah (sunağın iki katına çıkarılması) problemini de ihtiva etmektedir 6. Bu açıdan Abdülhak Adnan Adıvar'ın zannettiği gibi, tadifu'l-mezbah konusundan Osmanlılarda ilk bahseden Molla Lütfi diye tanınan Muhammed b. Hasan et-Tokadî (öl. 901/1495) değildir 7. Bistâmî meselenin matematiksel tarafına fazla eğilmemekle beraber, konu ile ilgili tarihi bilgi vermekte, hatta problemin Eflatun'un ağzıyla matematik yapısına da işaret etmekte ve çözümün dayandığı orta orantılı usûlünu zikretmektedir. Ona göre, Eski Yunan'da bir şehirde veba salgını baş gösterince halk, İsrailoğulları'ndan bir peygambere gidip yardım talep etmiş, peygamber de onlara Tanrı'nın, sunağın iki katına çıkarılmasını istediğini bildirmiş, neticede halk sunağı iki kat büyültmüş ancak veba salgını ortadan kalkmayınca Eflatun'a gidip yardım istemişler. Eflatun da onlara "Siz hendeseden nefret ediyorsunuz, dolayısıyla Allah sizi veba ile cezalandırdı." demiş ve sunağın (yani küpün) iki katını almanın geometride ne anlama geldiğini gösterdikten sonra "Allah katında hikemî ilimlerin bir değeri vardır." ve ayrıca "Üç şeye sıkı sarılın; hendese, hikmet ve sayıbilimi (aded)" şeklinde öğüt vermiştir (243a). Eserde sihirli karelerden de bahseden Bistâmî, bazı özel kare türlerini de zikretmiştir (244a, 245a). Bilindiği üzere sihirli kareler aynı zamanda ibtidai sayılar teorisi ile de alâkalıdır. Eserde, Bistâmî'nin Aristoteles için kullandığı "O teorik düşüncenin (el-fikrü'n-nazarî) kurucusudur" cümlesi de dikkat çekicidir.

Bistâmî'nin diğer bir eseri, el-Ed'iyyetü'l-müntahabe fi'l-edviyeti'l-mücerrebe (Ayasofya, nr. 377/3, yaprak 51a-101b, 14 Zülka'de 840 tarihli müellif nüshası) adını taşımaktadır 8. Eser, gerçekte, kendisinin de mukaddimede belirttiği üzere, yukarıda üzerinde durulan Vasfü'd-deva fi keşfi afati'l-veba'nın genişletilmiş şeklidir. Altı babtan oluşan kitabın ismi ilk bakışta bir tıb eseri olduğunu gösteriyorsa da eserin muhtevası karışıktır. Tıbb-ı nebevî yanında, -deyim yerindeyse- bir tıbb-ı hurufî ihtiva etmektedir. Bununla beraber eserin dördüncü babında, veba illetine karşı kullanılacak nebati ilâçları da inceleyen Bistâmî, sık sık Calinus ve Ebu Bekir Razi'den alıntı yapmaktadır. Zikrettiği ilâçları "bizzat tecrübe ettiğini" söyleyen Bistâmî, bu eserde de Vasfü'd-deva'da olduğu gibi Delos problemi denilen tadifü'l-mezbah problemini ve Eflatun'un konu ile ilgili söylediklerini tekrar anlatmakta ve bu bilginin Hz. İbrahim ve Hz. Musa tarafından da bilindiğini belirtmektedir (68a-68b). Eserin diğer bir önemli özelliği de tasavvuf tarihi ile ilgilidir. Bistâmî veba hastalığı esnasında fırka, mezheb ve tarikatların şifa niyetiyle hangi kitabı okuduğunu zikretmektedir (yeteberrukune bi kiraatihi). Bu esnada bir çok tarikat ve şeyh ismi vermekte, tasavvufî tarikatlara ilişkin çeşitli rivayetler zikretmektedir. Bunun yanında sıkça yer verdiği kendi şiirleri de Osmanlı döneminde Arapça şiir yazan Osmanlı alimleri için önemli örnekleri oluşturmaktadır.

Bistâmî'nin ed-Dürretü'l-lamia fi'l-edviyeti'l-camia (ş-şafiye) (Bağdadlı Vehbi, nr. 2132/1, yaprak 1b-64b) adlı eseri ise tamamen tıbb-ı nebevî, tıbb-ı ruhanî ve "tıbb-ı hurufî" ile ilgilidir 9. Eserde dikkati çeken nokta -yine deyim yerindeyse- bir tıbb-ı İbnü'l-Arabî'den bahsediliyor olmasıdır. Eser ayrıca tasavvuf-tıb ilişkisi açısından da dikkate değer bir eserdir.

Bistâmî'nin Osmanlı simya tarihi açısından Fetih öncesi dönemde nadir eserlerden olan es-Sirru'l-efhar ve'l-kibritu'l-ahmar10 ile yine Fetih öncesi dönemde kaleme aldığı ve mescidlerin kıble yönünü belirlenmesi ile ilgili Kıblet hududi'l-bevani fi kublet hududi'l-cevani isimli çalışmaları da, önemli olmalıdır.

Bugüne kadar elde edilen bilgilere göre, Fetih öncesi dönemde Osmanlı matematiği sahasında Semerkand'da bulunan Bursalı Kadızade dışında dikkate değer müstakil eser veren müellif yoktur. Bu dönemde matematik sahasında yetişen ve Sultan Yıldırım Bayezid devri matematikçilerinden olan Ali b. Hibetullah (IX/XV. asrın ilk çeyreği) Hulasatü'l-Mihnac fi İlmi'l-Hisab adlı Arapça bir eser yazmıştır. Bir mukaddime ve altı maksad üzere tertip edilen eserin 879/1473 tarihli bir nüshasını Bursalı Mehmed Tahir, Halis Efendi Kütüphanesi'nde görmüştür 11. Ancak eserin bugüne ulaşan, Bursalı Mehmed Tahir'in zikrettiği nüsha dahil, herhangi bir nüshası tesbit edilememiştir. Kadızade ile beraber ilk dönem Osmanlı matematikçisi olması hasebi ile Ali b. Hibetullah'ın bu eseri, Osmanlı Bilim tarihi açısından önemlidir. Bu açıdan bakıldığında Bistâmî'nin Dürret fünuni'l-küttab ve kurret uyuni'l-hussab adlı eseri de dikkati çekmektedir. Eser adından da anlaşılacağı üzere, divan muhasipleri için kaleme alınmış bir matematik eseridir ve şimdiye kadar bu konuya hasr edilmiş, ismi tespit edilebilen ilk Osmanlı eseri özelliğini taşımaktadır. Eseri Bağdadlı İsmail Paşa zikretmektedir; ancak zamanımıza gelen bir nüshası henüz tespit edilememiştir. Bunun yanında Dürretu taci'r-resail''den -aşağıda zikredileceği üzere- öğrendiğimize göre, Bistâmî, matematik sahasında Mebâhicü'l-elbâb fi menâhici ilmi'l-hisab, isimli genel bir eser ile muhtemelen hisabu'l-hevâî sahasında olan Kitabü'd-darb ve'l-kısme adlı iki ayrı eser daha telif etmiştir. Ancak ne yazık ki fetih öncesi ilk dönem Osmanlı matematik tarihi açısından son derece önemli olan bu iki eserin de, günümüze gelen herhangi bir nüshasına, en azından şimdiye kadar tesadüf edilememiştir. Bistâmî'nin özellikle vefk sahasında olan çalışmaları, vefk büyük oranda sihirli karelere dayandığından, sayılar teorisi ve aritmetik diziler konusunda da önemli bilgiler ihtiva ediyor olabilir. Burada üzerinde durulan eserleri haricinde Bistâmî'nin, klâsik ve modern kaynaklarda zikredilen veya Dürret'ten öğrendiğimize göre, özellikle ilimler tasnifi, tarih ve siyaset felsefesi gibi sahalara dair bir çok eseri vardır.

Kitab Durreti taci'r-resail ve ğurreti minhaci'l-vesail(4a): Klâsik kaynaklarda zikredilmeyen eser, Bistâmî'nin hayatı ve eserleri ile fetih öncesi ilk dönem Osmanlı ilim ve kültür hayatı açısından önemli bir yazmadır. Yazmada, Bistâmî, öncelikle tahsili esnasında okuduğu eserler ve bu eserlerin müelliflerinin isimlerini vermektedir. Bu bilgiler ile XIV-XV. yüzyılda gizli ilimler sahasında tahsil gören bir insanın okuduğu ana kaynak eserlerin tam bir listesi elde edilmiş olmaktadır. Eserin diğer bir özelliği, Bistâmî'nin Bilâdu'ş-şam, Mısır, Osmanlı ve Anadolu topraklarındaki seyahatleri ile bu seyahatler sırasında gizli ilimleri yaygınlaştırma konusunda yaptığı faaliyetler hakkında malûmat vermesidir. Bu çerçevede, Bistâmî, Anadolu'da ve özellikle Osmanlı bölgesinde çeşitli şehirlerde hangi eseri telif ettiğini, kime okuttuğunu, tarihiyle birlikte zikretmektedir. Bu durum, o dönemde Anadolu'da yaşayan, ismini bilmediğimiz bazı alimleri tespit etmemizi sağladığı gibi, ismini bildiğimiz bazı alimlerin tahsili ve Bistâmî ile olan ilişkilerini tespit etme imkânı vermektedir. Neticede eserde, Anadolu'da çeşitli şehirlerde Bitâmî'den ders alan fetih öncesi Osmanlı döneminin önemli şahısları, bu şahısların isimleri ve bunların okuduğu eserler zikredilmektedir. Böylece yazmada Bistâmî'nin eserlerinin telif tarihleri itibarıyla tam bir listesi verilmiş olmaktadır. Bu listeyle, günümüzde Bistâmî'ye nisbet edilen eserlerin sıhhatini, eserlerin telif tarihleri ile ilgili tartışmaları belirli bir noktaya kadar çözme imkanına kavuşulacaktır. Eserin oldukça önemli diğer bir özelliği de, Bistâmî'nin "İhvanu's-safâ ve hallanu'l-vefâ" adlı bir "grup"tan bahsetmesidir. Bu bilgi de, eğer aşağıda tartışılacağı üzere, tamlamanın muhtevası başka bir şeye işaret etmiyorsa Osmanlı ilim ve kültür tarihi açısından mühim bir tespit olacaktır. Bu özellikler yanında eserin uslubu, Bistâmî'nin diğer eserlerine de hakim olan genel uslubunu yansıtmaktadır: Konular arasına serpiştirilen şiirler ve süslü ifadeler... Önemine ilk defa Mehmed Şerefeddin Yaltkaya'nın dikkat çektiği eserin şimdiye kadar, Nuruosmaniye, nr. 4905'de bulunan tek bir yazma nüshası tespit edilebilmiştir 12. 1b-42b yaprakları arasında yer alan ve eksik olan nüshanın zahriyesinde, Sultan III. Osman ile Haremeyn vakıflarının müfettişi İbrahim Hanif'in mührü ve vakıf kaydı bulunmaktadır. Eserin yaprak 1b'de bulunan ilk satırı okunamamaktadır; ayrıca yaprak 5a ve 6a'da bazı cümleler nemlenmiştir. Eser Arapça'dır.

Eser'in mukaddimesine, Bistâmî, Osmanlı ilim ve kültür hayatında önemli bir yeri olan meşhur eseri el-Fevaihü'l-miskiyye fi'l-fevâtihi'l-mekkiyye'nin ismini vererek başlamaktadır (1b). Eser altı bab'tan oluşmaktadır: I. bab (5a-7b), II. bab (7b-9a), III. bab (9a-9b), IV. bab (9b-10b), V. bab (10b-21b) ve VI. bab (21b-42b). Eserin I. babı Bistâmî'nin uslubunun genel özelliğini yansıtan bir giriş; II. babı Kadı Veliyüddin Muhammed adlı bir alime övgü; III. babı muhtemelen dönemin vezirine; IV. babı da yine muhtemelen dönemin Sultanı'na (Belki de Sultan II. Murad) medih şeklindedir. V. bab'ta Bistâmî eserin telif sebebini verdikten sonra, kendisinin gizli ilimleri tahsili esnasında okuduğu kitapları ve müelliflerini zikretmektedir. İlimlerden bahsederken sık sık "nakliyye" ve "akliyye" tabirlerini kullanmaktadır (12a). Diğer eserlerinde de bu iki tabirin sıkça geçmesi, bu kelimelerin özel bir maksada matuf olarak kullanıldığını göstermektedir. Yaprak (12b-17a)'da tahsili esnasında okuduğu kitabların bir listesini ve müelliflerini vermektedir. Ancak 14b'ye kadar yalnızca kitapların isimlerini vermekte müelliflerinden bahsetmemektedir. Bu esnada, özellikle ilmu'l-huruf yanında, esrâru'l-adâd (aritmetika), esrâru'l-edvâr (musika), esraru'l-riyadiyyat (geometrika) üzerinde önemle durmaktadır. Yaprak 14b'de zikrettiği şu cümle Bistâmî'nin Hermetik gelenek yanında Hind, Babil ve Yunan geleneğini de tahsil ettiğini göstermektedir: "...bunlar gibi melekûtî sahifeler, hikemî kaideler, nebatî sırlar, kıbtî eserler, süryânî ve yunânî fenler, ibrânî ve keldânî metinlerin fikrî izlerini takrir, nazarî gereklerini tahrir ile anlam dünyalarını okudum". Bistâmî, yaprak 14b'nin yarısından sonra, verdiği kitap isimlerinin müelliflerini de zikretmeye başlar. Bu serdedişte dikkati çeken nokta, Babil, Hind, Yunan ve İslâm dünyasında telif edilen eserlerin bolca zikredilmiş olmasıdır. Mesela, Hermes'in eserleri yanında, Kanka Hindî'nin bir eseri, Mârinyûs'un bir coğrafya kitabı, Arşimed'in bir eseri, Phytagoras'ın kitapları, Sabit b. Kurra ve Huneyn b. İshak'ın eserleri, Batlamyus'un Kitabü's-semeret fi ilm Astrunumyâ'si (15a), Aristoteles'in eserleri, Ebu Bekr İbn Vahşiyye'nin Kitabü'l-filaha'sı, Mecritî, Eflatun, Sokrates gibi kişilerin kitapları...Bistâmî okuduğu eserler arasında Kitab Mefatihu'l-ulum adlı bir eser zikretmektedir ki bu, Harizmî el-Kâtib'in aynı isimdeki meşhur eseri olabilir (15b). Bistâmî, en-Nevamisu'l-Eflatuniyye ve en-Nevamisu'l-Lukmaniyye adlı iki eserin daha ismini verdikten sonra Yunanî, Suryanî, Keldanî, Himerî (Himyerî), Kıbtî, Hindî, Brehmî sırları, şeddedtu fi talebiha er-rihal ila en-telekkaytuha min suduri'r-rical demekte (16a) ve eklemektedir ve eheztu anhum bi'l-kâl ve'l-hâl (16b). Bu ifadeler Bistâmî'nin söz konusu geleneklere ait bilgileri, sadece metinlerden değil, bizzat o dönemde bu geleneklerin bilgilerine sahip olan şahıslardan aldığını göstermektedir 13.

İlim ve alimin faziletini anlatmak için, Hindli filozof Beydaba'nın Hind meliki Deyselem için kaleme aldığı Kelile ve Dimneadlı eseri örnek olarak veren Bistâmî, "Melik de tacı Beydaba'nın başına koydu ve onu kendisine vezir yaptı" diyerek ilmin ödülünün yüksek olduğunu belirtir (17a-17b). Daha sonra adı geçen eserin Kisra Enuşirvan zamanında, Filozof Berzeviye tarafından nasıl Farsça'ya tercüme edildiğini anlatır; akabinde hicri 165'te Mehdi ve Reşid'in veziri Yahya b. Halid el-Bermekî'nin isteği üzerine Abdullah b. Hilal el-Ehvazî tarafından Arapça'ya tercüme edilme hikayesini verir (18a-18b). Dioscorides'in Kitabü'l-Haşâiş'inin Endelüs ve Daru's-selâm Bağdad'da Arapça'ya tercüme edilme sürecini nakleden Bistâmî'ye göre bu eser Bağdad'da, İstafen b. Besil tarafından Halife Mütevekkil Cafer zamanında tercüme edilmiştir (18b-19a).

Bistâmî'nin, incelenen eserlerinde, Eski Yunanlılar'a özel bir ilgi gösterdiği ve önem atfettiği müşahade edilmektedir. Nitekim el-Fevaih'te de bulacağımız bilgilerin benzerini muhtasar bir şekilde tekrar ederek, "İlimlerle ilgilenen ümmetlere gelince, bunlar Hind, Fars, Keldanî, İbranî, Kıbtî, Rum, Yunan ve Arablar'dır" demektedir. Bistâmî'nin bu ifadeleri Kadı Said el-Endelüsî'nin Tabakâtü'l-ümem adlı eserini hatırlatmaktadır 14. Bistâmî "Musa'nın vefatından 568 sene sonra Yunan ümmeti zuhur etti. Mantikî, tabiî, riyazî ve ilâhî, bütün aklî ilimler onlardan alınmadır. Onlar alimi, 'filosofa' diye isimlendiriyorlardı" demektedir (19b). Akabinde el-Fevaih'te olduğu gibi, ilmî fenler (el-fununü'l-ilmiyye) ağacını (şecere) -bir ağaç resmî şeklinde- vermektedir (20a). Bistâmî'nin zikrettiği bilgiye göre "Denmiştir ki, Hikmet gökyüzünden, yeryüzü ehlinin üç organı üzerine inmiştir: Yunan dimağı (edmiğetü'l-yunan), Çin eli (eydi'-sîn) ve Arap sünneti (sünnetü'l-arab)". İlmin önemi üzerine duran Bistâmî, maksadına vurgu yapan ve demek istediğinin lubbu'l-lubbu olan Eflatun'un şu cümlesini bir beyit olarak verir: mâ min ilmin mustakbah illa ve'l-cehlu bihi ekbah(20b).

V. bab iki fasla ayrılmaktadır (21b). Bistâmî, birinci fasılda telif ettiği eserlerin isimlerini, telif mekânlarını ve telif tarihlerini vermektedir (22a-38a). Hicri 805/1402-1403'ten başlayan bu serdediş, hicri 845/1441-1442'ye kadar (müellifin içinde bulunduğu tarih) devam etmektedir. Ancak bu serdediş tam bir kronoloji oluşturmaz; bazen geri gider, bazen de sadece eserin adı zikredilir, tarih verilmez. Bu tanıtımda ise sadece önemli eserlerinin isimleri verilecektir; ancak Bistâmî'nin okuttuğu alimlerin isimleri, tedris tarihleri ve tedris yerleri -eser isimleri verilmeksizin- zikredilecektir. Bu yerlerin ve tarihlerin bazıları aynı zamanda Bistâmî'nin bazı eserlerinin telif yerleri ve tarihlerini göstermektedir. Ayrıca bu serdedişte, Bistâmî'nin Anadolu ve Osmanlı topraklarında dolaştığı şehirler ve ilişkiye girdiği alimler hakkında da önemli bilgiler mevcuttur.

811/1408-1409 'da Rum denizinde 15 el-Frenc ülkesinde el-Mustakî adasında ilk eserini kaleme alan (24b) el-Bistâmî daha sonra Darü'l-adl, fazilet erbabının ve ulemanın çadırı (muhayyem) ve Osmanlı ülkesinin merkezi olarak tanıttığı Bursa'ya gider. Bursa'da, aynı senenin Receb'inde hirefî ilimlerde uzmanlaşan ilk kişi olarak gösterdiği Muhammed el-Buharî'yi tanır. Burada kendisinden ilk okuyan kişi Numanuddin Numan b. Halid el-Hanefî'yi zikreder (25a). 812/1409-1410 senesinde Larende'de, övgüler düzdüğü İbnü'l-Fenarî diye tanınan Ebu Abdullah Şemsuddin Muhammed b. Hamza el-Hanefî ile tanışır ve ona aynı yerde hirefî ilimlerden bazılarını okutur (25a-25b). 813/1410-1411 'de Daru'n-nasr dediği Amasya'da, Yar Ali olarak tanınan Alauddin Ali b. Siyavuş ed-Devrekî (veya ed-Dûrekî) el-Hanefî es-Sufî ve aynı senede Darü'l-feth diye isimlendirdiği Kastamonu'da Nasiruddin Nasır adlı kişiler kendisinden birer eserini okurlar. 814/1411-1412 'de Bistâmî, Dımeşk'tedir ve orada Emirü'l-müminin es-Seyfî en-Nasirî isimli bir kişinin, aynı tarihte Kahire'de Bedrüddin Hasan b. Nasrullah adlı bir diğer kişinin istekleri üzerine birer eser kaleme alır. 816/1413-1414 'da Siracuddin İdris b. Saiduddin el-Muğlevî, zikredilmeyen bir yerde (25b-26a); 819/1416/1417 'de Darü'd-devleti's-sultaniyye dediği Dîmâtûkât'ta (muhtemelen Dimetoka) Kadı Husameddin el-Kûsuc(?) (26b) ve aynı senede Darü's-saadeti's-sultaniyye diye isimlendirdiği Edirnebolî'de Kazı-kuzati'l-hanefiyye Kerimuddin Ebu'r-reca Abdülkerim b. Abdülcebbar el-Hanefî, Bistâmî'den bazı eserlerini tahsil ederler (27a). 822/1419 'da Bistâmî, Keşfu'l-esrari'r-rabbaniyye fi şerhi'l-lumati'n-nuraniyye adlı eserini yazınca İbnü'l-Fenari Şemsuddin Muhammed'den övgü alır (27b); aynı eser için Kadı Kemaluddin b. Huseyn el-Hanefî bir şiir yazar (28a).

Bistâmî, bu yapraktan itibaren geri bir tarihe dönerek 805/1402-1403 'te Kahire'de iken yazdığı kitapların isimlerini vermeye başlar. Bu tarihte telif ettiği önemli eserlerden biri sayılar teorisi ile de ilgili olan, sihirli kareler hakkındaki, ed-devletü'n-nasiriyye atabeklerinden Yaşbek el-Baki(?)'nin isteği üzerine kaleme aldığı Kitab fi havass murabba' mie fi mie adlı eseridir. Aynı tarihte ve yerde Şazelî tarikatı âdabına göre başka bir eser de yazmıştır (28a).

811/1408-1409 'de tekrar Bursa'da telif ettiği eserlerin ismini vermeye başlayan Bistâmî, aynı tarihte Karahisar'da, şehrin Müderrisi Fakih Paşa diye meşhur olan Şihabuddin Ahmed el-Hanefî'yi ve Akşehir'de Kadı Kemaluddin İbrahim b. Muhammed el-Hanefî'yi okutmuştur. Aynı yılda Darü'l-mülk dediği Konya'ya giden Bistâmî, burada asrının Calinus'u olarak tesmiye ettiği İbn Şerefüddin el-Hanefî ile Fakih el-Abdu's-salih Ebu Muhammed Habib el-Hanefî'ye ders vermiştir. Aksaray'da bir eser yazmış (28b); Niğde'de Şemsuddin el-Herevî adlı birinin isteği üzerine bir kitab kaleme almış; darü's-saltana dediği Kaysâriyye'de şehrin kadısı Şeyh Çelebi adlı birisinin isteği üzerine bir risale telif etmiştir. 814/1411-1412 'te Dimeşk'e giden Bistâmî, burada bazı eserler kaleme almış; 815/1412-1413 'te Kadı Nuruddin Ali el-Kalâkasî(?) el-Ğuvî(?) ve Emir Salahuddin Muhammed b. Hasan b. Nasrullah el-Mısrî'nin istekleri üzerine birer eser telif etmiştir. Aynı şehirde Kadı Tacüddin Abdulvehhab b. Nasrullah, Bistâmî'den okumuştur. 816/1413-1414 'de Akşehir'de Furreh Şah medresesinde Sayhatu'l-bûm fi havadisi'r-rûm (Anadolu Olaylarında Baykuş Çığlığı) adlı ilginç eserini bitirmiştir (29a). Aynı yılda E(ğ)ğirdür'de Ebu'l-Fedâil Fadlullah b. Necmiddin el-Hanefî ondan ders almıştır (29b). Aynı yıl içinde Kadı Sinanuddin Yusuf b. Yahya el-Hanefî ile Kadı kudati'l-hanefiyye bi'l-cuyûşi'l-mansureti'l-muhammediyyeti's-saltanati'l-usmaniyye olan Cemaluddin Muhammed b. eş-Şeyh Ramazan'ın isteği üzerine birer eser telif etmiştir. Aynı senede Edirneboli'de eş-Şeyh Bedreddin Mahmud b. Kadı Simâvne'ye, eseri es- Sayhatu'l-bûm'u okutmuştur (30a). 819/1416-1417 'de Dîmâtûkât'ta Müderris İzzuddin b. Şerefuddin ile Cemaluddin Muhammed b. eş-Şeyh Ramazan; 820/1417-1418 'de Kustantiniyye-i Suğra'da eş-Şeyh Şihabuddin el-Ayâsulûğî es-Suhreverdî el-Hanefî'nin halifesi eş-Şeyh es-Salih Abdülmümin el-Hanefî ile Kara Şemsuddin Muhammed el-Kadı el-Hanefî el-Ayâsulûğî, Bistâmî'den tahsil etmişlerdir. Aynı yılda Emir Ali b. Timurtaş (30b) ile es-Seyyid Muhammed el-Buharî'nin isteği üzerine birer eser telif etmiştir. 823/1420 'de el-Mevlevî Efdaluddin Fadlullah b. Huseyin el-İznîkî el-Hanefî'yi okutmuştur. 824/1421 'de el-Edviyyetü'ş-şafiye ve'l-ediyyeti'l-kafiye adlı eserini alimler yuvası ('uşşu'l-ulema) dediği İznik'te kaleme almıştır. Aynı yerde el-Fakih es-Salih Muslihiddin el-Hanefî es-Sufî'yi okutmuştur. 825/1421-1422 'de değişik eserler telif etmiştir. 826/1422-1423 'de Larende'de eserler yazmış; aynı yılda Mısır'ın Fustas şehrinde Ebu Abdullah Şerefuddin Muhammed b. Taciddin Abd(?) b. Nasrillah el-Kadirî es-Şafiî'nin isteği üzerine bir eser kaleme almıştır. 827/1423-1424 'de İskenderiye'de en-Nazır Fahruddin Muhammed b. Abdirrahim eş-Şafiî için bir kitap telif etmiş, bu esere de eş-Şeyh Siracuddin Umer el-Beslekûnî el-İskenderânî övgü düzmüştür. Bistâmî 828/1424-1425 'te tekrar Bursa'dadır. 830/1426-1427 'de ed-Durretü's-safiye fi'l-edviyeti'ş-şafiye ve Vasfu'-t-deva fi keşfi afati'l-veba dahil olmak üzere bir çok eser yazmıştır. 833/1429-1430 'da diğer bazı eserleri yanında ed-Durretü'l-lamia fi'l-edviyeti'l-camia adlı eserini kaleme almıştır. Bistâmî'ye göre, "bu eserini Bukrat ve Sukrat görseydi şaşırırlardı". Aynı yıl Muhammed Şah b. Muhammed b. el-Fenarî, ilm-i hurufa dair eserlerine övgü yazmıştır(31a-32b). Daha sonra Bistâmî ilmu'l-huruf'taki önemli üstatları zikreder: Ebu'l-Abbas el-Bûnî, Ebu'l-Hasan el-Harralî, eş-Şeyh Abdulhakk b. Sebi'n, eş-Şeyh Ebu'l-Hasan el-Şazelî (33a).

834/1430-1431 'den itibaren yazdığı eserlerin isimlerini veren Bistâmî'nin siyaset ile ilgili konulara ağırlık verdiğini görüyoruz. Mesela bu dönemde telif ettiği eserlere bakıldığında: Musâmeretü'z-zürefâ fi hikayeti'l-muluk ve'l-hulefael-Asârü'l-fahire fi zikri ulemai'seneti'z-zahireKitabu'r-ravdati'l-kudsiyye fi zikri ulemai's-sâdeti'l-hirefiyyeZevahiru'l-fehûm fi cevâhiri'l-ulumez-Zurrü'l-ğalî fi menakibi'l-ĞazzalîRiyasetü'l-fazl fi siyaseti'l-adlKitab feraidi's-suluk fi siyaseti'l-mulukMebâhicü'l-elbâb fi menâhici ilmi'l-hisabKitabü'd-darb ve'l-kısme842/1438-1439 'da kaleme aldığı el-Fevâihü'l-miskiyye fi'l-fevâtihi'l-mekkiyye ve daha bir çok eser görülebilir. Bistâmî 845/1441-1442 'de de Durret'i telif etmiştir(34a-37b).

V. Babın ikinci faslı (38a-41a) İhvanu's-safâ ve hallanu'l-vefâ, "kardeşlerin" övgüsü hakkında (fi medhi ihvân "İhvâni's-safâ ve hallâni'l-vefâ") adını taşımaktadır. Bu fasılda özellikle Muhammed Şah b. Şemseddin Muhammed b. el-Fenari övülmektedir. Ayrıca Bistâmî, 811/1408-1409'da Anadolu'ya (el-memleketü'r-rumiyye) gelişinden itibaren ulemâ, fudelâ ve hukemâ'dan dostu olanlar ile öğrencilerine ve kendisiyle ilişkisi olan diğer şahıslara övgü düzmektedir (39a). Bu şahıslar arasında (39b) İzzuddin Abdülmelik el-Vizevî(?) eş-Şafiî adlı kişiyi özellikle zikretmektedir. Bistâmî. bu fasılda ayrıca, bir çok eser telif ettiğini ve bu eserleri, İhvanu's-safa ve hallanu'l-vefa'nın kendisinden okuyup naklettiğini belirterek onları övmektedir(39b).

Eser boyunca ve özelikle bu fasılda serdettiği ifadelerinden Bistâmî'nin "bir düşünceyi" yaydığı veya en azından yaymağa çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu düşüncenin ve ayrıntılarının ne olduğu, onun, diğer eserlerinin incelenmesinden sonra anlaşılabilir. Ancak burada şu tahminlerde bulunulabilir: Bistâmî, İhvanu's-safa dediği gurup çerçevesinde hurufî bir sûfîliği temsil etmektedir. Gerçi zikredilen ihvanu'safa'nın bir grup mu yoksa bir birliktelik mi olduğu metinden tam manasıyla çıkarılamamaktadır. Yoksa bu tabiri sadece kendisinin, öğrenci, hoca, arkadaş vb. şekillerde ilişki kurduğu insanlar için bir övgü sıfatı olarak mı kullanmaktadır? Ancak sık sık bu tamlamayı kullanması, özellikle ikinci fasılda " ihvan ihvanu's-safa ve hallanu'l-vefa" tabiri ayrı bir gruba işaret eder gibidir. Nitekim yukarıda zikredilen Vasfü'd-deva fi keşfi afati'l-veba adlı risalesini, el-Ed'iyyetü'l-müntahabe fi'l-edviyeti'l-mücerrebe adıyla genişletme sebebini açıklarken Bistâmî, "..., sonra İhvanu's-safa ve hallunu'l-vefa'dan birisi benden bu tespitleri kayd etmemi istedi..." (52b) demektedir. Buradaki cümle kuruluşu böyle bir "birliktelik"in olduğunu göstermektedir. Bistâmî İhvanu's-safa ve hallunu'l-vefa tabirini Durret'de de sık sık kullanmaktadır. Mesela yaprak 22a, 26b, 37b, 38a-b, 39b'de geçen bu tamlamanın, sadece bir övgü sıfatı olarak değil bir birlikteliğe işaret edecek şekilde kullanıldığı görülmektedir. Bu birlikteliğin ayrıntıları nelerdir?. Bu sorunun cevabı -eğer böyle bir birliktelik varsa- bu dönem üzerinde yapılacak çalışmalarla verilebilir. Bistâmî'nin -tabir caizse- bir "misyoner" gibi sık sık muhtelif ülke ve şehirleri dolaşması ve bir düşünceyi yayma gibi bir endişesinin olduğunun görülmesi, en azından böyle bir birliktelik hedefinin bulunduğunu göstermektedir. Bu düşünce sadece hurufî-tasavvufî bir çerçevede midir, yoksa Bistâmî'nin gizli ilimlerle ilgili başka bir hedefi mi bulunmaktadır? Bistâmî'nin metinlerinden anlaşıldığı kadarı ile bu birlikteliğin en geniş anlamıyla hermetik bir proje olduğundan bahsedilebilir.

Fetih öncesi dönemde Osmanlı ilim ve kültür hayatında, -eğer böyle bir birliktelik varsa-, bu ilişkiler içinde Molla Fenarî ve oğlu Muhammed Şah'ın yeri nedir? Diğer taraftan Bistâmî'nin, günümüzde Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin olarak tanınan şahıs ile olan ilişkisi ve bu şahsın fikirlerinin oluşmasındaki rolü nedir? gibi sorular önem arzetmektedirler. Çünkü yukarıda serdettiğimiz özetten anlaşılacağı gibi, hem Molla Fenarî ve oğlu Muhammed Şah hem de Şeyh Bedreddin, Bistâmî'nin talebesi olmuş ve ondan ders almışlardır. Böyle bir birliktelik fiili olarak varolmasa bile Bistâmî'nin ifadeleri kendisinin böyle bir gayeye matuf olarak faaliyet gösterdiğini ima etmektedir. Öyleyse en azından, Fetih öncesi dönemde Osmanlı ulemasının "bilgi" hayatının oluşmasında, Bistâmî ve talebelerinin etki ve katkıları neler olmuştur? sorusu ve buna benzer diğer sorular cevaplandırmayı beklemektedirler *.



1 Bistamî'nin hayatı ve eserleri için bkz. Taşköprülüzade, eş-Şekaiku'n-numaniyye fi ulemai'd-devleti'l-osmaniyeŞN), nşr. Ahmed Subhi Furat, İstanbul 1985, s. 46-47; Mecdi Mehmed Efendi, Hedâikü'ş-Şekâik ( ŞN'nin tercümesi), nşr. Abdülkadir Özcan, İstanbul 1989, s. 67-69; KZ, c. I, İstanbul 1941, 50, 62, 72, 506, 507, 514, 614, 701, 738, 742, 744, 745, 748, 750-751, 903, 923, 927, c. II, s. 1033, 1061, 1153, 1293, 1492, 1496, 1533, 1566, 1568, 1705, 1706, 1755, 1758, 1759, 1845, 1846, 1905, 1963; Bağdadlı İsmail Paşa, İzahu'l-meknun fi'z-zeyli ala keşfi'z-zunun, nşr. Kilisli Muallim Rıfat - Şerefeddin Yaltkaya, c. I-II, İstanbul 1945-1947, c. I, s. 461, c. II, s. 10, 55, 396, 423; Bağdalı İsmail Paşa, Hediyyetü'l-arifin esmaü'l-müellifin ve asarü'l-musannifinHA), c. I, nşr. Kilisli Muallim Rıfat - İbnülemin Mahmud Kemal İnal, İstanbul 1951, s. 531-532; Carl Brockelmnn, Geschichte der Arabischen LitteraturGAL), c. II, Leiden 1949, s. 300-301, SupplementbandS), c. I, s. 323-324. Hayruddin ez-Zirikli, el-Alam, c. III, IX. baskı, Beyrut 1990, s. 331; Ömer Rıza Kehhale, Mucemü'l-Müellifin, c. V, Beyrut tarihsiz, s. 184-185, Mustafa Çağrıcı, "Bistâmî, Abdurrahman b. Muhammed", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. VI, s. 218-219. Bu maddede Bistâmî'nin Molla Fenarî'den arabî ilimleri tahsil ettiği söylenmektedir; gerçekte ŞN'deki ibare burada tercüme edilen anlamdadır.
2 Bağdadlı İsmail Paşa, HA, c. I, s. 531-532.
3Carl Brockelmann, GAL, c. II, s. 300-301, SI, s. 323-324.
4 Bistâmî'nin eserleri, ilk dönem Osmanlı ilim ve kültür hayatı yanında daha sonraki dönemler için, özellikle gizli ilimlerin Osmanlı ilim ve kültür hayatındaki seyri açısından, önem arzetmektedirler. Bu seyri takip etmek büyük oranda Bistâmî'nin eserlerinin nüshalarının seyrini izlemek anlamına gelmektedir. Bunun yanında Bistâmî'nin Miftahü'l-cifri'l-cami adıyla da bilinen ed-Dürrü'l-munazzam fi's-sirri'l-azam isimli eseri 1006/1597-1598 tarihinde Sultan III. Mehmed'in emri ile Şerif Efendi olarak tanınan Şerif b. es-Seyyid Mehmed b. eş-Şeyh Bürhanüddin el-Müderris tarafından Türkçe'ye tercüme edilmiştir (Revan Köşkü, nr. 1739, mütercim nüshası). Nitekim Taşköprülüzade, Miftahu's-saade ve misbahu's-siyade adlı eserinde "ilmu havassi'l-huruf" başlığı altında, sadece Bistâmî'nin adını zikretmekte ve onun telif eserlerinin çoğunun bu sahaya ilişkin olduğunu belirtmektedir (Beyrut 1985, c. II, s. 547). Ayrıca "ilmu adâdi'l-vefk" sahasında telif edilen en güzel kitapların ilki olarak da Bistâmî'nin Şemsu'l-afâk fi ilmi'l-huruf ve'l-evfâk adlı eserini vermektedir (c. I, s. 374).
5 Katip Çelebi, KZ, c. II, 2013; Fihris mahtûtâti't-tıbbi'l-islamî fi mektebât TürkiyâFihris), Hazırlayanlar: Ramazan Şeşen, Cemil Akpınar, Cevad İzgi, İstanbul 1984, s. 148.
6 Eski Yunan'da çözümü araştırılan, daha sonra İslam ve Batı Avrupa matematiğinde çözülmeye çalışılan üç ünlü problem mevcuttur. Bu problemlerden birincisi "verilen herhangi bir açının üç eşit parçaya bölünmesi", ikincisi "alanı verilen bir dairenin alanına eşit olan bir kare bulunması" üçüncü ise ise burada zikredilen "hacmi verilen bir küpün, hacminin iki katına eşit olan bir küpün kenar uzunluğunun tespiti"dir. İslam matematiğinde birinci problem teslisu'z-zâviye, ikinci problem "terbiu'd-daire", üçüncü problem de "tadifü'l-mezbah" veya "tadifü'l-mukaab" olarak isimlendirilmiştir. Bu problemlerin çözümlerinde sadece pergel ve cetvel kullanmak, akabinde tespit edilen çözümü geometrik olarak ispatlamak temel şarttır. Küpün iki katına çıkarılması problemi, a : x = x : y = y : b denklemini sağlayacak x ve y doğru parçalarını bulma işlemine irca edilebilir. Orantıda kullanılan a ve b önceden verilen doğru parçalarını uzunluklarıdır. Ancak bu ikili geometrik orantı sadece pergel ve cetvel kullanılarak çözülemediğinden, süreç içerisinde koni kesitlerinde yüksek dereceli eğrilerin tespitine yol açmıştır; Delos Problemi hakkında daha geniş bilgi için bkz. Wilbur Richard Knorr, The Ancient Tradition of Geometric Problems, New York 1986, s. 50-76. Burada şu noktalara işaret edilmelidir: Genel olarak bilim özel olarak matematik tarihinde bazı önemli problemler tarih içerisinde bir hikaye veya bulmaca şeklinde rivayet edilir. Tadifü'l-mezbah'ın yani küpün iki katına çıkarılması probleminin menşeinin bir sunakla ilgili olduğuna özellikle dikkat edilmelidir. Neticede sunak (mezbah) matematik tarihinde özel bir problemin ismi olmuştur. Diğer bir nokta ise Hermetik ve bundan neşet eden Phytagorasçı geleneğin matematik ve bilimin diğer sahalarında takındığı bir tavırla ilgilidir: Bu tavır, yukarıda verilen problemlerde olduğu gibi, çözümsüz olduğu bilindiği veya en azından kendileri çözemediği halde, bazı problemleri ve fikirleri, mensublarını araştırmaya ve düşünmeye teşvik etmek için ileri sürmeleridir. Bu tavır bilim ve matematik tarihinde doğurucu sonuçlara sebeb olmuştur.
7 Abdulhak Adnan Adıvar, klasik İslam ve özellikle Osmanlı ilim hayatı konusundaki yanlı tutumu çerçevesinde, ayrıca bu dönemlere ait malzeme, dolayısıyla bilgi eksikliği sebebiyle, Delos probleminin İslam dünyasında sadece Zekeriya Kazvinî'nin Asarü'l-Bilad'ında bir kaç satırla yazılmış olduğunu belirtmekte; Molla Lütfi'nin Delos problemi ile olan ilgisini de Brockelmann'ı takip ederek Bizans etkisine bağlamaktadır. Ona göre Molla Lütfi, bu problemi İstanbul'da Theon'un veya Plutarchos'un eserlerinden elde etmiş veya Bizanslı bir bilginden dinlemiştir. Aslında Adıvar, malzemesini bilmediği ve bildiğini de ilmî zihniyetle incelemediği bir medeniyet hakkında "masa başı" hükümleri vermektedir ( Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul 1943, s. 44-46). Gerçekte Delos problemi Osmanlı öncesi dönemde bilindiği gibi, Osmanlı döneminde de hem Molla Lütfî'den önce hem de Molla Lütfî'den sonra tekrar tekrar ele alınmıştır. Nitekim adı geçen problemi zikreden Bistâmî, İstanbul'un fethinden önce yaşamıştır; dolayısıyla problemin Osmanlılardaki kaynağı meselesi sun'î bir meseledir. Bu konuda klasik İslam ve Osmanlı dönemine ait metinler tarafımızdan toplanmakta olup ayrıca incelenip neşredilecektir. Ancak burada şu noktaya işaret edilmelidir ki Adıvar'ın Delos problemi ve diğer bazı noktalarda anlamadan övmede abartılı davrandığı Molla Lütfi'nin bu eseri, Osmanlı matematikçisi Mustafa Sıdkı (öl. 1183/1769) tarafından, "İlim iddia eden birinin cehaletini ortaya koyduğu Tadifu'l-mezbah ile ilgili bir risale" şeklinde tavsif edilmektedir. Molla Lütfi'nin risalesi Gelideres tarafından 1825 yılında Leiden'de neşredilmiştir. Daha sonra aynı risaleyi, Arapça tenkitli metni hazırlayan Şerefeddin Yaltkaya ile tenkitli metni Fransızca'ya tercüme ederek bir önsöz yazan Adnan Adıvar ve Henri Corbin, 1940'da Paris'te yayınlamışlardır (Mollâ Lütfi'l Maqtul, La Duplication de L'autel, Giriş -1-33-, Fransızca tercüme -35-61, Arapça metin -7-23). Ayrıca Molla Lütfi'nin bu risalesi, Rağıb Paşa Hocası olarak tanınan İbrahim Halebi (öl. 1190/1776) tarafından şerhedilmiştir (Arif Hikmet, Mecami, nr. 145/11), Geniş bilgi için bkz. Cevad İzgi, Osmanlı Medreselerinde Tabii ve Riyazi İlimlerin Eğitimi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, yayınlanmamış doktora tezi, İstanbul 1994, s. 276-277.
8KZ, 50, 2013; Fihris, s. 147-148.
9KZ, c. II, s. 2013, Fihris, s. 148.
10İM, c. II, s. 10.
11Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, c. III, İstanbul 1343, s. 283.
12Katip Çelebi, KZ, c. I, Mukaddime, s. 9, dipnot 1.
13 Bistâmî'nin zikrettiği gelenekler ile ilgili yazma metinler Osmanlı dönemi kütüphanelerinde bulunmaktaydı. Bugün hala adı geçen geleneklere ait metinler yazma kütüphanelerinde mevcuttur. Mesela bkz. Nuruosmaniye, nr. 3634'de kayıtlı 293 yapraklı mecmua.
14Kadı Said el-Endelüsî, Tabakatü'l-Ümem, nşr. Hayat Bu Alvân, Beyrut 1985.
15 Bahru'r-rûm: Akdeniz, Şemseddin Sâmî, Kamusu'l-A'lam, c. II, İstanbul 1316/1899, s. 1244.
* Bu tanıtma, başlangıçta, Bistâmî'nin Durretu taci'r-resail ve ğurretu minhaci'l-vesail ile Kitab el-fevâihi'l-miskiyye fi'l-fevâtihi'l-mekkiyye adlı iki yazma eseri düşünülerek hazırlanmaya başlandı. Süreç içerisinde Durret'in önemi tebarüz ettiğinden bu tanıtma sadece ona hasr edilmiş, ikinci eserin tanıtımı ve Bistâmî'nin bu iki eser ile diğer eserlerine ilişkin genel değerlendirme ise Divan dergisinin daha sonraki sayısı için hazırlanmak üzere ertelenmiştir. Burada şu noktaya işaret edilmelidir ki, Bistâmî'nin Fevâih adlı eseri, Osmanlı ilim hayatında oluşturmaya çalıştığı hurufî-tasavvufî dünya görüşü ile bilgi anlayışı ve bilgi sınıflandırması açısından önemli bir yere sahiptir (Bkz. Katip Çelebi, Keşfu'z-zunûn an esâmî'l-kütüb ve'l-funûnKZ), nşr. Kilisli Muallim Rifat - Şerefeddin Yaltkaya, c. II, İstanbul 1943, s. 1905.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popular Posts